Nasif Hitti
TT

Gazze savaşı ve gerekli çözümün zorlukları

İsrail'in 3 aydır Gazze'de yürüttüğü imha savaşı, Filistin meselesini tüm sıcaklığıyla yeniden acil bölgesel meseleler gündeminin ön sıralarına taşıdı. Savaşın gelişimine yönelik çeşitli olasılıklar ile bunların bölgeye, bölgesel ve küresel güçlerin bölgedeki çıkarlarına muhtemel yansımaları da Filistin meselesinin yeniden öncelik kazanmasını destekledi. Filistin davası, kendisini sahaya yansıtan politikalar olmadan dönemsel olarak tekrarlanan açıklamaları hariç tutarsak, bölgesel öncelikler gündeminde uzun süre ve yıllarca var olmadı. Bu yokluğun veya kendisine öncelikler arasında yer verilmemesinin nedeni, bölgede doğrudan veya vekaleten yürütülen savaş ve çatışmalar gibi sıcak ve dolayısıyla baskı yapan sorunların varlığıydı. Bu sorunların şiddeti, bir yandan geçici olabilecek çözümler veya kontrol altına alma, diğer yandan Filistin meselesindeki mevcut ölümcül donukluğu yönetme yoluyla hafifletildi.

Donukluğun temel nedeni ‘Filistin evi’nin içinde bulunduğu durumdu ve bu da sahada ve diplomatik koridorlarda etkili, dolayısıyla Filistin meselesini bölgesel öncelikler gündemine geri döndürebilecek bir Filistin politikasının bulunmamasına yol açtı.

Savaşında çıtayı yüksek tutan İsrail, yükselttiği ve İsrail siyasetine büyük ölçüde hakim olan hem siyasi hem de dini aşırı sağın görüşünü, hedeflerini ve kanaatlerini yansıtan hedeflerin ya da sloganların esiri oldu. Bunu en çok ifade eden şey, Filistin ulusal topraklarını kurulmakta olan ‘Büyük İsrail’ içinde kanun dışı kalmış veya İsrail’in güvenliğini ilgilendiren, dolayısıyla İsrail’in üzerinde hakimiyet kurma veya güvenliğini denetleme hakkına sahip olduğu alanlar olarak gören İsrail'in tekrarlanan söylemidir.

İsrail'in bugün içinde bulunduğu çıkmazın İsrail otoritesi açısından gündeme getirdiği soru, ‘Gazze bataklığından’ en düşük maliyetle ve ulaşılması imkânsız hedeflerine kademeli de olsa garantili sonuçlarla ulaşarak nasıl çıkılacağıdır.

İsrail ateşkesi kendisi için bir yenilgi olarak gördüğünden, kademeli olarak ateşkese varılması için farklı formüller öneriliyor, tartışılıyor ve değiştiriliyor. Tartışılan süreç, dengeli güven artırıcı önlemler ve karşılıklı taahhütler (özellikle rehinelerle ilgili) sunmaya çalışmak üzerine kurulu. İsrail söylemi ateşkesten değil tekrarlanacak veya açık aralardan bahsediyor. Zira ateşkes, İsrail'in hedefleri açısından Hamas’tan tamamen kurtulmanın mümkün olmadığının kabulü anlamına geliyor. Ne var ki İsrail'in destekçileri arasında ve dışında herkes İsrail’in bu hedefinin gerçekleşmesinin imkânsız olduğu konusunda hemfikir.

