Mustafa Özcan
TT

Buti meşrebinin yeni kahramanları

Kuveytli düşünür Abdullah Fehd Nefisi,  Husilerin Kabe örtüsüne sarılmaları halinde bile kurtulamayacaklarını, cezasız kalamayacaklarını söylemiştir.  Bunun hilafına ülkemizde ve birçok ülkede ABD ile İngiltere güçleriyle sürtüşmeleri sonrasında Husileri yeni kahramanlar olarak selamlayanlar çıkmıştır.  Bu meseleyi tafsil etmek gerekir.  ABD ile İngiltere ekseni ile kapışmalarını olumlu buluruz ama bu onları kahraman yapmaz.  Bunun için zati dinamiklerine ve özelliklerine bakmamız gerekir.  Meseleyi tafsil etmeden bu ve benzeri grupları kahraman sayanları Buti çizgisi veya eğilimine mülhak sayıyoruz.  Kimileri de bu dini ve mezhebi fayları aşan siyasi çizgiye ‘Menar çizgisi’ demektedir. Süleyman Demirel’in Türkiye’de bir cemaat lideri için söylediği söz onun için de geçerlidir. O durakta otobüs beklemez, gelen ilk otobüse biner. Reşid Rıza da önce İkinci Abdulhamid ile barışık olmuş ardından İttihatçılara meyletmiş ve Meşruti çizgiyi benimsemiştir.  1906 yılında Meşrutiyet ilan eden İran Şahı Muzafferüddin Şah’a övgüler düzmüştür.  Şerif Hüseyin ve ötekileri saymıyoruz. Belki buna hak arayışı da denebilir ama bunda hiç saflık da yok mu? Her dönemin siyasi aparatı olmuştur.  Eteklerini her siyasi rüzgara kaptırmıştır.  Abdulkadir Bin Muhammed el Muhammed el Hüseyin adlı müellif de (İmamu Ehli’l Hak E Şeyh el Müceddid Ebu’l Hasan el Eş’ari adlı eserinde s: 67) Reşid Rıza’nın mesleğini Hasan el Benna’ya yansıtmıştır. Bu mezhep hatlarını aşan siyasi bir çizgidir.  Siyasi bir meşreptir. Irak Müftüsü Emced ez Zehavi de aynı alanda denemelerde bulunmuştur.  Lakin umduğunu bulamamıştır. Bu çizgi maslahat zemininde sabiteleri ve sınırları kaldırır. Bu kural şöyle işler: Anlaşabildiğimiz hususlarda anlaşalım mutabık kalamadığımız hususlarda birbirimizi mazur görelim. Bu durumda Şii ile Nasibi,  Kaderi ile Cebri ya da Mutezili ile Cebri aynı vasatta buluşur.  Bütün zıt fikirler aynı siyasi potada buluşur. Bunun denemelerinden birisi Kardavi’nin başında olduğu İslam Alimleri Birliği çatısı altında yapılmıştır.  Ayetullah Teshiri’nin çatı altından ayrılmasıyla birlikte kapsayıcılık başarısız olmuştur.  Bu elbette aynı mezhebi veya dini çizgi üzerinde olanların her zaman buluşabildikleri anlamına da gelmez. Orda da heva ve tali kusurlar etkisini gösterebilir. Hayat bazen çatallaşmadan ibarettir. Bu dünya zıtlar dünyasıdır. Abdulkadir Geylani öte dünyaya daru’l kudret bu dünyaya da daru’l hikmet olarak adlandırmıştır.  Bu dünya hikmetin gereği, zıtları buluşturmaktadır. Ama kaynaştıramamaktadır.  Muabbiri hakiki olan Allah zıtlıkların hikmetini kullarına kudret diyarında anlatacaktır. Yoksa Suriye halkının malına mülküne çöken ardından da yeğeni Beşşar ve ailesinin servetine konduğu Rami Mahluf gibi söylememiz gerekecek. İran Mehdi eksenini temsil ederken Husiler Yemani, Irak ve Horasan milisleri ise Horasani’yi temsil ediyorlar!  Husiler de kahraman öyle ise onlar gibi gece gündüz Sünni öldüren Haşd-i Şabi ABD ile sürtüştüğünde ne sıfat kesp edecektir?  Aksi takdirde tercih bila müreccih olarak çelişki yolu açılacaktır. Haşd-i Şabi ile Husiler’i nasıl ayıracağız?      

Buti Kendisi teorik olarak Şia karşıtı saymasına rağmen pratikte onlara arka çıkmıştır. Pratikte onlara hizmet etmiştir.  Sadece Esat hanedanlığıyla değil Şii eksenle de kaynaşmıştır. Zımni olarak onları direniş ekseni saymıştır. Bu da hadiste belirtildiği gibi onlara hak etmedikleri bir unvanı bahşetmektir.  Yalan elbise giydirmektir.  Direniş odağı iddiası sahte künye ve elbisedir. Üzerlerine yakışmamaktadır. Hizbullah’ın isminden eylemlerine, direniş ekseni ifadesine kadar kuşandığı bütün unvanlar sahte elbise makamındadır.

