Beş ay oldu ama savaş hala bitmedi ya da Sudanlılar anlaşmazlıklarını çözüme kavuşturmadı. Bu esnada ülke, askerî yıpranmanın yanı sıra sessiz bir kanama da yaşıyor: Ekonomi felce uğradı. Sermaye ya da sermayeden geriye kalanlar göç ediyor. Sağlık hizmetleri çöktü ve hastanelerin yüzde 70’inden fazlası işlemiyor. Öğrencilerin geleceği açısından taşıdığı tüm manalarda eğitim sistemi bozuldu. Eğitim Bakanı Mahmud Sirrulhatem el-Huri’ye göre Hartum’daki eğitim kurumlarının yüzde 40’ı neredeyse tamamen yıkıldı; geri kalanlar da savaşın zararlarından korunamadı ve içerikleri yağmalandı.
İnsanlar, gıda malzemelerinde kıtlıkla karşı karşıya. Mevcut olanların fiyatları ise üç kat veya daha fazla arttı. Hartum’daki merkezî bakanlıkların felç olması sonucunda devlet memurlarının 4 aydan fazla süredir maaşlarını alamıyor. Yağma ve yıkımın ardından bankacılık sisteminin yanı sıra özel sektör kurumlarının da uğradığı büyük zararlar sebebiyle yaşadıkları likidite kıtlığından ötürü sıkıntıları daha da artıyor.
Ayrıca savaştan etkilenen bölgelerdeki nüfusun yaklaşık üçte ikisi gelir kaynağı olarak gündelik işlere dayanıyordu, bu da çatışmalar ve ulaşım zorluğu nedeniyle büyük ölçüde sekteye uğradı. Bu nedenle bu hafta uluslararası yardım kuruluşları, savaş ve savaşın yol açtığı yoksulluk, hizmet ve kurumlardaki çöküş ile kaynak yetersizliği yüzünden Sudan halkının yarısının insani yardımlara muhtaç olacağı yönündeki uyarılarını yineledi.
Bu kanama devam ederse, onu miras alan ya da miras almayı hayal eden kimseye felçli bir ülke bırakacak. Savaşın patlak vermesi üzerine bir müddet durdurulan pasaport çıkarma işlemlerinin birkaç gün önce başlamasından sonra pasaport almak için itişip kakışan insanların oluşturduğu uzun kuyruklar, kötüleşen koşullar sebebiyle göç etmek isteyen Sudanlıların arttığına işaretti. Günün birinde Sudan’dan göç edeceği aklına gelmeyen pek çok insan, şimdi belki de hiçbir zaman yerine başkasını koyamayacağını bildiği mal varlıklarını ve hayallerini arkasında bırakarak ülkesinden ayrılmayı ciddi ciddi düşünüyor.
Uluslararası mülteci, göç ve yardım kuruluşları, savaştan kaçarak komşu ülkelere sığınan mülteci sayısının bu yılın sonunda yaklaşık 1 milyon 800 bine ulaşmasını bekliyor. Ayrıca 7 milyondan fazla kişinin de ülke içinde yerinden edilmesi ya da göç etmesi öngörülüyor ki, bunlardan 3 milyon 800 bini, Hartum’da ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında çatışmaların başlamasından bu yana yer değiştirdi.
Bugün insanların sohbetlerinde ve meclislerinde, kötüleşen koşullar dolayısıyla artan hayal kırıklığını, savaşın ne zaman ve nasıl biteceğine dair görüş belirsizliğini hissedebiliyorsunuz. Sudanlılar arasındaki bölünmüşlük ve mevcut yoğun kutuplaşma da savaşın bir çözüm ya da yaklaşan bir son belirtisi olmadan devam edip uzamasına katkı sağlıyor. Ki, bence sorunun özü de burada.
Çeşitli taraflar arasındaki anlaşmazlıklar ve çatışmalar, geçiş döneminin önünü tıkayıp gençlik devrimi hayallerini yok ettiği gibi, bu savaşın koşullarını da hazırladı, şimdi de uzamasına katkı sağlıyor. Sudanlı taraflar bir uzlaşma peşinde olsaydı savaştan kaçınırlardı. Ama onlar Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) ya da onun tarafları ile İslamcılar (el-Kizan) ve devrik Ömer el-Beşir rejiminin kalıntıları arasında dışlayıcı ve yok edici bir mücadeleye daldılar. Bu, halen sahneye hâkim olan, savaşa doğrudan yansıyan ve hatta dünyanın savaşa bakışını etkileyen bir mücadele.
Sınıflandırmalar savaşta, orduyu destekleyen hareket ile savaşı durdurma çağrısı yapan hareket arasında meydana gelen saflaşmalarda bile tabloyu karmaşıklaştırdı. Şöyle ki, yaygın çarpıtılmış imajın aksine orduyu savunan ve destekleyen herkes el-Kizan kanadından ya da kalıntılardan değil. Aynı şekilde müzakereye dayalı bir çözüm çağrısı yapan herkes de zorunlu olarak ÖDG’ye mensup değil.
Sudan sahnesindeki bu keskin kutuplaşma, krizin çözümüne yardımcı olmak isteyen tarafları çabalarını yavaşlatmaya sevk etti. Savaşı sona erdirmek için ortaya konan ve pek çoklarına göre en önemlisi, çeşitli tarafların görüş birliğine ve mutabakatına sahip olması açısından Cidde Platformu olan farklı çağrılar, yollar ve girişimler var, evet. Ama bizzat Sudanlılar arasında bir fikir birliği olmadıkça, çözüme varma umudunun olmadığına dair bir kanaat oluştu. Sudan krizi, bu krizin ülkeye ve bölgeye yansımalarıyla ilgilenen farklı başkentlerde bunun sürekli tekrarlandığını duyabilirsiniz.
Bu aşamada arzulanan uzlaşma için devleti yok oluşun eşiğinden döndürmek ve sadece birliği ve egemenliği değil, bildiğimiz anlamda varlığı da tehdit altında olan vatanı kurtarmak adına anlaşmazlıklara bir son verip, bunların üstesinden gelmek gerekiyor. Boşlukta dolaşmaya devam etmemek için eksik çözümlerden vazgeçip, el-Kizan ile ÖDG arasındaki yok edici çatışmayı aşmadıkça bu uzlaşma gerçekleşmeyecek. Bu iki taraf, tüm Sudanlıları temsil etmiyor. Ancak aralarındaki şiddetli çatışma, şu an en büyük tehdit.
Mevcut durum, hiçbir tarafın dışlanmadığı bir diyaloğun yapılmasını ve o noktaya gelinirse bu dışlamanın seçim sandıkları yoluyla Sudan halkına bırakılmasını gerektiriyor. Pek çoklarının gözüne ne kadar zor görünse de bu engeli aştığımızda ilk olarak savaşın körüklenmesini önlemiş, sonra da geçiş döneminin nasıl tekrar başlatılacağı konusunda bir anlaşmaya varmış olacağız. Böylece çeşitli güçler, Sudan’ın nasıl yönetileceği ve kronik krizlerinin nasıl bitirileceği konusunda anlaşmak üzere bir araya gelebilir.
Bu engeli aşamazsak, ülke, kimsenin ne kadar süreceğini bilmediği bir süre daha bu savaşın kuyusunda sıkışıp kalacak ve sessiz kanama, Sudan’ın dışlayıcı çatışmalar yüzünden savrulan istikrarını geri getirme yönündeki tüm umutları tüketene kadar sürecek.