Sevsen Şair
TT

Açıklama ile ima arasında saklı kalan gerçek

ABD-Birleşik Krallık ortaklığının en güçlü görüntüsü, çıkarlarının bağlantılı olduğu ülkelere yönelik stratejilerinin birliğinde gözler önüne seriliyor. Mesela Irak’a yönelik tutum birlikteliğini Ukrayna’ya karşı da görüyoruz. Askerî güçleri ve yetenekleri her zaman bu örtüşen stratejinin hizmetindedir. İki ülkenin yumuşak güçleri de keza…

ABD’li bir senatörün açıklaması ile bir İngiliz filminin imasını karşılaştırarak bu ittifakın aslını, gerçekliğini ve yumuşak güçlerinin propagandasını yaptığı şey ile sahadaki güçlerinin yaptıkları arasındaki farkı görürüz. Aynı şekilde bu Anglo-Sakson stratejinin, askerî savaşlardaki çatışma kuralları esnasında bu iki ülkenin hedeflerine engel olan insani kayıplara karşı bakışında ve güvenlik çıkarlarıyla çatıştığında insan hayatının değerlendirilmesinde hangisi (açıklama mı ima mı) daha geçerli, anlarız.

Açıklama şöyle:

“Ukrayna için harcadığımız ve askerî bütçemizin yalnızca yüzde 3’üne denk gelen mali desteğimiz karşılığında Rus ordusunun yarısını yok ettik ve tek bir ABD askeri kaybetmedik… Bu açıdan bakarsak bu, çok iyi bir anlaşma…” Bu ifade, ABD’li Senatör Richard Blumenthal’a ait.

Rakamların ve oranların doğruluğunu, yani ABD’nin Ukrayna’ya olan desteğinin az ve Rus ordusunun kaybının çok gösterilmesini bir kenara bırakırsak; ABD’li senatörün ifadelerinden alınan net mesaj, ABD’nin Ukrayna’da savaşıyor olması değildir. Nitekim ABD’nin Rusya’ya karşı savaşıp, onun ordusunu zayıflatmayı amaçladığını cümle âlem biliyor. Bu açıklamanın açık mesajı şudur: Ukrayna’nın ne bir devlet ne de bir halk olarak kayda değer bir önemi yok. O kadar ki Senatör, Ukrayna’nın insani kayıplarını, can kayıplarını ve maddi kayıplarını hesaplama ve onu denkleme katma zahmetine bile girmedi. Bu, yeterli insani duygudan yoksun açıklama, yüz binlerce olmasa da on binlerce insanın, arkalarında ağlayan aileler bırakarak can verdiği bir savaşı ‘anlaşma’ olarak tasvir ediyor. Bu savaşta ABD, para ödüyor ve Rusya, bir ordu kaybediyor. Ukrayna ve halkı ise bir vekil ve yakacak odundan başka bir şey değil; ordusu tamamen yok olsa ve topraklarının bir kısmı yakılıp yıkılsa da bir önemi yok.

Burada dikkate değer olan Rus kayıpların hesaplanmış olmasıdır. Hiçbir şey, çatışma kurallarına yönelik genel olarak Anglo-Sakson ve özel olarak Amerikan stratejisini bu açık itiraftan daha iyi açıklayamaz.

Ukrayna’nın insani kayıpları hesaba katılmıyor ve Senatör, bunların sayısını bilmiyor. Kendi çıkarlarını ilgilendiren bir hedef belirlediklerinde görevin yerine getirildiği esnada verilen can kayıpları, sayısı ne olursa olsun fark etmez, çatışma esnasında verilen ikincil ve meşru kayıplardan ibarettir. Yetmiyor, bir de tek bir ABD askeri kaybetmedikleri için övünüyor. Önemli olan hedefe ulaşmak tabi… Ne anlaşma ama!

Gelelim, Birleşik Krallık’ın Eye in the Sky adlı filminde, çatışma kuralları için yapılan imaya ve çizilen melek imajına…

Film, Güney Afrika’da Birleşik Krallık güçleri tarafından hedef alınan ve altı yıldır takip edilen bir terörist (elbette bir Müslüman) etrafında dönüyor. Onu bulup da insansız hava araçları yoluyla uzaktan bir füzeyle vurmaya karar verdiklerinde, teröristin içinde bulunduğu ve patlatmaya niyetlendikleri evin yanında ekmek satan Müslüman bir Afrikalı kız çocuğu olduğunu fark ediyorlar!

Film, sırf o küçük kız tehlikede diye neredeyse operasyonun iptal edilmesine sebep olan (duyarlı insanlık) stratejileri, gözyaşları, hassaslaşmaları ve kızı uzaklaştırmak için çaresizce çabalamaları etrafında dönüyor. Kız hedef noktadan ayrılsın da onlar da füze fırlatabilsinler diye bir ajanlarını göndererek ekmeklerin tümünü satın alıyorlar.  

Dramatik olay örgüsü harika ve nefes kesici. Filmin yönetmeni Gavin Hood. Müzik, görüntü ve tabi ki Helen Mirren’in oyunculuğu harikadan da öte. Mesaj ise şu: Siyah tenli bir çocuk da olsa insan hayatı değerlidir ve onlar için çok şey ifade eder. İşin ucunda, ele geçirmek için çok şey sarf ettikleri değerli bir avı kaybetmek dahi olsa…

ABD’li senatörün açıklamasını tekrar okuduğunuzda, işin öyle Eye in the Sky filmindeki gibi olmayıp, tersine yüz binlerce insanın hayatının hesaba katılmadığını ve kayıptan sayılmadığını hatırlıyorsunuz…