2024 yılının başında tüm Şarkul Avsat gazetesi okuyucularına mutlu bir yıl, herkese sağlık, mutluluk ve refah diliyorum. Bu yazımızda 2023 yılının pek de olumlu olmayan en önemli olaylarının uluslararası sistemdeki yansımalarına odaklanacağız. Dünyanın birçok yerinde en kanlı yıllardan birine veda ettik. Başlıca uluslararası aktörler, bireyleri, devletleri ve grupları yönetmesi gereken bazı tanıdık kurallardan, uluslararası insancıl yasalardan ve ideal normlardan yavaş yavaş uzaklaşan bir küresel düzen çizdiler. Muğlaklık, bilinmezlik ve belirsizlikle karakterize edilen, çok daha zor, daha şiddetli ve muğlak bir küresel sistemin içine girdik.
Fas'ın Fes şehrindeki Avrupa-Akdeniz Üniversitesi'nde düzenlediğimiz faaliyetler çerçevesinde, Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Sayın Josep Borrell'i davet ettik. Kendisi “Mevcut Jeopolitik Bağlamda Stratejik Sorumluluklarımız” konulu bir konferans verdi. Sayın Josep Borrell, 1993'ten bu yana deneyimli politikacı ve büyük tecrübe sahibi bir devlet adamı. Yaklaşık 48 yıl önce İspanya'da Sosyalist İşçi Partisi saflarına katıldı ve birçok kez parlamentoya seçildi. Ayrıca 2004-2007 yılları arasında Avrupa Parlamentosu Başkanı olarak görev yaptı. Kendisi aynı zamanda teknisyen ve devlet mühendisidir ve birkaç kez bakanlık yaptı.
Sayın Borrell, 7 Ekim'de Gazze'de yaşanan olaylar öncesinde verdiği konferansta, Ukrayna'da patlak veren ve tüm dünyayı etkisi altına alan, enerji ve gıda fiyatlarında yükselişe neden olan savaşın yansımaları sebebiyle dünyanın şu anda içinde bulunduğu zorlu jeopolitik duruma değindi. Sayın Borrell bu savaşın Avrupa'da ve dünyanın geri kalanında gıda ve enerji güvenliği üzerindeki yansımalarına dikkat çekerek şunu ekledi: "Bu, yılın tanık olduğu en önemli jeopolitik olaydır ve önümüzdeki yılların da en önemli olayı olacağına inanıyorum." Gazze'de ne olacağını ne kendisi ne de bir başkası tahmin edebilirdi, yoksa sözlerini değiştirirdi. Çünkü Gazze savaşının uluslararası hukuka ve dünya düzenine yansımaları çok üzücü.
Batılı gülümseme artık kimseyi cezbetmiyor ve uluslararası ilişkiler teorisyenleri, entelektüel prestijlerinin devrilmesinden ve okullarının toplumlarının bir kısmına hapsolmuş olmasından korku ve paniğe kapılmaya başladılar. Çünkü birçoğu özellikle insani alanda objektiflik, nedensellik ve uluslararası kuralların ABC'sine aykırı yorumlara başvuruyorlar. Bilhassa uluslararası barış ve güvenliğin korunması açısından çok taraflı sistemin güvenilirliğini yitirmesinin ana nedenlerinden biri olan Batı maskesinin niteliği, özel ve genel herkes için netleşti. Bununla çifte standart politikasını kastediyorum; Batı, Ukrayna örneğinde neyi savunuyorsa, İsrail-Filistin örneğinde bunun tam tersini savunuyor.
