Mustafa Fahs
TT

Ukrayna... Bin günden sonra

ABD Başkanı Joe Biden, Kiev'e tarihi komşusu Moskova ile arasındaki savaşın bin günü boyunca alamadığını şimdi verdi. Amerika'nın Ukrayna savaşındaki ertesi günü, çoğu iyimserin bu savaşın sona ereceğine dair beklentilerinin aksine geldi ve ABD'nin savaşa yönelik tutumunun Beyaz Saray yönetiminin değişmesiyle bile değişmeyeceğini doğruladı.

Ertesi gün, ABD Başkanı seçilen Donald Trump'ın açıklamalarını temkinli bir şekilde ele alan ve seçim açıklamalarını göreve geldikten sonraki siyasi eylemleriyle ilişkilendiren Rus yönetimi için bir şok oldu. Ancak Biden yönetimi Moskova'yı stratejik bir ikileme soktu. Zira binden sonraki ikinci gün ile Biden'dan sonraki ikinci günün değişkenlerini birbirinden ayırmak zorlaştı.

Washington'un, Kiev'in Rusya’nın derinliklerini vuran uzun menzilli füzeler kullanmasına izin verme kararına tepki olarak Rus nükleer doktrinini değiştirmek için acele eden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, iki faktörle yüzleşmek zorunda kalacak: Zamanlama ve zaman. Bunlardan ilki olan zamanlama, Biden yönetiminin kararının ABD içi ve transatlantik faktörlerle bağlantılı boyutlarıyla ilgilenmeyi gerektirirken, diğeri olan zaman, Putin'in Biden görevden ayrılmadan önce neler yapabileceğidir. Biçim olarak benzer, içerik olarak farklı olan bu zamansal ikilik, Rusya'nın Ukrayna'daki ‘Amerikan ertesi gününe’ vereceği olası yanıtı yeniden şekillendirecek.

Avrupa, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali olarak tanımladığı olaya karşı katı tutumunu yeniden şekillendiriyor. Bu savaş, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana iki Avrupa ülkesi arasında yaşanan ilk savaş ve Rusya, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa'nın jeopolitik haritalarını ve Soğuk Savaş sonrası jeostratejik ittifakları değiştirmeye çalışmakla suçlanıyor.

Berlin Duvarı'nın yıkılmasından 35 yıl sonra, özellikle Atlantik'in her iki yakasındaki Batılı elitlerin zihninde, Rusya'nın Avrupa coğrafyasında yeniden yapılanması kabul edilemez olarak görülüyor. Moskova askeri, ekonomik ya da ideolojik olarak Berlin Duvarı'na benzer bir duvarı yeniden inşa edecek ya da Avrupa'nın jeopolitik ve jeostratejik haritalarını yeniden çizecek kadar güçlü değil. Bu elit kesim, NATO'nun Rusya'yı çevrelemek amacıyla yayılmacı hedefleri olduğunu gizlemiyor. Moskova'nın ulusal ve milli güvenliğine tehdit olarak gördüğü ve yaşam alanını parçalama projeleri olarak değerlendirdiği bu durum, onu nükleer caydırıcılık tehdidinde bulunmaya zorluyor.

Mevcut savaşta bu silahın kullanılmasının neredeyse tamamen dışlanmasına rağmen Rus nükleer doktrininin değiştirilmesi, Rus elitinin iki Atlantikçi gerçekle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Bunlardan ilki NATO'nun Kursk boşluğu, yani 1941'deki Alman işgalinden bu yana ilk kez Ukrayna'nın Rus topraklarına girmesi yoluyla savaşı Rusya'nın içlerine taşımasıdır. Diğeri ise uzun menzilli füzelerin kullanımına yeşil ışık yakılmasıdır. Bu füzeler sahadaki savaşın dengesini değiştirmese de, savaşın sonunun yakın olmadığının bir göstergesidir.

Siyasi açıdan Rus liderliği savaşta olumlu bir sona ulaşmanın zorluğunun farkında ve hedeflerine ulaşmayan herhangi bir sonu reddediyor. Ukrayna'daki hedeflerinden geri adım atmak bir yenilgi, mevcut gerçekliği kabul etmek ise bir kayıp olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Başkan Putin'in çatışmanın dondurulması fikrini reddettiğini, özellikle de denklemi daha da karmaşık hale getiren yeni bir aşamaya geçildiği için reddettiğini belirtti. Bu nedenle Moskova, tehdidin sınırlarından iç kesimlerine doğru ilerlemesini kabul etmeyecektir. Bu da çatışmanın konvansiyonel olmayabileceği ve Rusya'nın iç kesimlerinin de bunun yansımalarından kurtulamayacağı anlamına geliyor.

Dolayısıyla, ABD ertesi günü ile Rusya ertesi günü arasında krizin ipleri iç içe geçmiş durumda. Moskova, tehdidin sınırlarından içeriye taşınmasını kabul etmeyecek ve NATO da Avrupa haritalarının değişmesine izin vermeyerek bir sonraki yüzleşmeyi zorluklarla dolu hale getirecek.