Mustafa Özcan
TT

Kitabı yakılanlar, kitabını yakanlar!

Bazı menakıp kitaplarında yer aldığı gibi Mevlana Celaleddin Rumi bir havuzun başında Mütenebbi ismindeki Arap şairin divanını mütalaa etmektedir.  Yanına sokulan Şemsi Tebrizi divanı havuzun sularına gönderivermiş.  Kimi başka rivayetlerde Şemsi Tebrizi Mevlana’ya bu kitabı okumasını yasaklamış (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1897805).

 Sadece bu kitabı mı? Ya da neden bu kitabı?  Belki de kitaba bağımlı hale gelmesini istememiş ve bizatihi şahsiyet kazandırmak için böyle yapmış olmalı.  

Bazıları da kimi kitapları ateşe vermişlerdir.  Gazali, İbni Hazm gibi kimi müelliflerin kitapları hasımları tarafından ya da karşıt görüşlüler tarafından ateşe atılmıştır.  Günümüzde de bu furya başka isimleri de içine alarak genişlemekte ve devam etmektedir.  Halbuki kitap en kötü ihtimalle öğretici olmasa bile yanlışın belgesi olur.

Başkalarının kitaplarını suya atmak ya da yakmak elbette hoş karşılanmayan eylemler arasındadır. Lakin bazen medeniyetin şahsiyetinin silikleştiği hatta kaybolduğu dönemlerde kitaplar insanları aydınlatamaz hale gelirler. Çare olmaktan çıkarlar ve yük haline gelirler.  Nitekim yüce kitabımız şöyle buyurur: Tevrat'la yükümlü tutulup da onun hakkını vermeyenlerin durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumuna benzer.

Bu durumda alevlerin azığı olurlar.  Kağıt hükmüne gerilerler, geçerler. Kitaba yabancılaşan kitleler de kütüphanelerin yakılmasıyla kıymetini bilmedikleri kitaplardan mahrum kalırlar.  Kuşadalı İbrahim Halveti ve benzerlerinin dediği gibi tekkeler kapandığında zaten muhtevalarını kaybetmişlerdi. Eski ifadesiyle indiras etmişlerdi, içleri boşalmıştı. Bu nedenle de sadece geride kalan kapıları ve duvarları kapatılmıştır.

Moğollar girdikleri şehirleri baştan sona ateşe vermişlerdir. Kitaplar ve kütüphaneler de bundan masun kalamamıştır.  Rusya’da komunizmin safahatında da böyle olmuştur. Kitaplar bir şekilde itlaf edilmiştir. Suya atma konusunda Dicle meşhur olmuştur. Moğollar Bağdat’ta topladıkları kitapları Dicle’ye atarak imha etmişlerdir.

Gününüzde Saraybosna’da Sırplar Gâzi Hüsrev Bey Kütüphanesini ateşe vermişlerdir.  Amerikalılar da Bağdat işgali sırasında Mustansiriye gibi nice kadim okulları ve kütüphanelerini ateşe vermişlerdir. İsrail de Gazze saldırıları sırasında Gazze İslam Üniversitesi ve muhteviyatını yakmış, enkaza ve küle çevirmiştir.  Kadim kitap vandalizmi günümüze kadar uzanmıştır.

Bununla birlikte sağlığında kendi kitapların yakanlar ve yele verenler de vardır. Niçin sorusuna cevap vermeden birkaç örnek verelim. Bunlardan birisi şeyhü’t taife olarak anılan, ünlenen sufilerin önderi, zamanların Cüneyd’i, Cüneyd-i Bağdadi’dir.  Ölmeden evvel yanında kendisine ait yazma veya risale bulunanların bunları geri göndermesini ve iade etmesini istemiştir. Toplayabildiği kitaplarını ateşe verip yakmıştır. Belki Mevlana’nın Mütennebbi’nin Divanını suya atmasına cevap teşkil etmez ama bu hususta mukadder ve saklı sorulara şöyle cevap verir:   Yazdıklarımın doğruluğundan emin değilim. Sağlamasını yapacak halde de değilim. Bu nedenle de kimseyi yoldan çıkarmasın diye bunları ateşe veriyorum.  Para gibi kitap da insanı yoldan çıkarabilir mi?  Allah Kur’an’da ‘Allah’ın bilgi yoluyla saptırdığı kimseleri gördün mü?’  buyurmuyor mu (Eferaeyte meni-tteḣaże ilâhehu hevâhu ve-edallehu(A)llâhu ‘alâ ‘ilmin )? Kısaca sorumluluk bilinci gereği eserlerini ateşe ve yele vermiştir.  Elbette bu eylemin doğruluğunu ve eğriliğini herkes kendi vicdanında tartar.

Cüneyd’in çığırını ve sünnetini takip edenlerden birisi de Davut Tai’dir. Ebu Hanife’nin ashabından ve talebelerinden olan Davut Tai’nin de yakmak değil suya atmak suretiyle eserlerinden kurtulduğu rivayet edilir.  Bu alanda iştihar edenlerin listesi pek çoktur. Bulardan birisi de Ebu Süleyman Darani'dir. Kitaplarını bir tandırda toplamış ve  ahir ömründe ateşe vermiştir. Dumanlar havaya yükselirken şöyle demiştir: " Ben seni yakmasaydım sen beni yakacaktır!" Mezhep sahibi olan Süfyan-ı Sevri de kitaplarını toplamış ve yele vermiştir. O da şöyle söylenmiştir: Keşke elim kopsaydı da bunları kaleme almasaydım.

Ebu Said Sayrafi ise oğluna bir batman kitap bırakmış ve ardından şöyle tembih etmiştir:  İnşaallah bunlardan yararlanırsın. Eğer hayrını görmezsen karınlarını ateşle doldur, onları ateşe yem et.  

Kitaplarını ateşe ve yele verenlerin en meşhurlarından birisi de Mutezile imamlarından Ebu Hayyan et Tevhidi’dir. O ise ehli asrına ya da çağdaşlarına kızarak ve gelecek nesillerden de pek hayır bulacağını ummayarak kitaplarını ateşe vermiştir. El Mukabesat kitabının arka sayfasında da değinildiği gibi siyaset ehline ve avama içerlemiştir. Emaneti ehline vermek babından bunların kendilerine tevdi edilen emaneti koruyabilecekleri kanaatinde değildir. Onlara kızgınlığını kitaplardan çıkarmıştır. Ağyar ve nadan eline düşer diye yakarak onlardan kurtulmuştur. Bu yaptığından dolayı övenleri de yerenleri de olmuştur.  Batan geminin malları misali geriye birkaç kitabı kalabilmiştir.

İyi mi yapmıştır, kötü mü yapmıştır? Hala tarih nihai kararını veremedi.  Lakin tersi düşününler de var.   

Nitekim, merhum şair Sezai Karakoç'un adına Mona Roza şiirini yazdığı, Cemal Süreya'nın uğruna soyadından bir harf eksilttiği 94 yaşındaki Muazzez Akkaya, "Bana yazılan şiirleri zaman içinde ne yazık ki kaybettim, buna gerçekten üzülüyorum, keşke saklasaydım" demiştir.