Mustafa Özcan
TT

Tarih müzesindeki Türkçe ve kardeşleri

Twitter (X) hesabından takip ettiğim hesaplardan birisi Sema Karpuzi’nin hesabıdır.  Balkanlara pencere açıyor ve şehirlerinin ve camilerinin silüetini veriyor ve fotoğraflarını paylaşıyor.  Onun paylaştıklarını bazen ben de paylaşıyorum. Böylece Balkanlar özlemini az da olsa gideriyorum.  Son paylaşımlarından birisi Bar şehri üzerine oldu. Bar şehri Karadağ’da yer alıyor. Liman şehri.  Karadağ Adriyatik Kıyılarının en güzel mekanı.  Sema Karpuzi son paylaşımında Bar şehrindeki Ömer Paşa Camii’ni tanıtmış.  

 2011 verilerine göre toplam nüfusu 42.038 olarak verilmektedir. Anılan nüfus sayısının büyük kısmını Karadağlılar, Sırplar, Arnavutlar, Boşnaklar teşkil ediyor. Bunun yanında sahildeki merkezde ve özellikle dağa yaslanan Eski Bar'da Türkler de yaşamaktadır.  Varlıklarını Boşnak ve Arnavutlarla beraber ortak Müslüman kimliği etrafında ifade eden Türklerin konuştukları Türkçe, 2019 yılında yayımlanan bir eserde yer almıştır. Kısaca Eski Bar’da Türkçe konuşan unsurların bazen kendilerini Türk bazen de Arnavut ve Boşnak olarak ifade ettikleri görülüyor.

 Vaktiyle Venedik Cumhuriyeti'nin Adriyatik'teki kalelerinden biri olan Bar  1570-1573 Osmanlı-Venedik Savaşı sonrasında Osmanlı topraklarına katılmıştır. 7 Mart 1573 tarihinde taraflar arasında savaş haline son veren antlaşmayla Osmanlı toprağı olduğu kabul edilmiştir. 1867 yılında İşkodra Sancağı'na bağlanan Bar 1878 yılında Berlin Antlaşması'yla müstakil bir devlet haline gelen Karadağ Prensliği'ne verildi.

 Bar şehri Türkler açısından tarihin müze şehirlerinden birisidir. Sebebi de yöre Türklerinin kendi aralarında 400 yıllık arkaik bir Türkçe ile konuşmalarıdır. Bundan 20-30 yıl evvel bir okurum bana Bar şehriyle ilgili bir risale göndermişti.  Bu küçük risalede Bar şehrinin anatomisi anlatılıyordu.  Adriyatik kıyılarındaki bu şehrin böğründe, 400 yıldan beri yaşayan eski Türkçe ile konuşulduğu hikaye ediliyordu.   17’inci yüzyılda Alman oryantalistler arasında şöyle bir söylem yayılmıştır: Türkçe bilen birisi Adriyatik Kıyılarından yola çıksa Çin Seddine kadar Türkçe dışında başka bir dille konuşmadan hedefine varabilir.

 En iyi iyinin düşmanıdır dendiği gibi bazen büyük kitaplar da küçük kitaplara gölge edebiliyor. Bu nedenle de büyük kitaplar arasında küçük kitaplara veya risalelere erişemiyoruz. Arada kaybolup gidiyorlar.  

Bu yönüyle Bar şehri tarihin canlı müzelerinden birisidir.  Antropolojik araştırmalar açısından da zengin bir kaynak teşkil etmektedir.

Dünyada böyle tarihi müze olarak görebileceğimiz bazı kapalı havzalar vardır.  Buralarda zamanın değiştiremediği kültürler yaşamaktadır.  Bar şehrine benzeyen şehirlerden birisi de Golan Tepeleri ve burada yaşayan Türklerdir.  Diğer unsurlara karışmadan kapalı bir ortamda yaşadıkları için anane ve geleneklerini ve ötesinde zamana karşı direnen dillerini muhafaza etmişlerdir.

