Hayal gücüne giden yol yalanlar ve sahtekarlıklarla döşenmiş, siyaseti gerçeklerin üzerinden atlama, manevralar ile kurnazlıklar arasında yaşamaya dayalı bir siyaset.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu veya eski ABD Başkanı Bill Clinton'ın tabiriyle Bibi veya Filistinlilerin tabiriyle Atallah, İsrail'in hayatındaki bir aşamayı ve yolculuğu, onun Filistin davasıyla, içinde meydana gelen ve ufukta bir çözüm belirtileri belirdiğinde her zaman karmaşıklaşan dönüşümlerle ilişkisini özetleyen bir adam.
Netanyahu, David Ben-Gurion, Menahem Begin, İzak Şamir ve Ariel Şaron gibi son 75 yılda Yahudi hafızasında yer edinmiş figürlerin aşırılıklarını kendinde topladı ve hatta hepsini geride bıraktı. 27 yıldan fazla yani İsrail devletinin toplam yaşının çeyreğinden fazla bir süre iktidarda kaldı.
Bir Filistin devletinin kurulmamasına inandı ve 1993'te ‘Güneşin Altında Bir Yer’ adlı anılarını yazarak aşırılık yanlısı fikirlerini yaygınlaştırmaya çalıştı. Kitabında Filistin halkının varlığını tanımadığını ve Akdeniz'den Ürdün Nehri'ne kadar tüm tarihi Filistin topraklarının Yahudi toprakları olduğunu vurguladı.
Netanyahu önerilen tüm barış girişimlerine karşı çıktı. Bölge aynasına baktığında sadece kendi yüzünü gördü. Aşırılık yanlısı kariyeri paradokslarla dolu, yolsuzluk davaları peşini bırakmadı, ‘büyük bir felaket’ olarak nitelendirdiği İsrail soluyla fikri bir çatışmaya girdi.
Tüm kanıtlar, bu ‘Netanyahu’nun ileriye kaçmakta, ne zaman krizler ve problemler tarafından kuşatılsa, İsrail ve uluslararası kamuoyunu aşırılık yanlısı fikir ve projesine yönlendirmek için orada ve burada yangın çıkarmakta iyi olduğunu doğruluyor.
Batı Şeria'daki Cenin kampında da bu yaşandı. Baskınlar, tutuklamalar, ev yıkımları, yerleşim yerlerinin genişletilmesi üzerinden yaşananların ve yaşanmakta olanların detaylarına bakacak olursak, kendimizi İsrail Başbakanı ve onun en aşırılık yanlısı hükümetinin artık öncüsü olduğu aynı aşırılık yanlısı teoriyle karşı karşıya buluruz. Ramallah'ın bitişiğindeki el-Bire kentinde bulunan başkanlık kompleksinde merhum Filistin lideri Yaser Arafat'a uygulanan kuşatma ile beraber, 2002'de Cenin kampına yönelik ‘Savunma Kalkanı Operasyonu’nu planlayan selefi Ariel Şaron gibi, o da Cenin kampına bir operasyon düzenleme yoluna gitti. Bu cani süreç durmuyor ve Gazze'de birbirini izleyen savaşlar, işgale direnen Filistinliler tarafından hem biçim hem de öz olarak reddedilen bu yaklaşımın en iyi tanığı.
Dönemler farklılaştı ve kişiler değişti, ancak aşırılık yanlısı fikirler varlığını sürdürüyor. Cenin kampı bir işaret ve hedef olmaya devam ediyor. Çünkü değişmez azmi ve sağlam direnişi, aşırı güç kullanımına dayanan İsrail caydırıcılık teorisinin hesaplarını bozdu. Satranç taşlarını kişisel hesaplar için oynatma girişimlerini ifşa etti.
Netanyahu, Batı Şeria'da ‘yeni bir Gazze’ ile karşı karşıya kalmaktan korkuyor. Tanımadığı, çeşitli isimleriyle güvenlik servislerinin anlamadığı yeni nesil bir direnişin önünü kapatmaya çalışıyor. Bu nesil, doğrudan yüzleşme ve Filistinli varlığının tarafını tutma fikriyle yetiştirildi ve böylece daha sağlam ve dirençli hale geldi.
