Aksa Tufanı operasyonunun ikinci yıldönümünden birkaç gün önce, ABD Başkanı Donald Trump, etkili Arap ve İslam ülkelerinin liderleriyle yaptığı istişarelerin ardından, Gazze'deki savaşı sona erdirmek için Tony Blair ve Jared Kushner'ın fikirlerine dayandırdığı yirmi maddelik bir plan açıkladı. Plan, Arap ve uluslararası gözetim altında Filistinli şahsiyetler ve teknokratlar tarafından yönetilen geçici bir yönetim kurarak savaşı sona erdirmeyi amaçlıyor. Bu yönetim, Hamas'ın silahsızlandırılması karşılığında günlük işleri ve yeniden inşayı yönetecek ve bir Filistin devleti kurma olasılığının önünü açacak.
İki yıl boyunca aşırı şiddet, ölüm, yıkım ve yerinden edilme başta olmak üzere savaşın kayıpları, bu planın önerilmesine sevk etti. Ama başarısı, Trump'ın İsrail hükümetine savaşı sona erdirmesi ve geri çekilmesi için baskı yapabilmesine ve geçici yönetimin Hamas'ı silahsızlandırma ve Gazze'nin geleceğinde herhangi bir rol oynamasını engelleme taahhüdünü sağlamasına bağlı. Birçok engele ve hakkında yapılan tüm tartışmalara rağmen, plan mevcut güç dengesi göz önüne alındığında elde edilebilecek en iyi plan olarak görülüyor.
İsrail içinde Binyamin Netanyahu, Filistin Ulusal Otoritesi'nin Gazze'yi kontrol etmesinden ve iki devletli çözüme yönelik herhangi bir hamleden korkan iktidar koalisyonundaki müttefiklerinin sert muhalefetiyle karşı karşıya. Trump'ın bizzat talep ettiği gibi, Gazze ve Batı Şeria'nın ilhakının engellenmesini reddediyorlar. Bu durum, hükümetin düşmesine ve erken seçimlere yol açarak planın uygulanmasının gecikmesine neden olabilir. Böylece Netanyahu, Hamas'ın planı onaylamasından sonra henüz başaramadığı tasfiyeyi ve silahsızlandırılmayı reddetmesine bahis oynayarak, yeniden bahanelere ve “evet, ama” ifadesine geri dönecek.
Bu noktadan hareketle, bu iki yılın özellikle İranlı ve Arap direniş yanlıları ile birlikte İsrail, Filistin ve Hamas düzeyindeki sonuçlarını gözden geçirmekte fayda var.
İsrail çok şey başardı, ancak Netanyahu ve aşırı dinci sağ için hasat henüz tamamlanmadı. Etrafındaki direniş çemberini kırmayı başardı ve Hamas'ın askeri gücünü yok etti. Şu anda onu silahsızlandırıp Gazze'den çıkarma sürecinde. Lübnan ve Suriye'de Hizbullah'ı zayıflattı ve İran'ın bir yükü ve yakın müttefiki haline gelen Esed rejiminin devrilmesinden sonra İran'ı Suriye'den kovdu. İran'ın hava savunmasını yerle bir etti ve nükleer projesine onarılamaz zarar verdi. Ancak Netanyahu, iki devletli çözüme küresel destek ve İsrail’in müttefiklerinin Filistin devletini hızla tanımasının ortasında Filistinlileri Gazze'den çıkarmayı başaramadı. Filistin Otoritesi'ni ortadan kaldıramadı ve en fazla ilk aşamada rolünü sınırlandırabildi. Savaşın alevleri, kaçmaya ve ertelemeye çalıştığı birçok iç sorununu da ortadan kaldıramadı.
Filistinliler ve özellikle de Gazze Şeridi halkı ise en büyük kaybeden. Kaybın çeşitli yönlerini sıralamamıza gerek yok; kurban sayısına ve Gazze’nin tamamen yerle bir olmasına ilave olarak, halkının geniş kesimlerini etkileyecek gelecekteki psikolojik ve sosyal yansımaları saymak yeterlidir. Gazze halkının çektiği acı, planın rahat yaşam vaatleriyle telafi edilemeyecektir. Ancak, Gazzelilerin omuzlarındaki İsrail kibrinden kurtulmaları, sivil yönetim, uluslararası denetim, yeniden inşa, Filistin Otoritesi'nin geri dönüşünün önünün açılması ve engebeli de olsa iki devletli çözüme giden yolun açılması göz ardı edilemeyecek, Filistinlilerin kazanımlarına dönüşebilecek olumlu gelişmelerdir.
Hamas ve direnişçi müttefikleri için İsrail'in kazanımları, onların kayıplarıdır. Hamas kendini yok etti ve bugün kendisinden beklenenleri kabul etseydi, iki yıl boyunca devam eden bu katliamları durdurabilirdi. Direniş ittifakının elinde ise sadece zayıf Lübnan hükümetine zorbalık yapmak, teatral bir şekilde Beyrut'taki Raouche Kayası'na merhum iki Hizbullah genel sekreterinin görüntülerini yansıtmaktan başka bir şey kalmadı. Kısacası, Filistinlilerin kazancı, yıllar sonra da olsa, Filistin devletinin ve iki devletli çözümün yeniden canlandırılmasıdır.
Arapların kazanımı, Trump’ın planı başarılı olursa, bölgede kapsamlı bir çözüm sürecinin başlatılmasıdır. Bu süreç, Arapların, özellikle Suudi Arabistan-Fransa’nın iki devletli çözüm konferansı düzenleme çabaları ve ondan önce New York Deklarasyonu ve Filistin devletinin tanınması seli olmasaydı gün yüzüne çıkamazdı. Bölge ayrıca, birden fazla yerde çökmekte olan devlet dışı örgütlerin neredeyse yok oluşuna tanık oldu. Keza Hamas'ın silahsızlandırılıp Gazze'den çekilmesi ve Hizbullah'ın silahsızlandırılmasıyla birlikte hem Sünni hem de Şii şiddet yanlısı siyasal İslam'dan kurtuldu.
Gerçekçilik, mutlu sonların kolayca veya hızlı bir şekilde gerçekleşmesini beklememeyi gerektirir. Bölgedeki çatışmalar köklüdür, uzun süredir devam etmektedir, iç içe geçmiştir ve çatışan tarafların hedefleri karşıttır. Amerikan hedefleri (savaşı durdurmak, Hamas'ı silahsızlandırmak, rehineleri serbest bırakmak) kısa vadede İsrail çıkarlarıyla örtüşse bile, Filistin Ulusal Otoritesi yönetimi veya iki devletli çözüm gibi uzun vadeli hedeflerde İsrail'inkilerden ayrışmaktadır. Bu konular, Netanyahu'nun siyasi istikrarını ve aşırı sağın hedeflerini tehdit ediyor ve ABD ile ilişkilerinin öneminin farkında olmasına rağmen, bunların peşinden gitmekte tereddüt etmesine neden oluyor.
Trump’ın planı her iki taraftaki engelleri aşmayı başarsa bile, Filistinliler ve İsrailliler yan yana yaşama konusunda karşılıklı bir inanç geliştirmedikçe istenen sonuçları vermeyecektir. Bunun için Filistinliler daha sonra devlet talebinden toprakların tamamını isteme ve İsraillileri denize atma hakkına geçiş yapmamalılar. İsrailliler ise Büyük İsrail ve Filistinlileri topraklarından sürme hayallerini yıkmalılar. Hamas'sız bir Filistin ile Netanyahu ve iktidardaki ekibinin olmadığı bir İsrail, bu inanca ulaşmanın yoludur.