Bu yıl Teksas eyaletinin San Antonio şehrinde düzenlenen ekonomistlerin en büyük yıllık toplantısı birkaç gün önce sona erdi. Toplantı, dünya düzeyinde ve çeşitli ülke ve sektörlerdeki ekonomik gelişmelere ve bunlarla başa çıkma politikalarına ilişkin çok sayıda kanıt ve çalışmayı ele aldı. Tartışmalarda ayrıca diğer büyük ekonomilerle karşılaştırıldığında ABD ekonomisinde toparlanmanın başladığına, kısa vadede enflasyonu kontrol etmeyi hem de "yumuşak iniş" olarak bilinen resesyona girmekten kaçınarak başaracağına dair kanıtlar ileri sürüldü. Bu kanıtlar, işgücü piyasası rakamlarının ve istihdam oranlarının iyi olmasıyla destekleniyor ancak geleceğe yönelik beklentiler hâlâ belirsiz.
Bu bulutların yoğunlaşması, büyüme oranlarının, dünyanın bu on yılın başında yaşadığı krizler öncesindeki ortalamalarına doğru yükselmeye devam etmesini engelleyebilir. Dünya bu dönemde pandeminin komplikasyonları ile Ukrayna'daki savaşla bağlantılı bir dizi krize sahne oldu. Şimdi Ortadoğu'nun işgal altındaki Filistin topraklarından Gazze'de tanık olduğu ve kapsamının genişlemesi riskinin arttığı kanlı, insanlık dışı bir savaşın yansımaları da bu krizlere ekleniyor. Üstelik enflasyon, düşüşüne rağmen, FED’in yıllık yüzde 2'yi geçmemesi konusundaki ısrarı sebebiyle hedeflediği hedefin hâlâ üzerinde. Bu durum, yatırımcıların önümüzdeki Mart ayında finansman maliyetinde bir dizi faiz indiriminin başlayacağı ve yıl içinde indirimlerin yüzde 1,5'e ulaşacağı umutlarının aksine, FED'in faiz oranını yeniden artırması ya da düşürmemesinin önünü açık bırakıyor. Koşullar işgücü piyasası ile büyümeyi faiz indirim tedbirleri için uygun hale getirirse, FED’in faiz indirimleri büyük olasılıkla yüzde 0,75'i geçmeyecek.
Toplantının birçok oturumunda, küresel ekonominin yaşadığı parçalanmanın yanı sıra İkinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı uluslararası sistem ile doğan temellerindeki değişikliklerin gölgesinde toparlanma, büyüme, parasal ve finansal istikrar olasılıkları tartışıldı. Soğuk Savaş dönemindeki iki kutuplu dünyadan, Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve Demir Perde'nin ortadan kalkmasıyla tek kutuplu dünyaya ve oradan da günümüzün çok kutuplu dünyasına hızlı geçiş, ayrıca ekonomik ağırlık merkezinin dünyanın daha gelişmiş ve kalabalık Asya yarısına doğru gözle görülür kayışıyla birlikte ekonomik küreselleşmenin yapısında da bir değişiklik yaşanıyor. Bu geçişle birlikte jeopolitik gerilimler artıyor. Bu arada da, bazen dijital teknoloji, yapay zeka ve akıllı uygulamalardaki gelişmeler ve bunların işgücü piyasaları üzerindeki etkileri, gelir ve servet eşitsizlikleri şeklinde ortaya çıkan diğer tehditler de artıyor. Bu rahatsızlıklar bazen aşırı sağ ve popülist dalgaların etkisinin artmasıyla birlikte kurumsal ve yönetim sistemlerinde kafa karışıklıkları biçimini alıyor. Öfkeli bu kafa karışıklıklarını, yalnızca eşzamanlı olarak ortaya çıkmaları değil, aynı zamanda bu dünyanın siyasi olarak parçalanmış hale geldiğinin ve ekonomik parçalanmadan muzdarip olduğunun giderek daha fazla farkına varılması da birleştiriyor.
