Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

İran Şah'ın son günlerini hatırlatıyor!

İran kendisine dost ülke bırakmadı. Rusya ve Ermenistan ile olduğu gibi ülkelerin dostluğunu silahla satın alıyor, geride ölü ve kurbanlar bırakıyor. Hizbullah, Lübnan'ın yanında dost bir ülke bırakmamayı böyle başardı.
Bu arada Katar'daki Dünya Kupası’nda rejiminin baskı ve zulmüne meydan okuyan ve İslam Cumhuriyeti'nin milli marşını söylemeyi reddeden İran futbol takımını selamlıyoruz. Takımdaki oyunculardan biri, "Biz halk olarak mutlu değiliz" dedi. Kaptan şunları söyledi: “Bismillah, İran'daki tüm kederli ailelere taziyelerimi sunmak istiyorum. Yanlarında olduğumuzu bilmelerini istiyor, acılarını paylaşıyoruz” dedi.
Tabii ki, bu bir cesaret, ancak İranlı oyuncuların milli marşı söylemedikleri için misilleme ve bunu tekrar etmeme tehdidi ile karşı karşıya kalabileceklerine dair korkular artıyor.
İran'da konuşulan ve farklı yönlerden birden fazla kaynak tarafından aktarılanlara göre, rejimin lideri “Rehber” Ali Hamaney'in oğlu Mücteba Hüseyni Hamaney, eski İran meclis başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Ali Laricani ve Ali Laricani’nin Amuli olarak bilinen ve Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi’nin Başkanı erkek kardeşi Sadık Laricani ile birlikte babasını ziyaret etti. Dini Lidere yakın olan herkesin onu fiziksel ve zihinsel olarak rahatsızlık verecek veya bitkin düşürecek hassas konulara dahil etmemek konusunda hemfikir olmasına rağmen, Dini Liderin oğlu, babasına olayları yumuşak ve ayrıntılardan yoksun bir şekilde anlatarak bu anlaşmayı ihlal etti. Mücteba, babasına Ali ve Amuli kardeşlerin ülkedeki durumla ilgili endişelerini dile getirmek ve doğrudan kendisinden tavsiye ve rehberlik almak istediklerini söyledi. Amuli, ülkede öfkeli ve çaresiz İranlı gençlerin önderlik ettiği bir halk ayaklanmasına yol açan anormal bir durum olduğunu ve birçok insanın gençlere sempati duyduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ayaklanmaya karşı sert tutumunun ve Besic'in cadde ve sokaklarda protestocuların üstüne salınmasının koşulların daha da kötüleşmesine neden olduğunu ve bunun da daha fazla karşı şiddete ve ayaklanmanın başkentten uzak bölgeleri kapsayacak şekilde genişlemesine yol açtığını aktardı. Amuli Laricani, çoğu zaman protestoculara sempati gösteren güvenlik güçleri arasında da firarların ve emirleri yerine getirmemelerin görüldüğünü sözlerine ekledi. Ali Laricani, krizle nasıl mücadele edileceği konusunda efendisinin, rehberinin ve bilgesinin görüş ve direktifine ihtiyacı olduğunu söyledi. Yatalak Dini Liderin onlara verdiği yanıt kısa oldu; yanlış yola sapmış isyancılarla cezalarını çekmeden ve tövbe ettiklerini açıklamadan pazarlık etmek caiz değildir. Düşmanların talimatlarını yerine getirenlere gelince, başkalarına ibret olmaları için ölüm cezasıyla cezalandırılmalıdırlar.
Haber kaynaklarından biri, Ali Laricani'nin Rehber’i ziyaretinden sonra kendisine yaşananların SAVAK'a göstericileri bastırma emri verdiği gün Şah'ın yaptığına benzer olduğunu ve bu emrin Şah rejiminin sonunu getirdiğini söylediğini aktardı. Laricani, protestocuların büyük çoğunluğunun İranlı olduklarını ve siyasi değişim, özgürlük, demokrasi ve en önemlisi, iktidardaki cuntadan ülkenin Şah rejiminden çok daha kötü hale gelen durumu nedeniyle hesap sorulmasını istediklerini, baskının diyalogun alternatifi olmaması gerektiğini de eklemiş.
Mahsa Amini'nin başörtüsünün altından birkaç tutam saçı göründüğü için Ahlak polisi tarafından öldürülmesinden, ardından polis, ölümünün tutuklama sırasında yaşadığı kronik bir sağlık krizinden kaynaklandığını iddia ederken, Amini tutuklanıp onu karakola götürecek araca yöneltilirken o sırada oradan geçen bir görgü tanığının telefonuyla çektiği ve polisin vahşetini gösteren bir videonun sosyal medyada yayılmasından sonra patlak veren İranlı kadınların ayaklanması adı verilen olaylar, o zamandan bu yana durulmuyor.
