İsrail'in, Batı Şeria'da yürüttüğü ve ilk olarak kuzeyde yoğunlaşan ve Batı Şeria'nın tamamına yayılması için hiçbir engel bulunmayan kapsamlı operasyonda, Gazze savaşıyla bağlantısı ve birden fazla bölgede meydana gelen yangınlarla nesnel bağlantısı dışında yeni bir şey yok.
Kudüs’ün kalbi, atardamarları ve damarları olduğu Batı Şeria, tamamlanmamış İsrail projesi ile Filistin topraklarında bağımsız bir devletin kurulmasına dayanan Filistin kaderi arasındaki ana çatışmanın arenasıdır. Filistin devletinin kaderi, 1967'de işgal edilen her şeyi temel almadıkça, mülteci meselesine uluslararası kararlara uygun bir çözüm içermedikçe eksik kalacaktır.
Bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için gerekli öznel ve nesnel nitelikler, topraklarında bağımsızlığını elde etmeye yetkili ve çoğu bu devleti önceden tanıyan, geri kalanın da Filistin halkının bir devlete sahip olma hakkını tanıdığı kapsamlı bir uluslararası destek alan bir halkın varlığı ile tamamlanmıştır. İsrail'de bile İbrani devletinin içinde bulunduğu çıkmaza, Filistin devletinin kurulmasını onaylamak dışında bir çözüm görmeyen etkin güçler var.
Parlamenter çoğunluğa göre iktidarda birbirini takip eden İsrailli yetkililer bunun farkında ancak farkında oldukları bu şeyin nasıl gerçekleşeceği ya da engelleneceği konusunda anlaşamıyorlar. Filistin meselesinin tasfiye veya çözüm yoluyla bitirilememesinden kaynaklanan çıkmazı herkes hissetse de, İsrail'de her yönde alınacak kararların temelini oluşturan iç durum, hiçbir çözüm üzerinde anlaşmaya yer bırakmayan kısır bir politika üretmeye devam ediyor. Bu da otomatik olarak sağın tasarladığı politikaların içine çekilmek ve farklı kılıflar altında da olsa herkesin sağın peşine düşerek bu politikaları uygulamaya geçirmesi anlamına geliyor.
Kişisel ve yönetici olarak bu durumdan beslenen kişi, Filistin devletinin kurulması ihtimalini sona erdiren adam olarak anılmayı arzulayan Binyamin Netanyahu'dur. Mutlak zaferden bahsederken de Sinvar'ı tutuklamak veya öldürmekten, Gazze'yi yıkmaktan ve Batı Şeria'ya elinden geldiğince zarar vermekten değil, öncelikle Filistin devletini öldürmekten bahsediyor. Zira bu devletin kaderi ve onunla birlikte bir bütün olarak Filistin davasının kaderi Batı Şeria'da belirlenecek.
Netanyahu, Filistin devletini, Ortadoğu'da istikrarın temel direği olarak kuruluşunun kaçınılmaz olduğu ile ilgili küresel mutabakatın konusu haline getiren gerçekler hakkında bilgisiz değil. Bu gerçeklere çoğunlukla bölgesel ve hatta küresel bir savaşın eşiğinde duran alevlere tahammül edemeyecek uluslararası çıkarlar da dahil. Netanyahu ayrıca Refah'tan Kudüs'e kadar tüm Filistin coğrafyasında, Batı Şeria'nın her yerinde mücadele ettiği halkın her bakımdan nitelikli bir halk olduğunu da biliyor. Bu halk, Netanyahu'nun Batı Şeria'yı yutma hayalini imkansız hale getirecek şekilde hayatını, acımasız işgalin pençesinden kurtarmak ve gelecekteki devletinin altyapısını kurmak için elinden geleni yapıyor. Bu da Netanyahu’nun bu devletin kuruluşunu engelleme gerekçelerini kaybetmesine neden oldu ve sonunda Filistin devletinin kurulması konusunda tüm dünyaya karşı çıkarken, her zaman arkasına saklanmak için başkasını bulamadığı İran örtüsüne başvurdu.
İran örtüsü aslında mantıksız, gerçekçi değil ve İsrail'in esas olarak İslam Cumhuriyeti'nin doğuşundan yıllar önce ortaya çıkan işgalden kaynaklanan çıkmazını aktif bir şekilde etkilemiyor. Filistinlilerin işgal altındaki topraklarda kurdukları ve davalarının bölge ve dünya düzeyinde hak ettiği yeri almasıyla sonuçlanan ulusal direniş de İran İslam Cumhuriyeti’nden önce doğdu.
İran'ın bölgedeki rolünü ve antik tarihin özel bir okumasıyla beslenen emperyal bir konuma ulaşma arzusunu temel alan ajandalarını ve kollarını inkar etmek mümkün değil. Bunlar bedeli ne olursa olsun ve boşuna olduğuna dair kanıtlar ne kadar çoğalırsa çoğalsın,İran devletinin bağlı kaldığı, elde edilmesi aşırı derecede zor nüfuzu elde etmeye yönelik bir eğilim tarafından yönlendiriliyor. Bu rol olumsuz etki alanında güçlü görünse bile, gelecekteki Filistin devletinin biçim ve içeriğinde fiili bir varlığa sahip olmayacaktır. Zira o, onun gölgesinde yaşamak isteyen halkının devletidir ve onu kendi hizmetine sokmak isteyen hiçbir partiye ya da ajandaya ait olamaz.
Netanyahu'nun örtüsüne rağmen ortaya çıkan olumlu nokta, dünyanın onun hikayesini ciddiye almamış olmasıdır çünkü bu, kırılgan ve yapay bir örtü ve tüm dünyanın gözü önünde, Netanyahu'nun arkasına saklanması için artık uygun değil.