Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Fransa'nın Nijer'den çekilmesinden sonra ne olacak?

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 24 Eylül Pazar akşamı Fransız televizyonuna verdiği röportajda, Fransa'nın Nijer büyükelçisinin Paris’e döneceğini, Fransız kuvvetlerinin de yıl sonuna kadar Nijer'den ayrılacağını duyurdu. Konuşması sırasında acı duyduğu, bizzat kendisine yöneltilen bir tokadın onu bu kararları almaya zorladığını hissettiği açıktı.

Acı duyguları, - kendisi meşru, seçilmiş otorite kendisinden Fransız büyükelçisi ve kuvvetlerini çekmesini istemedikçe çekilmeyeceğini yorulmadan tekrarladığı için- Nijer'deki darbeci liderlerin şartlarına teslim olmasını, nükleer güce sahip süper güç ve Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi Fransa'ya yönelik bir hakaret olarak görmesinden kaynaklanıyor. Keza darbecilerin taleplerini Avrupa Birliği'nde lider bir ülke olarak Fransa’nın itibarına, kendisine kendi koşullarını dayatan Afrika'daki gelişmekte olan bir ülke karşısında küresel duruşuna indirilmiş bir darbe olarak görüyor.

Pek çok Fransız gözlemcinin de itiraf ettiği gibi, meselenin acı tarafı, müttefik ülke ABD'nin Fransa’nın yanında yer almaması, aksine, Fransa'nın Afrika’nın Sahel bölgesinden çekilmesini belki de Afrika'daki yayılma stratejisinin ve Sahel bölgesi ile olan ilişkisinin çıkarına görmüş olması.

Evet, Fransa ABD’nin müttefiki ama ülkeler arasında çıkarlar çatıştığında ABD önce kendi çıkarlarını, ardından müttefiklerinin ve ortaklarının çıkarlarını gözetir ve bu konuda hiçbir dogmatizme kapılmadan son derece gerçekçi bir şekilde davranır.

Macron, televizyonda yayınlanan röportajında, kararlarını açıklamadan kısa bir süre önce, görevden alınan Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum ile telefonda görüştüğünü belirtti ancak ne konuştuklarını açıklamadı. Muhtemelen açıkladığı bu kararları kendisine bildirdi. Paris'i geri çekilme kararı almaya iten, Macron'un, görevden alınan cumhurbaşkanının yeniden göreve getirilmesi için Nijerya liderliğindeki ECOWAS güçlerinin müdahalesi olasılığına güvenemeyeceğine dair inancı da dahil olmak üzere birçok faktörün bulunduğuna şüphe yok. Zira Nijerya’nın kendisi “Boko Haram” grubu ve DEAŞ’ın Batı Afrika kolu nedeniyle güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya bulunuyor.

Nijer'deki askeri liderliğin kitleleri ve özellikle gençliği Fransa'ya karşı harekete geçirmedeki başarısı, ona ülkede geniş bir halk tabanı sağladı.

Aynı şekilde, 16 Eylül'de Nijer, Mali ve Burkina Faso tarafından, herhangi birinin topraklarına yönelik herhangi bir saldırı karşısında üç ülke arasında dayanışmayı öngören ve bu saldırıyı üçüne karşı bir savaş ilanı sayan "Sahel Devletleri Koalisyonu"nun kurulduğuna dair yakın zamanda duyuru da yapıldı.

Yine Mali ve Burkina Faso Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Nijer ile dayanıştıklarını deklare ettiler.

Bu noktada, Fransız politikası ile karşılaştırıldığında Amerikan politikası, krizin Nijer'deki yansımalarını yönetme konusunda Fransa ve Cumhurbaşkanı Macron'dan farklı olarak daha ihtiyatlı davrandı. Cumhurbaşkanı Macron'un "öteki Afrika"da Fransız nüfuzunu genişletme emelleri erkenden başladı. Fransız elitlerinin yetiştiği Ulusal İdare Okulu’ndan büyük bir başarı ile mezun olduğunda, 6 ay süren staj için Washington ya da Berlin'deki Fransız büyükelçilikleri yerine Fransa ile hiçbir ilişkisi olmayan eski İngiliz kolonisi Nijerya'nın başkenti Abuja'daki Fransız büyükelçiliğine gitmeyi tercih etti. İki eski Fransız kolonisi Fildişi Sahili veya Senegal yerine Batı Afrika'daki Nijerya'yı seçti.

