Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

Muhammed bin Selman ve yeni Ortadoğu haritası

Günümüz dünyasında artık küresel düzeyde meydana gelen gelişmeleri etkilemeyen ve bunlardan etkilenmeyen izole adalar kalmamıştır.

Daha önce buna benzer girişimlerde bulunulmuştu ve bunların ‘tarafsızlık’, ‘tarafsız varlıklar’ ve ‘pozitif tarafsızlık’ gibi isimleri, çerçeveleri ve politikaları vardı. Kurumların ve çerçevelerin ortaya çıktığı bu terimleri pek çok ülke benimsemiş olsa da hepsi, 2. Dünya Savaşı’nın ruhunun meydana getirdiği ve güçlendirdiği büyük güçler arasındaki çatışma ve rekabetlerin ortasında eriyip gitmiştir. Soğuk Savaş’ın ve sıcak savaşın mirasçıları tarafından dayatılan kutuplaşmalardan kaçan ülkeler, farklı isimler altında, sadece kullanımlık projelerdi.

İçinde yaşadığımız çağ, boyutlarına, becerilerine ve gezegenin haritasındaki konumlarına bakılmaksızın mevcut tüm varlıkları kapsayan kaçınılmaz bir etkileme ve etkilenme durumunun vücut bulmuş halidir.

Yeni Ortadoğu fikri… Potansiyel olarak zengin ve riskli bir coğrafi konuma sahip olan bu geniş bölgeyi; karışıklıkların, savaşların ve içinde toplanan uluslararası çıkarlara yönelik kalıcı tehditlerin üretildiği aktif bir üreme alanından, başta kendi sakinleri olmak üzere bu bölgede menfaati olan herkes için daha güvenli ve daha istikrarlı bir yere dönüştürme ihtiyacından ortaya çıktı. Bu fikri ortaya atma ve bunu hayata geçirme çabalarındaki başarı, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın hanesine yazılıyor.

Bunu sadece bir arzu ya da hayal değil, uygulanabilir bir fikir haline getiren şey, maddi imkanlarının olmasıdır. Pusulayı mücadele ve rekabet göstergelerinden iş birliği, entegrasyon ve kalkınma göstergelerine döndürmek, ülkelerin yalnızca kabul edebileceği ve kendi çıkarlarına hizmet etmesi için rekabet edebileceği bir şeydir.

‘Önce kendinizle, ülkenizle ve insanlarınızla başlayın’ düsturunu temel edinerek yapılan başlangıç sağlam ve etkiliydi. Köklü olmaya yakın değişiklikler Krallık’ın içinde başladı ve daha sonra yakın ve uzak çevreyle ‘sıfır sorun’ siyasetine doğru seri bir yönelim kaydedildi. İlişkileri tesis etme ve politikaları oluşturmada bir bağımsızlık alanıyla bu ‘köklü’ yeniyi korumaya odaklanıldı. Bunu yaparken ülkelerin rotalarını, nüfuz ve tekellik için keskin mücadelelerin olduğu eski yaklaşımdan, eski çatışma taraflarının kendilerinin çıkarına gördükleri ve hatta daha az maliyetli olduğunu fark ettikleri yeni bir yaklaşıma doğru çevirmekle birlikte, onların çıkarlarıyla çatışmamaya özen gösterildi.

Maddi imkanlar ölçeğinde, komşu Avrupa’ya bile yakın yeni bir Ortadoğu fikri gerçekçi bir hedef olarak olası görünüyor. Bu hedefin şartı, politikaların yetkin bir şekilde uygulanması ve bölgede çıkarları olan hiçbir tarafın, diğerleriyle mevcut iş birliğinden elde ettiği faydanın kat kat fazlasını, nüfuzunu korumak ve genişletmek için harcama ihtiyacı hissetmemesidir.

Bu, olumlu arzular ve eğilimlerle garanti altına alınan kolay ve mekanik bir çalışma olmayıp aksine çok daha fazla gayretli bir çalışma gerektirecektir. Suudi Arabistan’ın bölgede ve dünyada gerilimin arttığı noktalara yönelik uyguladığı politikalar, nihai hedefe doğru ilerlemenin vazgeçilmez bir gerekliliği haline geldi. Avrupa, Ortadoğu’nun coğrafi ve tarihsel yönden bir ikizi olduğundan, kalbinde oluşan sorunun çözümü, Ortadoğu’nun kalbini en çok huzursuz eden ‘Filistin meselesinin’ radikal çözümüyle özdeştir. Bu konudaki anlaşmazlığı çözme doğrultusunda bir Arap ve İslam girişimine dönüşen Suudi Arabistan’ın girişimi erken bir aşamada sunulurken, bunun olmasına imkan tanımayanlar, kaybettikleri vakitlere ve bunu görmezden gelerek heder olan imkanlara yanmalılar.

Her ne kadar ‘eğer’ gibi ifadelerin siyasette yeri olmasa da bunu hataları göstermek için kullanmanın bir zararı yoktur: Eğer İsrail bunu çözüm temeli olarak kabul etseydi biz ve bölge şu an daha iyi bir durumda olurduk.

Avrupa nasıl Ortadoğu’nun ikiziyse, Ukrayna-Rusya savaşı da Arap-İsrail çatışmasının ikizidir. Meseleler arasında doğrudan iletişimin olduğu bir dönemde, birindeki ilerleme, diğerine ilişkin nesnel ilerlemeyi de beraberinde getirir. Burada daha eski olan Ortadoğu ikizinin Ukrayna’dan daha fazla çözüm potansiyeline sahip olduğunu söylersem abartmış olmam. Bu düşüncem, teorik bir yaklaşımdan değil, daha ziyade Ukrayna’ya doğrudan müdahale eden güçlerin -yani tüm dünyanın- hacminden geliyor.

Yeni Ortadoğu’da Suudi Arabistan diğerlerinden daha ciddi kartlara sahip. Bu Ortadoğu için umulan yeni harita, Binyamin Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na sunduğu harita değildir. Ortada temel bir fark vardır. Zira Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın acele etmeden renkli olarak duyurmayı önerdiği Suudi haritası, Netanyahu’nun haritasında hiçbir şekilde bulunmayan Filistin’i, coğrafi ve siyasi girinti çıkıntılarına yerleştiriyor. Halkla ilişkiler oyununun ihtiyaç duyduğu propaganda çalışması ile bölgenin, halklarının ve dünyanın ihtiyaç duyduğu gerçek ciddi çalışma arasında ne kadar fark var!

Suudi haritasının somutlaştırdığı şey budur ve bu harita, propaganda ve analizler sahasına değil sahaya çizilmekle meşgul.