  Bar’a benzer şehirlerden birisi de Golan Tepeleri ve burada yaşayan Türklerdir. 1967 yılından itibaren Bunlardan bir kısmı Irak, Suriye’ye bir kısmı da anavatana göçmüşlerdir.  Suriye Türkmenlerinden Semir Hafız’a göre onlar da gayet arkaik bir Türkçe veya Türkçenin Osmanlıca versiyonu ile konuşmaktadırlar.

Türkiye’den Filistin’e kadar bölgede Türk veya Türkmen unsuru barınmaktadır. Bunlardan bir kısmı çevrelerindeki Arap topluluklarla kaynaştıkları için ana dillerini unutmuşlardır. Humus Türkleri bu kısımdandır.  Suriye’de iki veya üç milyon Türk nüfusu olduğu tahmin edilmektedir. Bunlardan bir kısmı Kuneytra ile Golan hattında bulunmaktadır.  1967 savaşında İsrail burasını ele geçirdikten sonra buradaki Türk nüfusu İsrail’in kontrolüne geçmiştir.

 Golan Tepelerindeki Türk varlığı Osmanlı’ya takaddüm etmektedir.  Selçuklu, Memlüklü ve Osmanlı dönemlerinde Türk boyları buralara yerleşmiştir. Bayat, Avşar, Beğdilli ve Salur boylarına mensup Türkler burasını vatan edinmişlerdir. Sırasıyla Haçlılara, Fatimilere ve Moğollara ve İsrail işgaline karşı direnmişlerdir. 1261 senesinde Golan Türkmenleri üzerlerine gelen bir Haçlı ordusunu bozguna uğratmıştır.  Baybars döneminde çok sayıda Türkmen burada iskan edilmiştir. Baybars döneminde 40 bin Türkmen aile Suriye’ye yerleşmiştir. Baybars iktidar döneminde Suriye sahilini İslamlaştırmaya gayret etmiştir. İkinci Abdülhamit de Osmanlı’nın son döneminde benzeri bir kampanya yürütmüştür.

  Halep Salnamelerine göre Halep ve çevresinde 200 bin, Lazkiye bölgesinde 150 bin, Telkere civarında 50 bin, Osmanlı döneminde kurulan Kuneytra (Golan) bölgesinde 100 bin ve diğer bölgelerde 300 bin civarında Türkmen yaşamakta idi.  

  Tarihin müze şehirlerinden birisi de İran şahlarından olan Şah Birinci Abbas’ın imar ettiği Mazenderan şehridir. Şah Birinci Abbas buraya çok sayıda Ermeni, Gürcü ve Yahudi kaydırmış, yerleştirmiştir. Şirvan’dan da 25 bin Müslüman transfer etmiştir. İç bölgeye yerleştirilen bu unsurların koptukları veya geldikleri bölgeyle temasları kesilmiş ve dolayısıyla kendi aralarında gelecek zamanla ilişkisi kesilmiş arkaik bir dille konuşmak zorunda kalmışlardır. Bu nedenle de Gürcistan’da yaşayan Gürcülerle Mazenderan’da yaşayan Gürcülerin dilleri zamanla farklılaşmıştır.  Makas açılmıştır.

Bu bazen akla arkaik Pakistan İngilizcesiyle Birleşik krallık İngilizcesini getirmektedir.

Nitekim Samsun asıllı İran vatandaşı gezgin Berna İhtiyar Hurşidi, Borna Seyyahe ismi altında Youtube'da çektiği gezi çekimlerinde Mazenderan'a da temas ederken burada 400 yıldan beri Gürcüce'nin değişmez yapı ve şeklinin veya kalıplarının geçerli olduğuna ve konuşulduğuna dikkat çekmiştir.   Kısaca fiziki sınırlar dilin sınırlarını da belirliyor.

 Bazen İran ve Rusya gibi tampon ülkelerin araya girmesiyle Orta Asya Türkleriyle Anadolu Türkleri arasında da Türkçenin lehçeleri daha da farklılaşmıştır.