Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

İki yılın arasını inceleme sorunsalı mı?

Yıllar sona erdiğinde ve yeni yıllara girildiğinde, biten yılda yaşananları irdelemek, yeni yılda başımıza hangi olayların geleceğini tahmin etmek bir gelenek haline geldi. Bu, insanın geleceği ve taşıdıklarını araştırmasıdır. Dünyanın, ülkelerin ve insanın sürekli bir değişim sürecinden geçtiği, asıl konunun bu değişimleri görmek ve karşılaştırmak olduğunu algılamasıdır. Değişimin hızlı, takip edilmesi ve yakalanması, inceleme ve analize tabi tutulabilmesi zor olduğunda sorun bir ikilem haline gelir. En zoru ise siyasetçiler, stratejik analistler ve medya çalışanları arasında dünyada bir ‘belirsizlik’ durumunun yaşandığına hükmeden bir ifadenin yaygın olmamasıdır. Yani bir yıl veya daha uzun sürebilecek önümüzdeki dönemde ne olacağını ‘öngörmenin’ mümkün olmadığına dair ortak bir ifadenin bulunmamasıdır. Öngörü, peygamberlerin ve elçilerin görevlerinden biri olabilir. Nitekim Yüce Allah, Hz. Nuh’a bir ‘tufan’ın yaklaştığını vahyettiğinde, tufanın gerçekleşeceğine kesin bir şekilde inandı çünkü hemen bu önemli olaya ve dünya sakinlerini kurtarma operasyonuna hazırlanmaya başladı. Bunun için bir gemi inşa etti ve tufandan sonra yeni bir dünya kurmak mümkün olsun diye tüm hayvanlardan birer çifti gemiye aldı.

Burada beklenmeyeni öngörme iddiası yoktur. Yani gerçekte bir başlangıcı ve kökleri bulunan bir şeyi inceleyerek yaklaşmakta olana dair bir çıkarımda bulunma iddiası yoktur. Bu durumda büyük sürprizler ihtimal dışıdır, çünkü bu durum büyük ihtimalle tarihin yüzeyi altında uzun çağlar boyunca etkileşime giren derin nedenlerden ve değişkenlerden kaynaklanmaktadır. Analistlerin bunları araştırmak için derinlemesine araştırma yapması zordur. Bunun aksine ‘tahmin’, bilimsel bir süreçtir. Bir önceki yıl ya da daha önceki yıllarda gelişen ve süren olayların devinimini belirlemeye dayanır. Devinimi belirlendikten sonra da olaylar, değişimin hızına ve derinliğine bağlı bilimsel hesaplamalara göre yükselip gerilemesi için düz bir şekilde uzatılır. Örneğin, Filistinliler ile İsrail arasındaki şiddetin tırmanacağı tahmin edilebilirdi ki önceki yıllarda böyle olmuş ve dört savaş yaşanmıştı. Bu durumda mevcut savaş beşincisi oluyor. Son savaş, İsrail hükümeti içinde İbrani devleti için Talmut’a dayanan bir görüşü temel alan aşırı radikalliğin sonucuydu. Bu görüş, İbrani devletin, ister Ramallah'taki Filistin Otoritesi'nin altında, ister Gazze Şeridi'nde Hamas ve ona bağlı köktendinci Filistinli örgütlerinin otoritesi altında olsunlar Filistinliler ile ilişkilerinin seyrini de kontrol ediyor.

Ama bu şiddetin, 7 Ekim'de yaşanan olaylar ve ardından gelen kanlı ve şiddet dolu olaylar, sivillere yönelik büyük insan hakları ihlallerinin yaşandığı tam teşekküllü bir savaş formatında şekil bulacağını ‘öngörmek’ zordu. Ama şimdi savaş kronolojik olarak iki yıl arasında ilerlediğinden ve bilhassa tahmin aralığı 2023 ile 2024 arasındaki bir yıl ile sınırlandığından, takip edilebilecek bir gerçeklik haline geldi. Bu durum, 24 Şubat 2022'de ‘beklenmedik’ bir şekilde gerçekleşmesinin ardından olası tüm tahminleri yıkan Rusya-Ukrayna savaşı için de geçerli. Hakeza küresel, bölgesel ve son 10 yılda bir dizi krizin ve önemli olayların yaşandığı, birikimleriyle yeni bir çağdaş tarih yarattığı Arap bölgesiyle ilgili analiz düzeyleri için de geçerli.

