Bölgedeki tablo şöyle: Hamas düşünmeden bir maceraya atılıp sonra saklandı, İsrail’in acımasız makinesi Gazze’deki savunmasızlara karşı işlemeye devam ediyor, Suudi Arabistan öncülüğündeki Araplar Filistinliler uğruna dünyayı dolaşıyor ve Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) sosyal medya aracılığıyla şeytanlaştırma ve hain yaftalaması kampanyalarına devam ediyor.
Tüm bunlar, İran’ın Hamas’a “Sizin adınıza savaşa girmeyeceğiz” demesine ve başta Hizbullah olmak üzere bölgedeki Tahran milislerinin savaşa girmesi çağrısında bulunan seslerin kısılmasını istemesine rağmen yaşanıyor. Durum böyleyken İhvan ve onlarla birlikte hareket eden kenar semtlerdeki elektronik orduların odak noktası ise Suudi Arabistan’a ve ılımlılara saldırmak.
Bu kampanyanın çirkefliğini -içinde dil uzatma ve sövgü olduğu için çirkeflik diyorum- ve kâh Riyad’daki etkinliğe davet edilmeyen kâh bir şeye açgözlülük besleyen nice insanın bunu hırsla yaptığını görenler, bunun son savaş olduğuna inanır!
Ancak gerçek şu ki, bu son savaş değil. Bölgede çatışmalar devam ediyor. Mevcut sahne üzerinde düşünen herkes krizin doğasının karmaşık, hatta patlamaya hazır olduğunu görecektir. Arap dünyasının haritasının her yerinde ‘devlet’ ile ‘milisler’ arasında bir çatışma var.
Kendilerini inşa etmeye ve Filistinlilere yardım etmeye çalışan Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Ürdün ve Fas gibi ılımlı ülkeler olduğu gibi milislerin kontrolünde olan Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen gibi ülkeler de var.
Ilımlı ülkeler İsrail savaşını durdurmaya ve Hamas’ın macerasının yansımalarına çözüm bulmaya çalışırken, milislerin kontrolü altındaki ülkelerin sloganlarla ve çılgınlık ve hakaretle yanan İhvan makinesi aracılığıyla ılımlı ülkeleri hedef almakla meşgul olduklarını görüyoruz.
Gazze savaşının ertesinde, savaşın nelere yol açacağı ya da gerçek anlamda bir tehcir tehlikesiyle karşı karşıya kalan Gazze halkı umurlarında değil. 12 bin hatta 20 bin kişinin bile öldürülmesi umurlarında değil. Halid Meşal’in dediği gibi: “Kan ve can istiyoruz.”
Artık hainlik yaftalaması ve hakaret seslerinden daha yüksek bir ses çıkmıyor ve şu soru tekrarlanıyor: Araplar nerede? Gerçek şu ki, ılımlı Araplar bu şeytani savaşı durdurmaya çalışmakla meşgul. Ayrıca ülkelerini inşa etmeye devam etmeye de çalışıyorlar. İran destekçileri ve İhvan ise bu ülkeleri etkisiz hale getirmeye ve hainlikle yaftalamaya çalışıyor.
Ortada sözde Arap Baharı’ndaki çılgınlığı andıran çılgın bir tablo var. Sanki bölge son savaşını veriyormuş gibi bir tırmanış hâkim. Ancak bu milisler ve İhvan ideolojisi aramızda olduğu sürece çatışmalar devam edecek ve genişleyecektir.
Bu aldatmaca devam eder, savaşlar basit bir şeymiş gibi gösterilir, akan kan umursanmaz ve şu an olduğu gibi hayat yerine kan çağrısı yapıp Arapları hainlikle yaftalayan ve Hamas yerine savaşa girmeyeceğiz diyen Tahran’ı eleştirmekten kaçınan sesler yüksek çıkarsa savaşlar devam eder.
Onlar uyduruk bahanelerle ve yalanlarla projelerimizi ve hayatımızı durdurmak istedikleri sürece savaş devam edecek. Örneğin, sürekli futbol ve festivallerden bizi vurmaya çalışıyorlar. Halbuki, İhvan’ın 2013’te Mısır’ı yönetirken ilk kararlarından birinin ‘gece kulüpleri’ ve diskoları yaymak olduğunu unutuyorlar.
O dönemde bahaneleri ekonomiye ve turizme destek olmaktı. Şimdi ise ülkelerimize karşı şeytanlaştırma ve hainlik yaftalaması kampanyaları yürütüyorlar. Bu kampanyalar Gazze Savaşı’ndan önce de vardı, sonra da olacak. Böyle insanlara güvenmek mümkün mü? Tabii ki hayır.
Bu insanlarla yüzleşilmesi ve onların afişe edilmesi gerekiyor. O yüzden “Araplar nerede?” sorularının cevabı şu:
Araplar Filistinlileri savunmak için dünyayı dolaşırken, siz yanlış bilgiler, yalanlar yayıyor, milislere ve onların arkasındakilere destek olmak için ülkelerimizi hedef alıyorsunuz. Gazze halkı ve kurbanları sizin en son endişelendiğiniz şey.