Netanyahu'nun ileriye kaçış ajandasında, kendisine eski İsrail başbakanları gibi olağan davette bulunmayan Beyaz Saray'a karşı pozisyonuyla ilgili bir kriz de var. Bu, iki stratejik müttefik arasındaki ilişkiler duvarında bir çatlak olduğunu teyit ediyor. Bu çatlak, Netanyahu’nun içinde bulunduğumuz dönemde ABD'nin en büyük rakibi olan Çin'e yapacağı ziyareti duyurmasıyla daha da derinleşti. Washington bu ziyarete yönelik tutumunu açıklamazken, Pekin bunu Amerikalıların kalesine gol atmak için bir fırsat olarak görüyor.
Netanyahu’nun etrafındaki gerilim çemberi genişliyor ve bundan kurtulmanın yollarını arıyor. Ona göre bu, ancak öldürme, katletme ve Filistin kanını dökme sahnelerini yenileyerek mümkün olabilir. İsrail Başbakanı genç yaşta siyasi oportünizmi öğrendiğinden, dünyanın şu anda akışkan bir dönemden geçtiğini ve uluslararası sistemin yeniden formüle edildiğini fark etti. Bu nedenle, sahada bu müstakbel rejimin kabul edebileceği yeni bir realiteyi dayatmaya çalıştı. Ama matematik okuyup da yanlış hesaplama yapan biri gibi bunda başarısız oldu.
Direniş, gösterdiği daha fazla kararlılıkla onu şaşırttı. Mesaj ona hemen ulaştı; Filistinliler meşru haklarını elde etmedikçe ve 4 Haziran 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet kurulmadıkça Ortadoğu'da istikrar olmayacaktır.
Suç hafızası, İsrail Başbakanı’nın dar görüşlü politikasıyla tutarsız. Güncel açmazlar onun boğazını gittikçe daha fazla sıkıyor. Bu açmazlardan ilki, Filistinlilerin topraklarının bir karışından bile vazgeçmeyecek olmaları. İrade direnişten önce geliyor. Yeni nesiller derslerini aldılar ve yerinden edilme ve iltica sözlüğünü tanımıyorlar. Geleceği seçmek için geçmişten izin almıyorlar. Batı Şeria halkı yalnız değil, krizler Filistinlileri tek yürek yapıyor.
İkinci açmaz İsrail Başbakanı’na yönelik kovuşturmalardan, yolsuzluk suçlamalarından ve İsrail sokağının onun yargı reformu kararlarını reddetmesinden, eşi benzeri görülmemiş gösteriler düzenlemesinden kaynaklanıyor. Buna bir de, ordunun kontrolünden uzakta silahlı bir milis grup kurma girişiminin temsil ettiği fikirleri uygulamak ve İsrail ordusunu zayıflatabilecek kararlar almak için hükümetinin diğer üyelerinden gelen sürekli baskı ekleniyor. Tüm bunlar Netanyahu’yu, dikkat odağını hükümet ve toplum düzeyindeki iç çatışmadan Cenin kampına ve diğer Filistin bölgelerine yönelik yeni darbelere yönelterek, ileri kaçmaya iten yeni bir çıkmaza sürükledi.
Onu ileriye doğru kaçışa iten bu meydan okumalar ve açmazlar arasında, şunu söyleyebilirim: Mevcut Netanyahu baskısı kısa ömürlü ve dolaşımda kalamaz veya çoğaltılamaz. Oyunun kuralları değişti ve küresel sistem haritaları yeni özelliklerini yeniden formüle ediyor. Aşırılık yenilmeye mahkum ve Filistin halkı, bir başkasını tanımadığı anavatanını savunmakta kararlı olmayı ve sebat etmeyi sürdürecek. Bu durumda Netanyahu kendine ‘güneşin altında bir yer’ bulamayabilir!