Fransa'nın eski Abuja büyükelçisi de Macron'un, 206 milyon nüfusuyla Afrika'nın en büyük ülkesi olan ve kendi deyimiyle başlı başına bir kıta oluşturan, doğal ve ekonomik kaynakları ve kültürel geçmişi bakımından zengin Nijerya'dan etkilendiğini belirtti. Büyükelçinin de belirttiği gibi Macron’un gençliğinde ülkesinin eski sömürgelerinden ziyade "öteki Afrika"ya duyduğu heyecan ve ilgi açıktı. Asıl şaşırtıcı olan, 39 yaşında Fransa Cumhurbaşkanlığı görevini devralan ve Fransa tarihinin en genç cumhurbaşkanı olarak kabul edilen Macron'un, Nijerya'daki deneyiminin ve Fransız nüfuzunu genişletme hırsının, göreve geldiğinde Afrika'nın eski İngiliz sömürgelerine Fransız Afrikası’ndan farklı bir şekilde davranmasına yol açmış gibi görünmesi. Macron eski İngiliz sömürgeleri ile ilişkilerde Fransa'nın ekonomik ve stratejik çıkarlarını savunurken daha gerçekçi bir şekilde davrandı. Öyle ki Fransız uzmanlardan biri, Nijer ve Sahel bölgesindeki Fransız varlığının amacının, rejimleri ve liderlerini askeri darbelerden korumak değil, hükümetlerden gelen yardım talebine dayalı olarak terörle mücadele olduğuna dair yalan iddialarda bulunmaksızın, Fransız Afrikası'na da benzer şekilde davranılmasını talep etti.

Son olaylar Fransa'nın her iki bahsi de kaybettiğini gösteriyor. Ne meşru cumhurbaşkanını yeniden iktidara getirebildi, ne de terörle mücadele için askeri üslerini koruyabildi. Daha önce Mali ve Burkina Faso'da olduğu gibi, bir kez daha kuvvetlerini yerleştirmek için başka bir yer aramaya mecbur kaldı ki bu yer muhtemelen Çad olacak.

ABD, Fransa gibi, Nijer'deki askeri rejimin meşruiyetini tanımamış olsa da Fransa'nın aksine Nijer'de yaşananları askeri darbe olarak tanımlamadı. Çünkü o zaman Amerikan yasalarına göre Nijer ile tüm askeri ilişkilerini askıya almak zorunda kalacaktı ve bunun da Afrika kıyılarını izlemek için Agadez'de yapımı 100 milyon dolara mal olan uçak üssüne yansımaları olacaktı.

Fransa'nın Nijer'den çekilmesi ile ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi arasında olası bir paralellik var mı? ABD ile Fransa arasında General de Gaulle döneminden bu yana yaşanan rekabet ve çıkar farklılıklarına rağmen, Ukrayna savaşı ve Wagner kuvvetlerinin Mali ve Burkina Faso'daki varlığı ve bunların Nijer'i de kapsayacak şekilde genişleme ihtimali onları bir arada yaşamaya mı itiyor? Fransa'yı bu zorlu sınavı ve ABD ile olan çıkar çatışmasını aşmaya iten şey nedir? Fransa, Çin'in kıtaya nüfuzu karşısında ABD'nin yanında duracak mı? Yoksa buradaki durum farklı mı?

Fransa, Afrika’nın Sahel bölgesinde nüfuzunu geçici olarak kaybetmiş olabilir ama kesinlikle Afrika'nın geri kalanını kaybetmedi!