Mustafa Fahs
TT

Lübnan’ın istikrarı Netanyahu’nun elinde

Tahran’ın Suriye’deki en eski ‘askeri danışmanı’ Kudüs Gücü üyesi Tuğgeneral Rıza el-Musevi’nin Şam yakınlarında İsrail’in yaptığı bir hava saldırısıyla öldürülmesinin intikamı, üç yıl önce Bağdat Havalimanı yakınlarında öldürülen Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani için alınan intikamın düzeyini muhtemelen geçmeyecektir. Süleymani’nin intikamı, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın açıkladığına göre İran ile Washington arasında önceden yapılan bir anlaşma ile ABD askerlerinin bulunduğu Aynu’l Esed Askeri Üssü’ne birkaç Scud füzesi fırlatılmasıyla sınırlı kalmıştı. Tahran, stratejik arenalarda, sıcaklığına rağmen Lübnan ve Suriye’de angajman kurallarına bir dereceye kadar bağlı kalarak, gerilimi tırmandırmaya yönelmeyecek gibi duruyor.

Aksa Tufanı’nın patlak vermesinden bu yana, Hamas Hareketi üzerindeki baskılara ve Gazze Şeridi’nin sistematik olarak yok edilmesine rağmen Tahran, Lübnan gibi sıcak cephelerde stratejik angajmanın tüm kurallarına bağlı kalıyor ve diğer sahalarda taktiksel seçenekleri kendi kollarına bırakıyor. Bu da Gazze sınırları dışında herhangi bir açık çatışmayla ilgilenmediği ve bu sırada danİran ve ABD’nin bölgesel bir savaşa girmeme isteği nedeniyle çatışmanın sınırlandırılıp kontrolün kaçmaması için Washington’la müzakereye açık olduğu anlamına geliyor.

Maskat’tan Doha’ya kadar her iki taraf da şu ana kadar gerilimi kontrol altına almayı başardı. Tahran, ABD uçak gemileri ile kendisine gelen mesajı hızla kavradı. Bu yüzden, müzakere pozisyonunu destekleyen ve Gazze’ye yönelik saldırganlığın bitmesinin ardından bölgede nüfuzunu yeniden düzenlemesine yardımcı olacak sert sürtüşmelerini devam ettirmesine rağmen Washington ile müzakere seçeneğine yöneldi. Tahran, genişleme stratejisinden yatırım aşamasına geçmek ve mevcut ABD yönetimiyle en üst düzeyde doğrudan müzakereler yaparak bunu pekiştirmek istiyor. ABD yönetimindeki kafa karışıklığını ve bir ay sonra başkanlık yarışına girecek olmasından ötürü işlevsiz kalmasını kullanmak isteyen Tahran, bunu, kazançlarını sabitleştirip çatışmalardan ve potansiyel kayıplardan kaçınmak için altın bir fırsat olarak görüyor.

Gelgelelim, iki taraf arasında şu ana kadar Maskat veya diğer başkentlerde yürütülen üst düzey müzakereler, bunun kabul edilebilir sonuçları ve Gazze’nin stratejik sahaların birliğinden veya kapsamlı savaştan ayrılmasına ve Lübnan cephesi gibi direniş ekseni üyelerinin taktiksel çatışmalarıyla sınırlı kalmasına yol açan İran düzenlemesi, başka cephelerin açılma olasılığını ortadan kaldırmadı. Tam tersine, ABD’nin Tahran üzerindeki müzakere baskısından ve herhangi bir savaşta verdiği mutlak desteğinden yararlanan düşman İsrail, Lübnan sınırında gerilimi tırmandırdı ve Hizbullah’ı daha kapsamlı bir çatışmaya çekmeye çalıştı. Buna ek olarak Tel Aviv ABD yönetiminin seçim sürecine girecek olmasından da faydalanıyor. Nitekim bu, Aksa Tufanı’nın ilk haftalarında olduğu gibi çatışmanın genişletilmesini engellemeye yönelik İsrail üzerindeki baskıların hafiflemesini sağlayacak.

İsrail’in son açıklamaları, Birleşmiş Milletler’in (BM) 1701 sayılı kararının uygulanması veya tehlikenin kuzey sınırlarından uzaklaştırılıp halkın yerleşim yerlerine geri dönmesi kisvesi altında Lübnan’a karşı savaş konusunda bir iç uzlaşmaya varıldığını gösteriyor. Bazılarının İsrail savaş kabinesinde Washington’a en yakın kişi olarak gördüğü Bakan Gantz “kuzey cephesinde diplomatik çözüm zamanının tükendiğini” söyledi. Dışişleri Bakanı Eli Cohen de, “Ya diplomasiyle ya da savaş yoluyla Hizbullah’ı Litani’nin kuzeyine çekilmeye zorlayacağız” dedi. En net sözler ise geçtiğimiz günlerde Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi’den geldi. Kochavi, kuvvetlerinin kuzeyde yüksek teyakkuz durumunda olduğunu, “planların onaylandığını ve gerekirse çatışmaya hazır olduklarını” söyledi.

Buradan anlaşılıyor ki, Tahran ve Hizbullah savaştan kaçınmaya daha yakın. İkili, Gazze savaşının bitiminden sonra nüfuzu pekiştirme aşamasına girmeye ve buna yatırım yapmaya hazırlanıyorlar. Bunu yaparken ABD’nin kafa karışıklığını, Biden yönetimi içindeki bazı anlaşmazlıkları ve özellikle de 1701 sayılı kararın İsrail’e göre farklı okunmasını fırsat olarak görüyorlar. Tel Aviv ise içinde bulunduğu durumu, girdiği savaşların sonuncusu olması için son fırsat olarak görüyor. Bu yüzden Tel Aviv, Maskat’taki müzakere masasını dağıtmak ve ABD başkanlık yarışının seçim sahasına çekmekle ilgileniyor. Netanyahu’nun inadı ve sonuna kadar çatışma arzusu neticesinde Lübnan’ın istikrarı onun elinde.