Batı medyasında iki devletli çözüm için net bir barış planının Gazze'deki savaş bittikten sonra değil, şimdi olması yönünde talepler var. Bu teklifin bir tür sızıntı olduğu kadar sadece spekülasyon olduğunu da düşünmüyorum.
Sızıntılar olması iyi bir şeydir. Yapılması gereken şey; güvence için sızıntılar yapmak değil, barış sürecinin başlatılması ve iki devletli çözümle sonuçlandırılması gerekliliğine ilgilileri hazırlamaktır. Aksi takdirde Gazze savaşı tekrarlanacaktır.
Bu konuda yazılan en dikkat çekici makale, Thomas L. Friedman'ın New York Times'ta yayınlanan ve Başkan Biden'ın artık iki devletli çözümle sonuçlanacak bir barış planı sunulması gerektiği çağrısında bulunduğu yazısıdır. Peki, bu mümkün mü? Batı, Filistinliler ve Araplar buna hazır mı?
Arapların hazır olduğunu düşünüyorum. Ama! Arapların neden hazır olduğunu açıklayacağım. Riyad'daki Olağanüstü İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliği Ortak Zirvesi’nin sonuç bildirisini düşünen herkes, bu açıklamanın birçok önemli noktayı öngördüğünü görecek ve açıklamanın akıllıca formüle edildiğini doğrulayacaktır.
Birincisi, sonuç bildirisinde ‘Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğunun kabul edilmesi, Filistinli grup ve güçlerin FKÖ çatısı altında birleşmeye çağrılması ve herkesin FKÖ liderliğindeki ulusal ortaklık ışığında sorumluluklarını üstlenmesi gerektiği’ yer alıyor. Bu da Filistin kararının merkeziliğini vurgulamak anlamına geliyor.
İkincisi, sonuç bildirisinde ‘İsrail işgalini sona erdirmek ve Arap-İsrail çatışmasını uluslararası hukuka ve ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına uygun olarak çözmek için barışa bağlılığın stratejik bir seçenek olarak yeniden teyit edilmesi’ bulunuyor. Ayrıca Arap Barış Girişimi'ne tüm unsurları ve öncelikleriyle bağlılık vurgulanıyor.
Bu, Filistinlilerin artık barış sürecine başlama konusunda Arap referansına sahip olduğu anlamına geliyor. Sonuç bildirisinde daha ziyade, ‘uluslararası toplumun, iki devletli çözüm temelinde barışı dayatmak için ciddi ve gerçek bir barış sürecini başlatmak üzere derhal harekete geçmesi gerektiğine vurgu’ yer alıyordu.
Aynı şekilde, ‘uluslararası hukuka ve uluslararası meşruiyet kararlarına dayanan güvenilir bir barış sürecinin belirli bir zaman dilimi içinde başlatılacağı bir uluslararası barış konferansının mümkün olan en kısa sürede toplanması çağrısı’ yapıldı.
Yukarıdakiler, Arapların, özellikle de ılımlı güçlerin, bir barış sürecinin ‘yarın’ değil, hemen şimdi başlatılması gerekliliği konusundaki ciddiyetini ve arzusunu gösteriyor. Peki ya ‘ama’? Kesin olan şu ki bazı engeller var. Örneğin Filistin Yönetimi bu durumu ve reform gerekliliğini özümseyebilir mi? Filistin Yönetimi, Arap ve uluslararası toplum tarafından saygı ve takdir gören bir mekanizmaya göre saflarını yenileyebilir mi? Her şeyden önce ve en önemlisi, Filistinliler ciddi bir otoriteye sahip olduklarını hissediyorlar mı? Olup bitenlerin ciddiyetinin ve arzulanan Filistin devletinin doğuşu için gerçek bir fırsat olabileceğinin farkındalar mı?
Bu, vaatlerle ve ertelemelerle sağlanamayacak bir şey. Çünkü artık hiçbir Arap bahse girip risk almak istemiyor. Koşullar uluslararası düzeyde bile hassas ve tehlikeli. Zira ABD'de başkanlık seçimine yaklaşıyoruz ve bunun öncesinde de sonrasında da bölgede barış görmek istemeyen İran'ın bir sabotaj projesi var.
Uluslararası alanda, Washington yönetimi ve Batı yönetimleri iki devletli bir çözümle sonuçlanan barış sürecine bağlı kalacak ciddiyete sahip mi? Bu, Netanyahu'nun çılgınlığını çevreleyecek bir plan mı? Bu yüzden Araplar ‘hazır’ diyorum. Yani herkes hazır. Şeytan ayrıntılarda gizleniyor. Öyle ki bunlar önemli ve tehlikeli detaylar.