Her yeni yılın başlangıcıyla ve yaşanan her büyük uluslararası ya da küresel krizle birlikte, uluslararası sistemde meydana gelen değişimlere ilişkin soruya ısrarla yanıt aranmaya başlanıyor. Bu soruya ve cevabına duyulan tutku, büyük ve süper güçlerin çağdaş dünyanın stratejik, politik, ekonomik ve teknolojik gerçekliklerinde oynadığı rolün gerçekliğinden kaynaklanıyor. Uluslararası ilişkilerde yaygın olan, büyük güçler ile onların ilişki ve etkileşimlerine odaklanmaktır. Bunlar dışındakiler ya sadece ayrıntıdır ya da hegemonya kurabilen, etki alanını genişletebilen, barışta, savaşta veya diğer güçlerle caydırıcılıkta rekabet edebilen ana sistemden daha az önemlidir. Ana sistemin içindeki kutup sayısına göre tanımlanması da yaygın bir uygulamadır. Bu nedenle, örneğin sistemin Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasında olduğu gibi çok kutuplu veya ABD ve Sovyetler Birliği'nin uluslararası sistemde yalnız oldukları İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki haliyle iki kutuplu sistem olduğu söylenir.

Yahut Britanya'nın Napolyon'un 1815'teki yenilgisinden 1914’te Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi arasındaki dönemde ya da ABD’nin, Sovyetler Birliği'nin 1991'deki çöküşünden, küresel ekonomik ve mali krizin meydana geldiği 2008 yılına kadarki dönemde olduğu gibi tek kutuplu sistem denir.  Bu sonuncusu, biçimsel olarak küreselleşme olarak adlandırılan dönemdi, ancak gerçekte ABD dünyadaki tek süper güçtü. Gelgelelim bu durum şu anda Ukrayna'da şansını deneyen Rusya, büyük güç olmak isteyen ama sadece ekonomik güç ve Tayvan ile ilgilenen Çin tarafından gözden geçiriliyor.

Ortadoğu'da ise iki tür bölgesel ilişki bulunuyor; birincisi Arap ülkeleri arasında, diğeri ise bu ülkelerle üç dış taraf olan İran, Türkiye ve İsrail arasındadır. Tanımı gereği bölge ve ilişkileri, bazıları iş birliği ve uyum çağrısı yapan, bazıları ise düşmanlığa varan geçimsizliğe doğru iten ilişkiler yaratan coğrafi komşuluk çerçevesinde dönüyor. Ortadoğu, Ortak Arap Savunma Anlaşması, Bağdat Paktı ve ardından CENTO tarafından temsil edilen birçok askeri ittifak biçimine tanık oldu. Ancak ekonomik açıdan bakıldığında bölgesel bağlar, sözde bir bahar yaşanan Arap bölgesindeki ciddi dengesizliklerin ışığında tırmanan uluslararası ve bölgesel tehditler çerçevesinde ortaya çıktı.

Son on yılın deneyimi, Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin zirveye ulaştığı 2013 yılını temel alan karşılaştırmalı incelemeler yapılmasını teşvik ediyor. Bu yılda sözde Arap Baharı ile gençlerin, Müslüman Kardeşler gibi ‘İslamcı’ hareketlerin ve takipçilerinin getirdiği kaotik akımların zirveye ulaşmasının ardından, ulus-devlete yönelen ve modernite, ilerleme ve dini düşüncenin yenilenmesi yolunda ilerleyen reform akımı başlamıştı.