Dahası Birleşmiş Milletler gibi bir uluslararası örgüt zayıf olmayıp güçlü olsaydı, orada burada akan kan dururdu. Oysa İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra BM anlaşma metnini hazırlayanlar onun barış için küresel bir yön, yeryüzünde barışı, güvenliği ve emniyeti sağlamak için kesin kurallara dayanarak müdahalede bulunan, uluslararası meşruiyete sahip bir kurum olmasını istemişlerdi, ama heyhat. Güvenlik Konseyi'nin daimî üyelerinin doğası, stratejik çelişkiler ve kalıcı acil çıkarlar bizi her zaman veto hakkına sahip, asla aynı fikirde olmamakta birleşmiş, birleşseler bile bu birleşmenin kâğıt üzerinde bir mürekkep olarak kaldığı değişmez güçlerin kahramanları olduğu kısır bir oyun veya karnaval ile karşı karşıya bırakıyor.
Bu ve benzeri olaylar dünyanın birçok bölgesinin yeni ittifaklara girmesine, alışılmadık ilişkiler kurmasına, pek çok Batılı gücün dış politikasını telaşlandıran cesur politikalar benimsemesine neden oluyor. Bu bölgelerin başında da dünya nüfusunun yüzde 15'ini oluşturan 1,4 milyar nüfusa sahip Afrika kıtası geliyor. Ayrıca beklentilere göre 2050 yılına gelindiğinde kıta dünya nüfusunun dörtte birine ev sahipliği yapacak. 2075 yılına gelindiğinde ise bu sayı üçte bire yükselecek. Nitekim örneğin, Nijer'deki son askeri darbeden sonra Fransa'nın kıtadaki konumu çökmeye başladı ve ABD ile birlikte Rusya'nın Afrika'daki varlığını büyük ölçüde pekiştirmesinin yansımalarının farkına varmaya başladı. Ayrıca Çin'in yeni İpek Yolu inşasının yansımalarından da korkmaya başladılar. Rusya; Kamerun, Etiyopya, Güney Afrika ve hatta Wagner Grubu üyelerini kendi topraklarına çağıran Mali dahil olmak üzere Afrika kıtasındaki birçok ülkeyle askeri ortaklığını güçlendiriyor. Rusya'nın stratejileri, genellikle bölgedeki Batılı ülkelerin kullanmadığı yöntemlere dayanıyor.
Çin, sessizce ve eşi benzeri görülmemiş bir zekayla Afrika'da ve dünyanın birçok ülkesinde faaliyet gösteren bir ülke haline geldi. Yeni İpek Yolu’nu inşa etmek yoluyla orta ve uzun vadeli bir stratejik perspektif sahibi oldu. Aynı zamanda birçok Afrika ülkesini bu ekonomik ve ticari koridorun modern versiyonunu benimsemeye ikna etmeyi de başardı ve Afrika'nın ekonomik haritasını her geçen gün değiştiriyor.
Afrika, Asya ve Arap ülkeleri başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde sivil, askeri, siyasi ve ekonomik elitlerde dönüşümler yaşanıyor. Eski sömürgeci ülkeler, söz konusu ülkelerde sorumluluk üstlenen kişiler arasında, dünyanın her ülkesinde eğitim almış, sömürge yıllarını yaşayan ve bağımsızlıktan sonra sorumluluk üstlenmiş kişilerden farklı fikir ve kanaatlere sahip kimseler olduklarını fark etmediler. Bu Batılı güçler, elitlerin, yaşadıkları devletin egemenliği içerisinde entelektüel egemenliğe sahip olduklarını idrak edemediler. Her ülkenin Allah'ın kendisine bahşettiği zenginlik ve kudretle, eninde sonunda karşılıklı saygı, eşitlik ve denkliğe dayalı eşit ortaklıklar arayışına gireceğini anlamadılar. Bu elitler, büyük aktörlerin kendi arzularına göre olmasını, kendileri için tasvip etmedikleri şeyleri başkalarına dayatmak istedikleri küresel sistemde olup bitenleri şaşkınlıkla izliyorlar. Bu haklı şaşkınlık, bu elitlerin kendi ülkeleri için bu büyük aktörlerin hayal ettiğinden farklı bir yol çizmelerine, nihayetinde, gün geçtikçe gücü ve ivmesi artacak olan kıtalararası Güney-Güney politikalarını ve ittifaklarını formüle etmelerine neden oluyor.