Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra ülkesiyle Batı arasında çıkan krize karşı Başkan Vladimir Putin, işgali kınamayan ülkelerle ittifaklar kurmaya çalışıyor.
Putin aynı zamanda hem Sovyetler Birliği’yle eski ilişkileri olan hem de ABD’nin dünyanın çeşitli çatışma bölgelerindeki rolüne dair çekinceleri olan, bu sebeple de Rusya-Batı çatışmasında tarafsız kalan birkaç ülkeyle ittifaklar ağını yeniden yapılandırmaya çalışıyor.
Başkan Putin, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden ve ABD’nin pek çok uluslararası karar noktasında egemen güç olarak ortaya çıkmasından sonra popüler hale gelen ‘tek kutup’ siyasetinin hüküm sürmediği ‘çok kutuplu bir dünya’ çağrısı yapıyor.
Rusya Savunma Bakanlığı’nın düzenlediği Savunma ve Güvenlik Konferansı’nda yaptığı son konuşmasında Rusya Devlet Başkanı, Moskova’nın müttefiklerine ‘çoğu ülkenin egemenliklerini savunmaya hazır olmalarına dayalı küresel bir karşılaşma’ çağrısında bulundu. Onun ifadesiyle bu karşılaşma, Batı kültürünün dünya meseleleri ve halklarının kaderi üzerindeki egemenliğine karşı olmalıdır.
Putin, Ukrayna’nın işgalinin güvenlik durumunun ötesine geçerek ekonomiye, siyasete ve uluslararası ilişkilerin istikrarına uzanan çeşitli düzeylerde bıraktığı etkileri görmezden gelerek, dünyadaki güvenlik durumunun kötüleşmesinden Batı’yı sorumlu tutarken hiç tereddüt etmedi. “Dünyadaki güvenlik sıkıntıları, Batılı ülkelerin sorumsuz, bencil ve yeni-sömürgeci davranışlarının bir sonucudur” diyen Putin ayrıca, “bazı ülkelerin halkları manipüle edip çatışmaları körükleme ve başka ülkeleri yeni sömürgecilik çerçevesinde onlara tâbi olmaya zorlama girişimlerini” de eleştirdi.
Putin’in kendi tutumlarına destek toplama girişimlerine mevcut çatışmayla ilgili gerçekleri tersine çevirme girişimi de eşlik ediyor. Öyle ya bu çatışmanın sömürgeci projelerle veya halkların kaderiyle oynamakla hiçbir alakası yok! Ortada halkların kaderiyle oynamaya ve iradelerine hükmetmeye yönelik bir teşebbüs varsa bu, Rusya Devlet Başkanı’nın Ukrayna halkının kaderine dayatmak istediği girişimdir. Burada Moskova’nın Doğu Avrupa halklarına egemenliğini dayatmak için dayandığı ve faşizmle Nazizm’e karşı savaştan Batı’nın sömürgeci politikaları karşısında bu ülkelerin çıkarlarını savunmaya kadar uzanan yelpazede eski sloganların canlandırılması söz konusu. Bunlar bugün Moskova’nın Ukrayna’nın işgalini meşrulaştırmak için dillendirdiği sloganlar. Başkanı Yahudi olan bir ülkede Nazizm’e karşı bir kampanya ve sömürgeciliğe karşı bir mücadele yürütülüyor. Halbuki Kiev’de mevcut iktidar, daha önceki dönemlerde sömürgeciliğin dayattığı rejimler gibi, Rus müdahalesinin bir sonucu olarak kendisine dayatılan bir rejimin enkazı üzerine kurulu demokratik bir sürecin sonunda geldi.
Moskova’nın Batı egemenliğine karşı çıkma çağrısı, Sovyet dönemine uzanan bir teoriden hareket ediyor. Buna göre Batı ile yapılan her ittifak, müttefik devletin egemenliğinin azalması anlamına gelirken, Moskova ile yapılan her ittifak ve onun herhangi bir ülkede desteklediği veya himaye ettiği her rejim, o ülkenin ‘egemenliğini’ sağlayan ideal rejimdir. Bu, Moskova’nın Doğu Avrupa’da yönettiği ülkelerin ‘egemenliğini’ gerçekleştirmek için benimsediği model. Gelgelelim bu ülkelerde, emir alıp uygulayan uysal rejimler vardı ve 1956’da Budapeşte’de ve 1968’de Prag’da olduğu gibi karşıt sesler yükseldiğinde tanklar bastırmaya hazır bekliyordu.
