Kur’an-ı Kerim’de Kārûn, zenginlik, ihtişam ve gösterişi seven ve servetini zulme destek olmada kullanan biri olarak nakledilir. Karun, Hz. Musa’nın kavminden biriydi. Hazinelerinin anahtarlarını güçlü bir topluluk bile zor taşırdı. Etrafındaki insanların bir kısmı, şımarmaması, servetiyle böbürlenmemesi gerektiği yönündeki uyarılarına karşı Kārûn bu serveti kendi bilgisi sayesinde yaptığını ileri sürerdi. Dünya hayatına düşkün olanlar Karun’un servet ve ihtişamını gördükçe onun şanslı bir insan olduğunu düşünür ve onun yerinde veya onun kadar zengin biri olmak isterlerdi. İlim ve irfan sahibi kimseler ise onları uyararak bu tür özentilerin yersiz olduğunu söylerlerdi.[1] Kur’an’da onun akıbeti “Sonunda biz onu ve evini barkını yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı ona yardım edecek adamları olmadığı gibi, kendi kendini kurtarabilecek durumda da değildi.”[2] şeklinde nakledilir.
Karun, Firavun’un yüksek seviyede bir görevlisiydi. İsrâiloğulları’na karşı büyüklük taslar, zalimlik ve taşkınlık ederdi. Firavun'la bu konuda işbirliği yapardı. Firavun ve Haman ile beraber Hz. Musa'ya (a.s) yalancı ve sihirbaz diyen kibirli biridir.[3] Anlaşılan o ki İsrâiloğulları’na zulmeden ve Hz. Musa’ya karşı çıkan Firavun’a servetiyle destek olur, Hz. Mûsâ’nın davetini etkisiz kılmaya çalışırdı. Diğer bir ifadeyle zulmün finans ayağını teşkil ederdi. Ayette geçen “Kârûn, ihtişam ve debdebesi içinde, milletinin karşısına çıktı.”[4] ifadesi, Firavun’un saltanatının kolay kolay yıkılmayacağını halka hissettirme, dolayısıyla halkı sindirmeye yönelik bir hamle olduğu düşünülebilir. Küresel finans kurumlarının ekononomik riskler taşımasına rağmen İsrail’e açıktan destek açıklaması yapmasını da bu minvalde okuyabiliriz.
Kıssanın sonucuna baktığımızda zulmeden ve zulme destek olanın iflah olmadığını helak olduğunu görmekteyiz. Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerinedir.
Karun, tarihte yaşayıp helak edilmiş biri olsa da “karunluk” her devirde farklı şekillerde devam edecektir. Karun’un servetiyle beraber yerin dibine batırılmasına neden olan davranışlara dikkat çeken Kur’an-ı Kerim, esasında bizlerden bu davranışlardan sakınmamızı istemektedir. Nedir bunlar? Din düşmanlığı, servet tekeli oluşturarak halkta kıskançlık ve nefret duygularını körüklemek (fesat), zalimlik ve taşkınlık yapmak, zalim hükümdara servetiyle destek olmak, kibirli davranmak, sahip olduğu zenginliği, nimeti, iyiliği kendinden bilmek, servetiyle böbürlenmek, gösteriş yapmak ve şımarmak, kendisini uyarmaya çalışan kimseleri dikkate almamak…
Karun gibi hazineler sahibi birinin anlatıldığı ayet gurubunda Kur’an’ın, «Dünyadan da nasibini unutma» tavsiyesinde bulunması, İslâm’ın dünyaya ait çalışmaya ne kadar önem verdiğini gösteren bir nükte taşımaktadır. Bununla birlikte Kur’an, daha sonraki âyetlerde, büsbütün dünyaya dalmanın getireceği felâketleri de canlı bir şekilde gözler önüne sererek, dünya ve ahireti dengeleyen mutedil bir yol tutulmasını tavsiye etmektedir.
Allah, rızkı dilediğine genişletir, dilediğine de daraltır. Sahip olduğu zenginliği, nimeti, iyiliği kendinden bilmek nankörlüktür. Büsbütün dünyaya dalmak sadece felâket getirir. Dünya nimetlerine tamamen sırtını dönmek doğru değildir, meşru şekilde yararlanmak gerekir. Servet sahibi olanlar mallarını Allah yolunda infak etmeli ki toplumsal huzur devam etsin. Unutmamak gerekir ki dünyadaki servet geçici, âhiret ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
Gösteriş budalası olmak, sosyal medyada servet teşhiri yapmak şımarıklıktır. Allah şımaranları sevmez. Bunu yapanlara özenmek, yapıp ettiklerini takip etmek kişiyi sadece şükürsüz ve mutsuz kılar. Gerçek zenginlik, ebedî huzuru kazandıracak salih ameller işlemektir. Bu da sabır ve kararlılık gerektirir. İrfan sahibi kimseler bu şekilde hayat sürmeyi hedeflerler.
[1] Kasas 28/78-80.
[2] Kasas 28/81.
[3] Kasas 28/76; Ankebût 29/39; Mü’min 40/24
[4] Kasas 28/ 79.