Amini, mevcut ideolojik sistemi reddeden ve iki yönlü bir amacı olan genç neslin ateşini tutuşturan kıvılcımdı. Bu yönlerden ilki, 14 İran protesto hareketinin dile getirdiği ve birikmiş önceki tüm talepler. Diğeri ise iktidardaki siyasi yapının değişmesi, özgürlüklerin serbest bırakılması, güvenlik rejiminin sona erdirilmesi, diktatörlüğün devrilmesi ve hesap sorulması ısrarı. İngiliz ITV'de yayınlanan ve görüntüsü ile sesi kamufle edilen protestoculardan biriyle yapılan röportajda, “Başka ülkelerin iç işlerine karışmayan, halkı yemek bulmak için çöpleri karıştırırken ve en temel yaşam gereksinimlerinden yoksunken, Rusya’ya insansız hava araçları tedarik etmeyen bir rejim istiyoruz” deniliyordu.
Besic güçleri müdahalelerinde sertti. Çocukları Kurtarın Vakfı, BM'yi, çocuklara yönelik uygulamaları şiddetle kınamaya ve İran'da yüzlerce çocuğun öldürüldüğü, sakatlandığı ve gözaltına alındığına ilişkin raporlara karşılık vermeye ve bağımsız bir soruşturma mekanizması kurmaya çağırdı. Ancak protestocuların ateşli olmayan silahlar, taşlar, keskin aletler, teslim olan ve kaçan güvenlik güçlerinin silahlarıyla direnişleri de dikkatleri çekiyor. Çok sayıda sivil ve birkaç Besic üyesi öldürüldü ve yaralandı, ancak gösteriler ve baskılar durmadı. İnternet erişimi ve telefon bağlantısı tamamen kesilmesine rağmen, protestoculara ait web siteleri, sosyal ağlarda aktarılan olaylar hakkında tercüme edilmiş bilgiler yayınlıyor. Söz konusu sitelerin geçen haftaki olaylar hakkında yayınladıkları pek çok bilgiden bazıları şöyle:
-Tahran'ın Şehr-ziba semtindeki Saro Caddesi'nde gece saatlerinde büyük bir gösteri düzenlendi ve "Bu yıl kan yılı, Hamaney devrilecek", “Ne Mollalar ne başörtüsü, Dini Lider ve rejim devrilecek", "Ne Gazze ne Lübnan öncelik İran" sloganları atıldı.
-İran’ın Kürdistan bölgesinin Bicar şehrinde büyük bir gece gösterisi düzenlendi.
-Bukan şehrinde kadın ve erkek binlerce devrimci şehrin kontrolünü ele geçirdi. Tüm Besic merkezlerini işgal edip ateşe verdi. Belediye binasında konuşlanmış baskı güçlerine silahlarını teslim etmeleri için süre verdi.
-Kirman'da protestocular, "Sonun yakın Hamaney" ve “Zafer İran Devrimi”nin sloganları attı.
-İran’ın Kürdistan bölgesinde tüm hükümet binaları, polis merkezleri, Devrim Muhafızları ve ordu kışlaları Kürt devrimcilerin kontrolü altına girdi.
-İran özel birliklerinden İsmail Garagi, İsfahan şehrinde devrimcilerle çıkan çatışmalarda öldürüldü.
- Senendec'de gösteriler düzenlendi ve Cumartesi günü Besic güçlerinin girişini engellemek için şehrin sokaklarını kapatan devrimcilerle çıkan çatışmalarda Besic’den Albay Hasan Yusufi öldürüldü.
Tüm uluslararası protokollere göre, Cevanrud'da "sinir gazı" kullanımı, savaş suçunun açık bir örneği. İranlılar, uluslararası toplumu Koruma Sorumluluğu Yasasını kullanmaya çağırıyor.
Aseluye'de, Güney Pars Doğalgaz Kompleksi'ndeki 11. rafinerinin işçileri greve gitti. Özetle, İran zenginleştirme programını önemli ölçüde ilerletecek. Nitekim uranyumu yüzde 60 saflıkta zenginleştirme işlemine başladığını duyurdu.
Hamaney'e dönersek, 16 Eylül'den bu yana sokaklara dökülen genç protestoculara atıfta bulunarak, güçlü protestocuları "rejime zarar veremeyecek kadar zayıf ve çok genç" diye nitelendirdi. Yine de göstericilerin "ve onları sokağa çıkmaya teşvik edenlerin" cezalandırılmasını talep etti.
