Mustafa Fahs
TT

Dışarıdan içeriye silahlı mücadelenin diyalektiği

Gazze ve Bağımsızlık Savaşları” adlı son yazımda Filistinli düşünür Dr. Yezid es-Sayeğ’in “Oslo Anlaşması’nın, Filistin ulusal hareketinin silahlı mücadele yoluyla hedeflerini gerçekleştirmedeki acziyetinin bir sonucu olarak geldiği” yönündeki düşüncesini paylaşmıştım. Buna yorum yapan Lübnan Üniversitesi’nin eski öğretim üyelerinden Dr. Muhammed Ali Makled “Oslo anlaşması silahlı mücadelenin bir meyvesidir ve silahlı mücadelenin herhangi bir kazanım elde edemediği doğru değildir” ifadelerini kullandı. Sayeğ ve Makled arasındaki ortak nokta, silahlı mücadeleyi Filistin ulusal mücadele hareketinden ve bunu Filistin halkının meşru hedeflerine ulaşmak için ulusal bir kurtuluş hareketi olarak temsil edenlerden ayırmamalarıydı. Ancak sonuçlarda nispeten bir fark var.

Lübnan partileri ve iç savaş deneyimini yeniden değerlendiren az sayıdaki sol elitten biri olan Dr. Makled, Nida el-Vatan gazetesinde yazdığı, “Kurtuluş ve Ulusal Bağımsızlık Arasında ‘Hamas’” başlıklı yazısında, Filistin meselesinin tarihinin zor bir döneminde Hamas Hareketi ve silahlı mücadeleye ilişkin haklı bir soruyu gündeme getirdi. Söz konusu yazısında “ulusal bağımsızlık sömürgeciliğe karşı direnişi, kurtuluş ise işgale karşı direnişi ifade etmektedir” deniyordu. Her ne kadar bunlar Arapçada aynı kökten, yani özgürlük kavramından gelseler de iki terim arasında çok büyük bir siyasi fark var ve bu, bizzat Hamas ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasındaki farktır. Kurtuluşu bağımsızlaşmadan ayıran bu ince dilsel çizgi, Hamas’ın siyasi ve ideolojik doğasını FKÖ’nün doğası ve silahlı mücadeledeki rolünden ayıran çizginin ta kendisidir.

Filistin’den ve Filistin’e doğru Filistin mücadele hareketi, Nekbe’den tutun 1965’te silahlı mücadelenin ilanına ve 1982’de Lübnan yenilgisine kadar pek çok sert ve zor aşamadan geçti. Bu aşamada, Filistin diasporasını mülteci meselesinden coğrafi, tarihi ve hukuki meseleye dönüştürmeyi başaran bir Filistin tarihi bloğu oluşturuldu. Siyasi mücadele ile silahlı çarpışmanın birleşmesinin sonucu olan kritik bir blok ortaya çıktı. Bu, iki aşamada oluştu; birincisi 1950’lerin sonu ile 1960’ların başı arasında Fetih Hareketi’nin kuruluşu ve ikincisi 1967 yenilgisinden sonra Fetih’in önderliğinde, yurt içinde ve yurt dışında siyasi ve silahlı mücadelesini yürütecek FKÖ’nün kurulmasıydı.

Silahlı mücadeleden vaat edilen devlete kadar tarihsel ve kritik bloklar, ulusal kurtuluş hareketi olarak kendi davalarını küresel bağımsızlık hareketlerinin davalarıyla ilişkilendirmeyi başardılar. Bunu yaparken o sırada dünyanın iki kutba bölünmüş olmasını fırsat bildiler. Zira bu durum onlara uluslararası bir kılıfın yanı sıra hareketleri için de bir alan sağladı. Hatta FKÖ’nün ve Fetih’in bazı gruplarının dünyanın dikkatini Filistin meselesine çekmek ve onları haklarını tanımaya zorlamak için kullandığı araçlardan biri olarak dış gerilla eylemlerinde (silahlı mücadele) bile bunu yakaladılar. Sembolik başarılarının zirvesi, merhum Yaser Arafat’ın 1974’te BM’de yaptığı tarihi konuşma olmuştu.

Gazze’den Gazze’ye Hamas Hareketi’nin kendisi, rolü ve doğası hakkındaki sorular geri dönüyor. Zira Hamas, uzun yıllardır Filistin ulusal mücadele hareketinin tam zıttını oluşturuyor. Ulusal mücadele hareketinin liderleri ve tarihi yüzleri, mücadelelerini uluslararası (yani evrensel… kelimenin solcu yorumu değil) bir dava olarak sayıp, bunun bir halkın ‘silahlı mücadele de dahil olmak üzere’ her türlü yoldan bağımsızlık, özgürlük ve kendi kaderini tayin etme hakkını savunan herkesi ilgilendirdiği konusunda ısrar ederken; İslami bir direniş hareketi olarak Hamas, direniş ekseninin mücadelesinin parçası olduğu için Filistin davasına yönelik küresel destek sahasını kısıtlamaktadır. Ayrıca ideolojik doğası, tarihi ve kritik blokların koyduğu ve FKÖ ile Fetih’in benimsediği temel meselelerle bir tezatlık oluşturuyor. Bunların başında mücadelenin doğası ve Oslo öncesi ve sonrasındaki silahlı mücadelenin rolü geliyor.

Silahlı mücadele diyalektiğinden devlete kadar Gazze savaşı, Filistin meselesini yeniden küresel olayların ön sıralarına taşıdı. Bununla birlikte Filistinli, Arap ve uluslararası elitlerin, Filistin halkının meşru ulusal hedeflerine ulaşmasında silahlı mücadelenin rolü hakkındaki tartışması yeniden canlandı. Silahlı mücadeleye ilişkin bu karmaşık tartışma, dış ve iç olmak üzere iki dönemden geçti; birincisi 1982 Lübnan Savaşı ve yansımaları, ikincisi ise iki intifada. Üçüncü dönem ise Gazze’de tamamen ve daha az ölçüde Batı Şeria’da başladı ve bunun sonuçlarını tahmin etmek zor. Konuşmaya devam edeceğiz.