Mustafa Özcan
TT

Kehanetin efendileri!

Gayba aşina insanlar vardır ve gaipten haber verirler.  Bunların bir kısmı, astrologlar ya da profesyonel gayb bilgisi sunanlar kısmına girerler. Bir de kesintili olarak zaman zaman rüya veya yakaza yoluyla gördüklerini haber verenler vardır. Sufilerin dedikleri gibi kerametler veya Allah’ın lütufları ritmik ve ittiradi değildir. İstenildiğinde verilmez. Veliler istediklerinde veya istedikleri zamanda keramet gösteremezler. Bu nedenle gaybtan haber vermekte kesintili ve perdelidir. Bilgi yeni bilinmeyenlere de kapı aralar. Bazen bilgi cehaleti azdırır ve artırır. Çözüme götüren bilgi miktarı nedir, tayin edilemez. Keramet ve kehanet (gayb bilgisi) Allah’ın dileğine göre şekillenir. Allah Kur’an’da gayb bilgilerini kiminle paylaşacağını haber vermiştir. Peygamberler çeşitli derecelerde gayba aşinadırlar marifetullah, gaybi varlıklar, mead ve baas gibi hallerden haber verirler. Gazali’nin gaybiyat verisi ve varisi olmadan filozofların bodoslama bu alana girmelerini uygun görmez. Çuvalladıklarını düşünür. Bu, su olmayan kazanı kaynatmaya benzer. Elbette akıl dairesi bu alandan tamamen uzak değildir. Kıyaslamalar yapar ama bunlar veri olmadan eksik kalır. Veriler el altında değildir, başka dünyadan gelir. Onlar olmadan filozofların yaptığı genellikle gaibi şahide kıyas etmek olacaktır ve bu da filozofları açığa düşürür. Allah’ın tikelleri, cüziyatı bildiğini inkarları ve haşrin cismani değil ruhani olacağını öngörmeleri ve alemin kıdemine inanmaları yani ezeli ve ebedi olmasını savunmaları bu baptandır. Onların vahiyden bağımsız düşünmeleri bu vartalara düşmelerine neden olmuştur.

Gaybtan haber verenlerin bazıları da hilkat garibesi, engelli tiplerdir. Bunların günümüzde en fazla bilinenlerinden birisi Baba Vanga lakabıyla anılan Bulgar kahindir. Bunun tarihte benzerleri çoktur. Mevlit kandili münasebetiyle bunlardan bazları yeniden gündeme gelmiştir. Bunlardan birisi vücudu ve organları tutmayan adeta yere paralel bir şekilde yaşayan Satih’tir. İnsanlar  dikey yaşarlar ve yatay uyurlar. Satih ise vücudu tutmadığından yere paralel yatalak gibi yaşamıştır. Özellikle eski edebiyat kitaplarımızda mevlit bahsinde Satih’ten bahsedilir. Mevlana Abdurrahman Cami’nin Şevahidu’n Nübüvve adlı eserinde mevlit bahsinde ondan da bahis yer almaktadır. Mevlana Takviminin de yer verdiği şekliyle bu bahis şöyledir: “Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in doğduğu gece, Îrân kralının (Kisrâ) sarayı sallandı ve on dört burcu (kale çıkıntısı) yıkıldı. Fâris’in (Mecûsîlerin) bin seneden beri hiç sönmeden yanan ateşi söndü. Sâve gölünün suyu yere çekilip kurudu. Mecûsîlerin meşhur âlimi Mü’bedân rü’yâsında serkeş develerin, önlerine kattığı atları öldürüp, Dicle nehrini geçtiklerini ve memleketlerine dağıldıklarını gördü. Kisrâ, sarayının sallanmasından ve burçlarının yıkılmasından çok korktu. Kimseye bildirmek istemedi. Fakat sabahleyin tahtına oturunca sabredemeyip bu hâdiseyi vezîrlerine ve ileri gelen adamlarına anlattı. O, bunları anlatırken mecûsîlerin ateşinin söndüğünü bildiren bir mektûb geldi. Kisrâ daha çok endişelendi. Sonra Mü’bedân gördüğü rü’yâyı anlattı. Kisrâ, “Mü’bedân’a bu hâdiseler için ne denebilir?” diye sordu. O da: “Bunlar Arâblar arasında meydana gelen bir hâdiseye işârettir” dedi. Sonra Kisrâ, Nu’mân bin Münzîre mektûb yazıp, bu hâdisenin îzâhını sorabileceği bir âlim göndermesini istedi. O da Abdülmesîh Gassânî’yi gönderdi. Kisrâ, bu hâdiseleri ona sordu. Abdülmesîh Gassânî “Bu ilmi, dayım Satîh kâhin bilir” dedi. Kisrâ, “Git ondan bu hâdiseleri sor” dedi. Şam’a gidip Satîh kâhini buldu. O anda ölmek üzere idi. Selâm verdi, cevâb alamadı. Bir şiir okumaya başladı. Satîh kâhin şiiri işitince gözlerini açtı ve “Ey Abdülmesîh! Kisrâ, sarayının sallanması, burçlarının yıkılması, Mü’bedân’ın rü’yâsı, Sâve gölünün kuruması sebebiyle, bunları sordurmak için seni bana gönderdi” dedi. Bunların hepsi âhir zaman Peygamberi (s.a.v.)’in doğduğuna işâretdir. O (s.a.v.) bu beldeleri alacaktır. Kisrâlardan, yıkılan burçlar sayısı kadar kimse Îrân’a padişahlık yapacaklar. Sonra devletleri yıkılacaktır.” Abdülmesîh bu haberi Kisrâ’ya götürdü. Kisrâ, “On dört kişi padişahlık yaptıktan sonra bu devlet yıkılacak. Bu bir hayli iş ve uzun zaman alır” dedi. Fakat bu kisrâlardan on kişinin padişahlığı dört senede bitti. Diğer dördü Emîr-ül Mü’minîn Osmân (r.a.) zamanına kadar saltanat sürdüler.”

