Dünya, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ile Sabra ve Şatilla katliamından bu yana eşi benzeri görülmemiş gerçek bir ahlaki ikilem içinde. Üstelik El-Ehli Baptist Hastanesi suçundan sonra gelecekte insan haklarından, çocuk haklarından, kadına yönelik şiddetle mücadeleden bahsetmek kolay olmayacak.
Çocuklar korkunç şekilde titriyor ve ölüyorlar. Yaşananlar, coğrafyanın ve zamanın ötesine geçerek herkesi kınamaya zorluyor. Çünkü çocukların, kadınların, sivillerin öldürülmesini kabul eden bir dünya, her şeyini kaybetmiş bir dünyadır.
Filistinlileri yerinden etmek amacıyla Gazze'de yaşanan katliam, insan hakları, çocuk hakları ve kadın mücadelesi alanında biriken tüm çabalara ağır bir darbe indirdi. Dolayısıyla yıkım, ne kadar büyük gözükse de gördüğümüzden daha büyük.
Gerçek bir sorun var: Dünya, çocukların gözlerine nasıl bakacak? Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi ve protokollerinin faydası ne? Filistinli çocuklara yönelik istismar sahnelerinin ardından çocuk hakları konusunda güvenle ve başınız dik bir şekilde konuşmak mümkün mü?
Hiç kimse hastane katliamının çirkinliğini azaltamaz ve hiç kimse şu anda anestezi olmadan yapılan cerrahi operasyonların anlamını haklı çıkaramaz.
Geçtiğimiz Salı günü yaşananlar dünyanın haklar, eşitlikler, sivil haklar, kalkınma ve özgürlükler konusundaki söylemini altüst etti. İsrail dünyayı bir darboğaza soktu ve insanları yerinden etme, kadın ve çocukların kanını dökme dönemine geri döndürdü. İnsanlık tarihinde ve insan haklarına sözde bağlılık gösteren bir çağda, daha önceki sayfalardan çok daha kara bir sayfa yazıldı.
Gazze'de yaşananlar ve yaşanmakta olanlar, vicdan sahibi herkesi ahlaki bir ikilemin içine soktu. Dünyadaki hukukçuların görevi, binlerce kez daha zor olacak. Çünkü insan hakları söyleminin liderleri her türlü güvenilirliği baltalayan çifte standartlar uyguluyor.
Her tez sahibinin asgari düzeyde güvenilirliğe veya en azından tanıtılan şeyin inandırıcılığına dair bir iddiaya ihtiyacı vardır. Çifte standart politikasının uygulanması, herkes için aynı olmayan standartların benimsenmesi, sanki insan hak ve özgürlüklerini koruyanlar denizde boşa kürek çekiyormuşçasına her şeyi mahveder.
Öte yandan evrensel insan hakları söyleminin ilkelerine saldırılması ve kimsenin geride bırakılmaması söyleminin yanı sıra bu tür konuşma, mesaj ve ilkelere kulak verilmeyecektir. Belki de en tehlikelisi, çifte standartlara dayalı konumların insanlar arasında bir baskı duygusu yaratmasıdır. Bu duygu, şiddetin, terörün ve küresel istikrarsızlığın asıl kaynağını temsil eder.
Sorun şu ki, güçlü olarak tanımlanan dünya, dünyanın ve güçlülerin güvenliğinin çifte standartlarla değil, herkesin güvenliğiyle, adaletle ve ortak standartlarla bağlantılı olduğunu henüz anlamadı.
Çok önemli, aydınlatıcı bir zamandayız ve bunun derin değişimlerin izleyeceği bir dönem olacağı kesin. Çünkü dünya, sonucu başarısızlık gibi görünen bir sınavdan geçiyor. Elbette başarısızlık, mücadeleye devam etmek, metodoloji ve ilkeleri yeniden düzenlemeye devam etmek, daha uygulanabilir ve insan başarısını daha koruyucu mekanizmalar hakkında düşünmek anlamına gelir.
Dünya değişti, insan ihtiyaçları değişti ama çatışmalar ve ilişkiler düzeyinde hiçbir şey değişmedi. Dolayısıyla kendimizi her zaman sıfır noktasında buluyoruz.
Hastane suçlarının, masum insanların öldürülmesinin, çocukların gözyaşlarının, tanık olduğumuz korku ve terörün, yaşanan yerinden etme girişimlerinin ‘korkunç’ olduğunu söylemek abartı olmaz. Yaşadığımız çağda, uluslararası yasalar veya en düşük insani ilkeler tanınmıyor. Bu süreç, ister ülkeler, ister seçkinler, ister örgütler olsun herkes için gerçek bir krizle sonuçlanır.
Dolayısıyla haince kaybedilen bunca candan sonra, Filistin meselesine yeni bir yaklaşım getirilmesi gerekiyor. Eğer dünya gerçekten barışı arıyorsa bu mücadeleyi kazanmaktan kaçış yok. Çünkü Filistinlilerin haklarını çifte standartla yönetmeye devam etmek, tüm dünyanın inşa ve kuruluş alanında gerçek bir ilerleme sağlamasına olanak vermeyecektir. Zira bu tür uygulamalar her şeyi yok ediyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bizi sıfır noktasına geri götürüyor ve ülkelerin başarı göstergelerini yükseltmek için yarıştığı tüm önemli uluslararası açıklamalarda şüphe ve kuşku yaratıyor.
Pek çok krizin kaynağı olan, giderek büyüyen psikolojik ve siyasi gerilime yol açan bu soruna nihai çözüm bulmak için tarihi an geldi. Bu noktada Ortadoğu bölgesinde güvenlik ve istikrarın kalmadığını, Filistin sorununun aynen devam ettiğini dünyanın anlaması önemlidir.