Bununla beraber Rusya Devlet Başkanı’nın ülkesinin sınırlarını genişletme ve vasisi olduğu siyasi bir bloğu hayata geçirme girişimleri, dar bir ufukla yüzleşiyor ve dünyanın çoğu ülkesinin, toprakların zorla ilhakına ve kendisiyle siyasi anlaşmazlık yaşandığı veya egemenliğe boyun eğmeyi reddettiği gerekçesiyle rejimleri devirme çabasına itirazıyla çatışıyor.
Bugün dünyadaki büyük güçlerin desteklediği hâkim yönelim, adil ve kalıcı bir barış fırsatı ve bunun için ortak bir zemin imkânı peşinde koşan ortak bir zemin oluşturma çabasıdır. İki hafta önce Suudi Arabistan Krallığı’nın ev sahipliğinde Cidde’de ulusal güvenlik danışmanları için düzenlenen ve aralarında Batı’nın ve Ukrayna’nın tutumunu destekleyen ülkelerin yanı sıra Çin, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika’nın da bulunduğu 40 ülkenin temsilcilerinin katıldığı toplantıda da bunu gördük.
Bu tür adımlar, dünyayı Ukrayna çekişmesinin sonucunda düştüğü tehlikeden kurtaracak barış ufuklarının açılmasına yardımcı olacaktır. Krizin Putin’in bu savaşla erişmeyi umduğu hedefleri gerçekleştiremeyen askerî durumuna, ekonomisine ve para birimine yansımaya başlamasından sonra Rusya da dahil olanların ön saflarında yer alıyor.
Bu adımların önemi şu ki bu çabalara Rusya’nın tutumunu dikkate alan ve Moskova’nın onları düşman olarak görmediği ülkeler katılıyor. Moskova’yı savaşında mutlak olarak destekleyen ülkelerse herhangi bir barış fırsatına katkı sağlamıyor. The Economist dergisi bu ülkeler için isabetli bir tanım buldu: Başarısızların İttifakı (Coalition of the Failing). Bu ittifakın içinde Belarus, İran, Suriye, Kuzey Kore ve Nikaragua var. İran’ın Moskova’nın Ukrayna şehirlerini bombaladığı insansız hava araçlarını ve Kuzey Kore’nin savaştaki etkinliği sorgulanan füzelerini hariç tutarsak; bu ülkelerin esasında yardıma ve himayeye muhtaç olduğu ve mevcut krizinde Moskova’ya kayda değer bir destek sağlayabilecek durumda olmadığı sonucuna varmak için çok fazla analize lüzum yok.
Rusya’nın doğrudan çevresinde bulunan ve Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nde (CSTO) yer alan en yakın ortakları Belarus, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’a gelince; Belarus dışında bu ülkelerin hepsi Rusya-Ukrayna anlaşmazlığında tarafsız bir tutum sergiledi. Çoğu ülkesi Sovyetler Birliği döneminde siyasi destek sağlayan ve Moskova’nın nüfuzunun yayılmasını temin eden Afrika kıtasındaki ülkelerin çoğu ise mevcut krizinde Moskova’yı memnun etmeyen tutumlar benimsiyor. Rusya’nın tahıl ihracatı anlaşmasından çıkması da pek çok Afrika ülkesinin, Moskova’nın kararlarına karşı öfkesini artırdı.
Yakın zamanda yapılan Rusya-Afrika zirvesinde Rusya’nın tutumunu desteklediğini ilan eden ülkelere gelince… Bunlar, güvenliklerini korumak ve ordularını eğitmek için paralı asker grubu Wagner’e bel bağlayan ülkelerdir (Mali, Orta Afrika ve Eritre). Rus askerî liderliğine karşı yaptığı darbeye ve Belarus’a sürülme kararına rağmen o zirvede hazır bulunan Wagner lideri Prigojin, Nijer’deki askerî darbeyi överek darbecilere destek sözü verdi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise bu darbeyi eleştiriyor ve devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum’un yeniden iktidara gelmesi için çağrı yapıyordu.