Hazreti Peygamberin veladetine sevinmek şüphesiz iman alametidir. Bununla birlikte veladetinde ortaya çıkan harikuladelikler konusunda tartışma vardır. Züheyr Salim merhum muhaddis Abdulfettah Ebu Gudde’den naklettiğine (Kavaid el hadisiyye kitabından) göre Kisra’nın Eyvanlarının yıkılması ve Sava Gölünün kuruması ve Mecusilerin bin yıllık ateşinin sönmesi gibi hususlar doğru değildir. Bu durumda Satih’in ağzından aktarılanların da yanlış olma ihtimali varittir. Bununla birlikte Satih, namlı bir kahindir.  

Lakin bu bilgiler hadis yoluyla olmasa bile siyer yoluyla günümüze kadar aktarılmış ve gelmiştir. Siyer ehli bunlara itibar etmiştir. Onun akranlarından birisi de Şak(k) isimli kahindir. Hem Satıh hem de Şak Cahiliye döneminde yaşamış ve Hazreti Peygamberin veladet ve bi’setini haber vermiş ve müjdelemişlerdir. Onun irhasat kabilinden zuhur alametlerini bildirmişlerdir. Fahrettin Razi de tefsirinde Şak ile Satıh’ın varlıklarını ve kehanet yönüyle iştihar etmelerini tevatüre yakın bilgi türünden kabul etmiştir. Tefsir-i Kebir’e göre Kisra da Hazreti Peygamberin bi’setiyle alakalı olarak bir kanaat sahibi olabilmek için bu kahinlere başvurmuştur. İbni Teymiye de Satih ile Şak’ın kehanetlerinden söz etmiştir. Satıh günümüzde yaşayan ve ölen İngiliz astrofizikçi Stephen Hawking'e benzerken, Şak ise insan yarımı gibi bir görüntü vermekte ve tek gözü ve tek eli ile tek bacağı bulunmaktadır. İbni Kesir’in el Bidaye ve’n Nihaye adlı kitabına göre Satıh’ın gerçek ismi Rebi Bin Rebia iken Şak’ın ismi ise Sa’b İbni Yeşker’dir. Satıh’ın organı bulunmadığı ve sürüngenlere benzediği rivayet edilmektedir. Yüzü göğsünde bulunmaktadır ve öfkelendiğinde şişmektedir. Şak ise yarım insan vaziyetindedir. Suheyli’ye göre Şak ile Satih aynı günde doğmuştur.  Doğumları Himyerli Tarife Binti’l Hayr’ın ölüm gününe denk gelmiştir. Ebu Hayyan’a göre onların kahinliğinin diğer kahinliklerle bir farkı yoktur. Cin ve şeytanlardan devşirilmiş çalıntı bilgilerden oluşmaktadır. İtimada şayan değildir. Ebu Hayyan’a göre bunların gayb bilgisiyle alakası yoktur.

Yemen krallarından Rebia Bin Nadr esrarengiz bir rüya görür ve bunun tabirini yapamaz. Kahinlerinden ister ama onlar da yapamazlar. Tabirini yapacaklardan  söylemeden rüyayı da bilmelerini ister. Tabirin doğruluğunu rüyayı bilmelerine bağlar. Bu şartnameye uygun iki isim vardır. Satıh ile Şak. İkisi de hem rüyayı bilirler hem de doğru tabir ederler. Bunun üzerine Yemen kralı yurdunun Habeşliler tarafından istila edileceğini öğrendiği gibi yakında zuhur edecek peygamberin (Hz.Muhammed) de ahvaline muttali olur. Bu rüyanın yorumundan sonra Rebia Bin Nadr  evladu iyalini toplayarak Irak taraflarına göç etme kararı alır ve uygular. Bu yönde Pers kralından da oturma yani ikamet izin alır ( Taraif el Arab, Ethem Şarkavi, Kalemat Yayınları, Cilt 1,s: 366).