İsrail'in Gazze Şeridi için bilinen ve duyurduğu hedeflerinin çıkmaza girmesi ve bunların gerçekleştirilememesi, özellikle Batı Şeria ve Güney Lübnan'da savaşın zaman olarak ucu açık, mekan olarak da genişleyici farklı şekil, biçim ve derecelerde devam etmesine sevk edecek. Bu stratejinin karşısında, İran ve müttefikleri tarafından geliştirilen ’arenaların birliği’ stratejisi yer alıyor. Söz konusu strateji, Husiler üzerinden Kızıldeniz'den Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz'e kadar uzanan bir çatışma alanında, farklı biçim ve derecelerde hedef ve yoğunluklara sahip bir ‘karşılıklı mesaj verme oyununa’ sahne oluyor. Gazze'nin kuzeyinde bir tampon veya güvenli bölge kurulması yönündeki konuşmalar veya öneriler geçici bir çözüm olarak sunulmaya başladı, ancak gerçekte bu, savaşa devam etmenin bir alternatifi olarak, İsrail'i koyduğu yüksek hedeflerin ‘ağacından indirmek’ için kalıcı hale gelebilir. Aynı bağlamda İsrail, bunu gerçekleştirmenin imkânsızlığına rağmen zorla göç ettirme hedefini de öne sürdü. Ardından Gazze Şeridi'ni yavaş yavaş boşaltmak için bazı sakinlerinin gönüllü göçünden bahsedilmeye başlandı.

Güney Lübnan'a gelince, Gazze cephesinde İsrail savaşı ateşkes olmadan devam ediyor. Gerilimin yükselmesi riski, mevcut angajman kuralları ve 2006'dan bu yana askeri eylemleri düzenleyen dengeler tarafından ‘düzenlenmiş’ veya sınırlandırılmış bir durumda.

Güney Lübnan cephesinin kapatılması, Gazze cephesinin kapatılmasıyla ve İsrail'in bu konuda öne sürdüğü çıtası yüksek hedeflere rağmen yeni angajman kurallarına ulaşılmasıyla doğrudan bağlantılı. Nihayetinde bu hedefler, Nisan 1996'daki anlaşmalardan bu yana geçmiş deneyimlerin gösterdiği gibi, bu kuralları düzenleyecek yeni anlaşmalara ulaşmak için benimsenen müzakereci tutumlar hükmündedir.   

Ancak Gazze'de ateşkesin sağlanması ve Batı Şeria'da durumun sakinleşmesi yoluyla bu ateşkesin pekiştirilmesi, yalnızca uzun süreli bir ateşkese yol açacak. Bir yandan ‘iki devletli çözüm’ ihtimalini ortadan kaldırmak, diğer yandan Güney Afrika'da geçmişte var olan ve ırk ayrımcılığına dayalı modele göre bir rejim kurmak için İsrail politikaları işgal altındaki topraklarda işlemeye devam ettiği sürece bu ateşkes kırılgan olacak.

İlgili uluslararası kararlara dayalı bir çözüm olan ve ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin de tekrarladığı iki devletli çözüm çağrısı, bu ülkelerin, İsrail politikalarının aktif olarak yürüttüğü, arzu edilen çözümün temellerini baltalayan coğrafya ve demografiyi Yahudileştirme politikalarını durduracak sağlam ve net bir pozisyon oluşturmadıkları sürece yetersizdir.

Bu çatışmayı sona erdirmek için tarihi bir anla karşı karşıyayız ve özellikle halihazırda etkin olan uluslararası güçlere ve Birleşmiş Milletler'e, müzakerelerde ‘tersine mühendislik’ olarak bilinen şeye dayanan gerekli pozisyonu alma sorumluluğu düşüyor. Bu pozisyonun temeli, öncelikle Batı Şeria ve Gazze'de başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletinin tanınmasıdır. Bu deklarasyon aynı zamanda müzakerelerin nihai amacına (iki devletli çözüm) yönelik açık bir taahhüt beyan edilmesini de gerektiriyor. Ardından (aktif veya etkili güçler ile BM’den oluşan) uluslararası bir organın, belirli bir takvim içinde ve bahsi geçen deklarasyonun yanı sıra ilgili uluslararası kararlar temelinde himaye edeceği ve eşlik edeceği müzakereler başlatılmalıdır.

Elbette ertelenemeyecek temel bir zorluk var ve onunla yüzleşmek ve başarılı bir şekilde başa çıkmak gerekiyor. O da Hamas ve İslami Cihad’ın Filistin Kurtuluş Örgütü'ne katılımından başlayarak Filistin evini düzene koymak, Filistin Otoritesi’ni yenilemek ve koşullar izin verdiğinde yasama ve ulusal seçimlere gitmektir.