Memun Fendi
TT

İsrail: Soykırım ve Uluslararası Adalet Divanı

11 Ocak 2024, İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşında önemli ve belirleyici bir gün. Uluslararası Adalet Divanı, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin İsrail'i 1948 Cenevre Sözleşmesi'nde tanımlandığı şekliyle soykırıma varan savaş suçları işlemekle suçladığı dava dosyasını bu günde görüşecek. Bu hem soykırım hem de etnik temizliktir. Bu tarihi olayda en önemli husus, medya kameralarının ve küresel kolektif aklın, bu savaşta tarafların propagandasına değil, uluslararası hukuka dayalı yeni bir anlatıya odaklanacak olması. Bu dava uluslararası adaleti güçlendirecek mi, yoksa Filistin-İsrail çatışmasının komplikasyonlarını ve Gazze savaşının kilit ortağı olan ABD'nin uzlaşmazlığını mı artıracak?

Uluslararası Adalet Divanı, Birleşmiş Milletlerin kollarından biri ve uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde önemli bir mekanizmayı temsil ediyor. Hukuki ve ahlaki yönleriyle çatışmaların dile getirildiği bir alan ve mahkemenin kararı, soykırım (genocide) ile ilgili Cenevre Sözleşmesi’ni imzalayan devletler açısından bağlayıcı. İsrail de bu ülkelerden biri ve bu nedenle İsrail duruşmaya katılmayı taahhüt etti.

29 Aralık 2023'te Güney Afrika Cumhuriyeti, Uluslararası Adalet Divanı’na İsrail'i Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere karşı soykırım suçu işlemekle suçlayan bir başvuruda bulundu. 80 sayfayı aşan suçlama metni, İsrailli liderlerin açıklamaları da dahil olmak üzere ayrıntılar ve kanıtlar içeriyor ve savaşı daha geniş bir tarihsel bağlama yerleştiriyor. Dosya mükemmel bir belgeleme örneği ve Riyad'da (11 Kasım 2023 Cumartesi) düzenlenen Arap-İslam Zirvesi’nin duyurduğu ve çağrıda bulunduğu şey de böyle bir belgelemede bulunmaktı. Zirvede kurulan iletişim grubunun kilit üyelerinden biri olan Ürdün Krallığı'nın Güney Afrika'nın tavrını desteklediğini, bunun da olaya Arap ve İslami bir boyut kazandırdığını belirtmekte fayda var. Bu dava sadece İsrail'i etkilemekle kalmayacak, özellikle BM Güvenlik Konseyi'nde İsrail'i koruduğu, keza İsrail'e silah ve mühimmat sağladığı ve bu da onun söz konusu suçlarda İsrail ile dayanışma içinde olmasını sağladığı için ABD açısından da sonuçlar doğuracak.

Güney Afrika'nın başvurusunda önemli olan husus, savaş suçları ile soykırım arasında ayrım yapması, zira bunlar iki farklı şeydir. Örneğin İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'nın Dresden kentine yapılan Amerikan-İngiliz saldırısı sivilleri hedef alan bir savaş suçuydu ancak soykırım düzeyine varmıyordu. İsrail'in hava saldırılarının başlangıcının savaş suçları kategorisine girdiği söylenebilir, fakat sonrasında yaşananlar, karadan işgal, Gazze halkının yerinden edilmesi ve İsrail hükümeti üyelerinin açıklamaları, niyetleri, Gazze'nin nükleer silahla vurulması hakkındaki konuşmaları, önceden tasarlanmış tam bir soykırım niyetiyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

Güney Afrika'nın İsrail'e karşı açtığı davayı tutarlı ve dirençli kılan da bu; bilhassa İsrail ordusunun Gazze halkına yönelik soykırım niyetini kanıtlayan uygulamaları, askeri ve siyasi liderlerin açıklamalarını içeren belgelenmiş bilgilerle desteklenmiş olması. Gazze halkının Sina'ya sürülmesi veya gönüllü olarak başka ülkelere sürülmesi yönündeki açıklamalar da etnik temizlik ve soykırım niyetini teyit ediyor. Tüm bu bilgilerin tek bir dosyada derlenmesi zor ve yoğun bir iş ve 80 sayfayı aşan bu dosya vakayı tutarlı ve İsrail'e karşı bir karar çıkma ihtimalini artıracak şekilde mahkemeye sundu.

Belgede vurgulanan en önemli hususlardan biri, aralarında Başbakan Netanyahu'nun da bulunduğu İsrailli liderlerin, Hamas örgütünü ve askeri altyapısını ortadan kaldırmak ve ayrıca Gazze Şeridi halkını yerinden etmek için savaşı uzatma niyetinde olduklarıdır. Güney Afrika'nın hazırladığı belge, bu noktayı örneklendirmek için İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun 25 Aralık 2023'teki şu sözlerine iki kez yer veriyor: "Savaşmayı bırakmayacağız ve devam ediyoruz... Bu uzun bir savaş olacak."

Soykırım ve etnik temizlik niyetinin kanıtlanması bu davada esastır ve mahkemenin bu yönde bir karara varması İsrail ve ABD üzerinde büyük bir baskı oluşturacak. Baskılara tepkileri sınırlı olsa da maruz kalacakları uluslararası utanç, onları savaşı durdurmaya zorlayacak.

Bu kararın dünya genelinde başta insan hakları grupları olmak üzere sivil toplumu güçlendireceğinin bilinmesi de önemli. ABD'deki liberal sivil toplumun henüz İsrail'i yeterince kınamadığını biliyoruz, ancak İsrail'in Gazze'deki vahşetine karşı çıkacak bir karar onları büyük bir utançla karşı karşıya bırakacak ve onları doğru yöne itecektir. Kararın ardından iddia edilen Batılı değerler tehlikede olacağından ve tüm küresel sistemin bekası uluslararası yükümlülükler, uluslararası hukuk ve bu değerlere tabi olduğundan, bu kararın göz ardı edilmesi bu değerleri doğrudan tehdit ettiği gibi, uluslararası toplumun hukuka ve onu benimseyen değerlere olan inancını da tehdit ediyor.

Uluslararası Adalet Divanı önünde savunma yapma hadisesi, yalnızca bugün İsrail'in uygulamalarına ilişkin küresel anlatıyı değiştirecek bir hadiseyi değil, aynı zamanda tüm Filistin meselesini yeni bir bağlama oturtacak tarihi bir hadiseyi temsil ediyor. Bu hadise, Filistin meselesini Oslo ve diğerleri gibi ikili anlaşmaların bağlamından çıkarıp, bizi nihai çözüme götürebilecek uygun bağlama yerleştirecek. Bu nedenle Riyad Zirvesi'nde kurulan her temas grubunun Güney Afrika Cumhuriyeti'nin pozisyonunun arkasında durması ve onu mutlaka desteklemesi gerekiyor.

Birçoğumuz uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler'in İsrail'e ilişkin kararlarına olan inancımızı kaybettik ama bu, biz Arapların hafife almaması gereken yeni bir yol açan yeni bir durum.

Uluslararası toplum da bu çağrıyı derinlemesine incelemeli ve bunun uluslararası ilişkiler ve sadece Gazze'de değil dünyanın diğer bölgelerinde de çatışmaların çözümüne yönelik devam eden çalışmalar üzerindeki etkisini ve sonuçlarını değerlendirmeli.