Bu ikircikli ortamda bu akımın model şahsiyeti Buti ülkesindeki siyaseten ve diyaneten Şiileşen dini kurumların çaprazında kalmıştır. Bu kaypak ve güvensiz ortamda öldürülmüştür.  Açtığı kredide boğulmuştur. 2006 yılında -bugün Husi meselesinde olduğu gibi- Hizbullah ile İsrail arasındaki çatışmalardan sonra Hasan Nasrallah’ı efsane haline getirmiştir.  ‘Keşke onun kılı veya parmağı olsaydım’ mealinde çocuksu konuşmalar yapmıştır. Bu da Hizbullah’ın şevketinin, tali olarak zararının artmasına vesile olmuştur. Şimdi Husiler karşısında da bir Butileşme süreci ve çığırı yaşanıyor.  Hizbullah’tan sonra yine gevşeklik ve vurdumduymazlıkla Husilerin de istismarına alan açılmıştır. Nasrallah sönmüş yeni çığırda Husiler belirmiş ve parlamıştır.

Buti’nin temel birkaç yanlışı vardı. Bunlardan birisi ‘Bay Komplo’ olmasıdır.  Kafasında uydurduğu veya Baas dehlizlerinde uydurulan komplo teorileriyle birlikte Esat rejimini aklayıp paklamıştır. Bir ara Suriye Ulusal Konseyi başkanı olan Burhan Galyon’u komplo aparatlarından birisi olarak tasvir etmiştir. Zira merkeze Esat rejimini yerleştirmiştir. Her şey ona göre şekillenmekte, anlam kazanmaktadır.  Her şey onun etrafında dönmektedir.  Bu suretle Buti kendi gök kubbesinden, saman yolundan kopmuştur. Halbuki, bazı sol muhalifler ülkeleri ve insanları hakkında Buti’den daha insaflı olmuştur. Bunlar arasında Tayyip Tizzini gibi isimler vardır.  Esat’ın çekim alanından uzaklaşamadığı için dengeli ve objektif davranma ve değerlendirme yeteneğini kaybetmiştir.  Bu anaforda kaybolmuştur.

Esat rejimini Buti gibi komplolar üzerinden aklayan zümreler vardır. Bunlardan başında da solcu ve ulusalcı kesimler gelmektedir.  Esat rejiminin mezalimine bakmadan onun iddialarını seslendiriyorlar. Böylece komplolara tutunarak zulme ve mezalime aracı oluyor ya da payanda oluyorlar.   Solcular ile Esat rejimi sonuçta aynı kazanda kaynıyorlar. Solun Esat’a vefa borcu bulunuyor.  Devrimcilerin Filistin Günlüğü (  Devrimcilerin Filistin Günlüğü 1968-1975 Oktay Duman  AYRINTI YAYINLARI )adlı çalışmada anlatıldığı gibi Esat zindanlarında solcular İslami kesimlere nispetle ayrıcalıklı ve imtiyazlı muamele görüyorlardı. El üstünde tutuluyorlardı.  İdeolojik kaynaşma içindeydiler.  Kısaca Buti Esat’la yakınlaştıkça kendi zeminine yabancılaşmıştır.  Sonunda iki kamp arasında yalnız kalmıştır.  Sürüden ayrılanı kurt kapar. Öyle de olmuştur. Yine  sultana yakınlık ateşe olan mesafeyi kısaltır. Kurbu’l sultan ateşi suzan demişlerdir. Sultana gereğinden fazla yaklaştıkları için nice vezir ve kadıların boyunları vurulmuştur.  

Buti’nin diğer özelliği de siyasal İslam karşısında ölçüsüz tutum ve yaklaşımlarıdır. Buti’nin müfrit bir özelliği vardır. Hem sol, hem selefiler hem de siyasal İslam dediği kesimler karşısında ölçülü olamamıştır.  Rejim karşısında yapması gerektiği gibi bu anılan zümre ve akımlar karşısında da daha serinkanlı ve şahsiyetli olabilmeliydi.  Onun şahsında ilim ile enaniyet bazen birbirine karışmıştır. Dengeyi tutturamadığı bir gerçektir. Yoksa Nasirüddin Elbani gibiler de rejimlerle büyük çapta uyumlu idiler. Lakin Şam rejimi son tahlilde Elbani yerine Buti’yi kollamıştır. Belki kullanılmaya daha amade görmüştür.  Dediğimiz gibi Buti Şii yayılmacılığına (teşeyyü) karşıydı lakin istemeden de olsa söz ve eylemleriyle buna katkı sunmuştur.         

İrangate skandalında olduğu gibi İran ile İsrail’in çetrefil ilişkileri var. Bölgede birbirine en fazla benzeyen yapılar sayılabilirler. Her ikisi de milli din karakterine haiz bulunuyor. Şiilik heyula gibi her kalıba dökülebiliyor.   Eritre’deki Isaias Afwerki rejimi hem İsrail hem de İran'ın bölgesel ortakları arasında bulunmaktadır.   Dehlek adası gibi adaları İran eksenine kiraya vermiştir.  Isaias Afwerki yakalandığı sıtma/malarya hastalığından dolayı geçmiş yıllarda İsrail’de tedavi olmuştur.  İran ve İsrail ilke üzerinden değil maslahat üzerinden giderler. Sabiteleri çiğneyenler de bu atmosferde onlara katılır, eklenirler