1988'den beri İslam Cumhuriyeti'ni yöneten 83 yaşındaki din adamı Hamaney, her geçen gün daha da yalnızlaşıyor. Gerçekle bağını yitirmiş ve “Diktatörlere ölüm” sloganları atan genç protestocuların taleplerini anlayamıyor. Son iki ayda tutuklananların çoğu 16-22 yaşları arasında gençler ve Hamaney'in devrimci idealler hakkında düşündükleriyle ilgilenmiyorlar. Rehber ve yardımcılarının savunuyor gibi göründükleri tüm değerleri hor görüyorlar. İranlı gençler Zen, Zendegi, Azadi! (Kadın, Yaşam, Özgürlük!) sloganı atıyorlar. Bu üç sözcük Hamaney'in dünyasında müstehcen kabul ediliyor.
Bu hafta, birçok daha büyük yaşta İranlı protestolara katıldı. Esnaf, işletme sahipleri ve üniversite öğrencileri, Kasım 2019'da öldürülen yüzlerce ve bazı tahminlere göre binlerce sivili anmak için üç günlük bir grev düzenlediler.
Bu protesto turu katıksız bir şiddetle bastırılmıştı; devlet destekli kan dökme, halk gösterilerinin kendisinden daha uzun sürmüş ve daha pahalıya mal olmuştu. Ancak hala herhangi bir yanılsama içinde faaliyet gösterenler için söyleyelim; İslam Cumhuriyeti'nin yüzündeki maske sonsuza dek düştü. Kasım deneyimi, İslam Cumhuriyeti'nin reforme edilemez, kaybedilen bir dava olduğunun zorlayıcı bir hatırlatıcısıydı. Bu acı verici anda bile İranlılar, özgür bir İran'ı asla göremeyecek olan hemşerilerini anarak onları onurlandırdılar.
Bunu yapmak, içeride hayatta kalması yaşananların unutulmasına bağlı olan bir hükümete yönelik başlı başına bir meydan okuma.
İran rejiminin hataları sadece içeride değil, aynı zamanda dış ilişkilerde de vahim. Savaşlara girişen ve halkları ezen terörist mezhepçi milisler aracılığıyla yürütülen bölgesel genişleme, bir İran doktrini haline geldi. Aynı şekilde rejim kendisini Ukrayna'da devam eden savaşa da dahil etti. Rusya'ya SİHA’lar gönderdi ve bu beyhude savaşta olumlu ve sonuç verici tarafsızlık yerine Batı ülkelerine karşı Rusya'nın yanında taraf oldu. İslam Cumhuriyeti kötülük ve terörün üreme alanı olduğu için artık kendisine göz yumulamaz.
İran rejiminin medyası, “Halk Devrimi” konusunda Amerikan ve İsrailli şeytanları, onların müttefiklerini, özellikle de rejimi kendi emirlerine tabi kılmak için komplo kuran Arapları suçluyor. Ancak rejim ve onun “odunlaşmış” medyası bu söylemin artık bir fayda vermediğini, İran halkının geri kalmışlığın nedeninin, İslam Cumhuriyeti’ne karşı küresel bir komplo değil, taşlaşmış ve donuk rejimin kendisi olduğunu çok iyi bildiğini algılamıyor. İran halkı onlardan daha az zengin olmayan ülkesi geri kalmışlık, karanlık ve açlığa batmışken, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinde gelişme ve ilerlemenin canlı bir örneğini görüyor. Tabii ki İran’a karşı ve toplumsal bölünmeler yoluyla fırsatları değerlendirmek için her zaman pusuda bekleyen düşmanlar vardır. Ancak, ülke önce içeriden zaptedilemez, dışarıdan da sahip olduğu bilgelik ve güç ile zorlu olursa, bunda zerre kadar başarılı olamayacaklardır.
Rejim, her şeyden önce varlığını savunmak için büyük olasılıkla baskı ve zulmünü sürdürecek. İbrahim Reisi, emirleri veren ülkenin cumhurbaşkanı, ancak aslında efendisi Hamaney'e boyun eğiyor. Kaldı ki yatalak ve amansız bir hastalığa yakalanmış olsa da her şeyin onun emrinde olduğu Dini Lider’e itaat etmeseydi bu konumda olamazdı. Laricani kardeşlerin, Dini Liderleri ile meşum görüşmelerinden sonra geç de olsa iyice anladıkları da buydu; olup biten her şeyin ülkesi, artık sayıları 40’ı aşan “çocukların katili” olarak anılmaya başlanan Dini Liderin emriyle gerçekleştiği.