Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Savaşın bulanık sularında avlanmak

İsrail’in Gazze’ye yönelik acımasız savaşı, bölgede birçok kartın birbirine karıştırılacağı geniş bir alan açtı. İran da bundan faydalanarak savaş alanının arka bahçesinde oynamaya ve bölgedeki kollarını hesaplanmış bir hamleyle sadece İran’ın çıkarlarına hizmet edecek şekilde harekete geçirmeye başladı.

Husilerin, Kızıldeniz’den geçmekte olan konteynır gemilerine yaptıkları ve denizde çoğunun ne İsrail’le ne çatışan taraflarla ne de başından sonuna hikâyeyle hiçbir alakasının olmadığı gemilere yaptıkları bunun bir örneğidir.

Süveyş Kanalı İdaresi Başkanı Korgeneral Usame Rabi’nin bu ayın 16’sında yaptığı açıklamaya göre geçen ayın 19’undan açıklamanın yapıldığı güne kadarki dönemde 55 konteynır gemisi, Kızıldeniz’den Ümit Burnu güzergâhına yönlendirilirken, aynı dönemde kanala 2 bin 128 konteynır gemisi giriş yaptı.  

Bu açıklamada özellikle iki şeye dikkat edebilirsiniz. Birincisi, Süveyş Kanalı’ndan geçiş oranı üzerindeki etkinin henüz büyük bir etki olmaması, ikincisi ise o kadar geminin Ümit Burnu rotasını dolaşma seçeneğine başvurmasıdır. Yani Husilerin sergiledikleri saçma tavır, özel olarak İsrail’i değil, tüm küresel ticari hareketi etkiliyor. Bunun delili şu ki rotasını değiştiren bu gemilerin her şeyiyle İsrail gemileri olduğunu veya İbrani devletine doğru gittiğini gösteren hiçbir şey yok. Ayrıca bu gemilerden İsrail’in payına bu sayının düşmesi de makul değil.

Peki, bu ne demek oluyor? Şu demek oluyor ki bu saçmalık, başından beri İsrail’in kendi sınırları içindeki ticaret güvenliğine değil, dünyadaki ticaret hareketinin güvenliğine ve emniyetine yöneliktir. Zira bu eylemde İsrail’i ilgilendiren çok az şey var. Kanal Başkanı’nın açıklamasında yer alan rakamlar da bunu gösteriyor.

Husiler, Gazze’ye yönelik savaş durana kadar eylemlerine devam edeceklerini söylüyorlar. O halde bu yaptıklarını savaşı durdurmak için yapıyorlar. Bu da aslında kartların sonuna kadar karıştırılması, olayların sonuna kadar çarpıtılması, Gazze’nin acılarının ve yaralarının sonuna kadar kullanılması ve tüm Filistin meselesinin sonuna kadar ticarete konu edilmesi demektir.  

Olan bu. Zira Husiler, yaklaşık bir aydır yapacaklarını yapıyorlar, ama bugüne kadar bu yaptıklarının Tel Aviv’in savaşı sürdürme kararı üzerinde herhangi bir etkisi olduğuna ya da İsrail’i savaşı durdurma kararı almaya sevk ettiğine dair en ufak bir belirti görülmedi.  

Husilerin savaş başladığından beri İsrail’e doğru çok sayıda insansız hava aracı (İHA) gönderdiğini biliyoruz. Bunların hepsi ya oldukları yere ya da Kızıldeniz’in kuzeyinde bir yere düşen hava araçlarıydı ve hiçbiri de herhangi bir hedefi vurmadı. Daha ziyade hedefi ıskalayan kurşunlara benziyorlardı.

Bu İHA’lar, Gazze’deki kardeşlerimize bir nebze de olsa hizmet etmiş olsaydı, ben de bu İHA’ların yanında durabilirdim. Ama bu İHA’lar, Mısır halkının ifadesiyle ‘devletlu için yapılan kutlamada’ atılan kurşunlara benziyor. Yani daha çok kuru sıkı. Bu, savaşın durdurulması açısından kayda değer hiçbir sonuca götürmeyen ve gerçekte İran’ın çıkarlarından başka bir şeye hizmet etmeyen, İran’ın aşırıya kaçan ve alışıldık siyasi fırsatçılığından başka da bir anlam ifade etmeyen rastgele bir eylemdir.

Husilerin Kızıldeniz’de yaptığı şeylerle Filistin davasını ve Gazze’deki Filistinlileri kazanmak istediği yönünde söylenenler ise aklı başında bir insanın aklını bulandırmayacak boş sözlerdir. Ama Kızıldeniz’in güneyinde Husileri uzaktan kumanda eden ve ellerine silah veren İran hükümeti, gerçekten davayı ve Gazze halkını kazanmak istiyorsa şayet, o zaman kuzeyde savaş meydanı önünde duruyor. İsterse bu meydanda savaş maharetlerini istediği gibi sergileyebilir.

Kuzeyde savaş meydanı ona açık. Bu meydan, Husiler gibi İran’ın bir diğer kolu olan Hizbullah’ın ateş menzilinde. Ancak Tahran, bölgede ve bölge dışında herkesin bildiği bir sebepten ötürü uzak kolunu hareket ettirirken, yakın kolunu hareketsiz bırakıyor. Çünkü bu konuda zarara uğramadan ganimet ele geçirmek istiyor. Çünkü kazanmak istediği şey uğrunda herhangi bir bedel ödemeden, kolay siyasi kazanç elde etmek istiyor.

Hizbullah’ın yaptığı tüm atışlar, kontrollü atışlardı ve göz boyamak için yapılmıştı.

İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü de İsrail’in, Kudüs’ün de bulunduğu Batı Şeria’da neler yaptığını görüyor. Ama adını taşıdığı şehir için kılını bile kıpırdatmıyor ve sanki o Kudüs’ü Kudüs de onu tanımıyormuş gibi seyirci kalıyor!

Kızıldeniz’de bazı konteynır gemilerinin hedef alınması, İran’ın savaşın bulanık sularında avlanması gibi bir şey. İran açısından elindeki kartların değerini artırmaya çalışmaktan başka bir hedefi yok. Bunun ötesinde bir gün Amerikalılarla masaya oturması halinde İran hükümetinin kartlarına yeni bir kart eklemiş olmaktan başka bir amaç da gütmüyor. Şu ana kadar bu saldırıların Gazze’deki davaya herhangi bir düzeyde hizmet ettiği ortaya çıkmadı.

İran, Gazze savaşını sadece, bölge genelinde kartlarını yeniden ortaya sürme ve sonra bu kartları yeniden değerlendirme fırsatı olarak görüyor. Bunların hepsi, İran’da siyasi olsun veya olmasın bir getirisi olan, ama Gazze’ye ve tabi ki Batı Şeria’ya hiçbir getirisi olmayan kartlardır.