Uluslararası Para Fonu'nun jeoekonomik parçalanma ve çok taraflı uluslararası sistemin geleceği üzerine yaptığı bir araştırma, korumacı önlemler, ticarete, sermaye akışına ve sınır ötesi emek hareketine yönelik engellerin giderek daha fazla kullanılması ve teknolojik iş birliğinin kısıtlanması ile birlikte içe kapanma politikaları konusunda artan bir eğilimi gözlemledi. Geçtiğimiz on yılda dünya, bir dizi geleneksel ve yeni korumacı tedbirin benimsenmesine tanık oldu. Öte yandan ABD ve Avrupa'daki yeni sanayi politikaları, daha önce "Merkantilizm Geri Döndü" başlıklı yazımda anlattığım ticaret savaşlarının anılarını hatırlatan bir yaklaşımı benimsedi. Yazının başlığında atıfta bulunulan merkantilizm, 16 ve 17. yüzyıllarda hakim olan, ülkeleri ithalatı kısıtlayarak ve o dönemde fiilen savaşlar, yerleşimci çatışmalar, insan ticareti ve hammadde kaynaklarının kontrol edilmesi ile de olsa pazarları genişleterek zenginleşmeye teşvik eden uygulamalar içeren bir düşünceydi.
Pandemi ve tedarik hatlarındaki kısıtlamaların ardından ekonomik parçalanma görüntüleri daha da şiddetli hale geldi. Ukrayna'daki savaş da jeopolitik taraflılıklar, ticari ve mali yaptırımlar ve uluslararası ödeme sistemlerinin kısıtlanması yoluyla kutuplaşmayı derinleştirdi. Güvenlikle veya belirli ticari ortaklara bağımlılıktan kurtulmakla bağlantılı nedenlerden ötürü parçalanma faktörleri farklılaşsa da, parçalanmanın kendisi, ABD'nin yakın zamanda benimsediği, Enflasyonu Düşürme Yasası ile Çip ve Bilim Yasası tarafından desteklenen yeni sanayi politikası önlemleri gibi yerel eğilimli politikalardaki farklılaşma ile bağlantılı olabilir. ABD gibi Avrupa Birliği ülkeleri de yeşil ekonomi ve dijital dönüşümle ilgili tedbirler benimsediler. Parçalanma, misliyle karşılık verme uygulamalarının yanı sıra ticari ilişkilerin taraflarının ticaretin, yatırımların veya işçi göçünün artık kendileri için dezavantaja dönüştüğünü hissetmeye başladığında yöneldikleri tedbirler ile gittikçe büyüyor. Sadece ticareti engelleyen uygulamaların 2019'dan 2022'ye kadar üç kat arttığı ve bunların küresel ekonominin toplam üretiminin yüzde 7'sine eşdeğer bir üretim düşüşüne mal olduğu tahmin ediliyor. Bu eğilimin riskleri arasında iklim değişikliğiyle mücadele, borç krizlerine büyümeden müdahale edilmesi ve yapay zeka uygulamalarının yönetiminin kolaylaştırılması alanlarında uluslararası iş birliğinin azalması da yer alıyor. Ülkelerin ticaret ve yatırım alanlarında iş birliğini engellemeleri, ardından iklim ve halk sağlığı gibi diğer alanlarda yapıcı iş birliği beklemelerinin pratik olarak bir yolu yok.
Önümüzdeki Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çalışmaları çerçevesinde gerçekleştirilecek “Gelecek” zirvesi, ekonomik parçalanmanın ciddiyetinin ve uluslararası sistem üzerindeki maliyetli etkilerinin giderek artması konusunu ele alacak. Bu parçalanmanın nedenlerinin dikkate alınması önemli. Peki, Harvard Üniversitesi’nden ekonomist Danny Rodrik'in iddia ettiği gibi, küresel ekonominin birinci düşmanı korumacı önlemler değil de jeopolitik çatışmalar mı? Yoksa Dünya Bankası eski baş ekonomisti Penelope Goldberg'in analizine göre jeopolitik yangınları ateşleyen korumacılık mıydı? Mevcut küresel siyasi ve ekonomik durumun bozulmasının nedenlerinin iç içe geçmişliği ve karmaşıklığı göz önüne alındığında, nedenlerin önceden belirlenmesi mümkün olmayacak. Zira faktörleri uluslararası ilişkilere zarar verme konusunda birleşti ve her zamanki gibi en büyük bedeli uluslararası ilişkilerdeki daha zayıf taraflar ödüyorlar. İşte bu zayıf taraflar, sadece adaleti sağlamak değil, savunmasız olanları göz ardı etmenin uluslararası barış ve güvenlik açısından yol açtığı vahim sonuçlar için de, dikkate alınması ve bundan korunması gereken ilk kesimdir.