Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas), Arap ve İslam dünyasındaki siyasal İslamcı akımların bir parçasıdır. Hamas, aynı zamanda İsrail işgaline karşı bir direniş hareketidir ve kendi modelini direniş kabiliyetleri üzerinden inşa etmiştir. Bu da onun diğer gruplara nazaran ayırt edici noktası olmuştur.
7 Ekim operasyonundan sonra Hamas’ın siyasal İslamcı akımlar üzerindeki etkisine ilişkin soru güncelliğini koruyacaktır. Bu akımlar Hamas’ın dört aydan fazla bir süre boyunca gösterdiği kararlılığı, kendi varlığını güçlendiren bir rol model olarak değerlendirecek mi? Özellikle de Arapların İsrail karşısındaki başarısızlıklarının tarihsel gerçekliği göz önünde bulundurulduğunda Hamas’a hangi gözle bakacaklar? Yoksa Hamas'ın yaptıkları bir tartışma konusu mu olacak? Hamas’ın başarısı ya da kararlılık meselesi sadece direniş yönüyle, üyelerinin cesaretiyle ve güçlü ideolojik inançlarıyla ilgilidir. Hamas’ın yaptıklarının yönetim, idare ve kalkınmadaki başarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Dolayısıyla Gazze Şeridi'nin yönetiminde Hamas modelini teşvik etmek mümkün değildir. Çünkü Hamas, işgalin varlığına bağlı bir direniş modelidir. Hamas’ın yıkılması durumunda, gelecekte kurulabilecek Filistin devleti yönetimi için başarılı bir yönetim modeli sunabileceğine dair hiçbir belirti yok.
Aslında soru şu: Hamas hareketi siyasal İslam hareketlerini yeniden canlandıracak mı? Özellikle Mısır'da İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) ile birlikte yönetimde ve idarede yaşadığı başarısız deneyimlerinden sonra varlığını bir nebze de olsa geri kazanmasına katkıda bulunacak mı? Öyle ki Hamas, örgütsel yapısından ayrıldığını açıklamadan önce entelektüel ve siyasal anlamda Müslüman Kardeşler’e bağlıydı.
Gerçek şu ki Gazze savaşında yenilmemiş olsa da Hamas'ın tecrübesi, örgütsel ve askeri gücünün bir kısmı atıl kaldı. Bu yüzden siyasal İslamcı akımlarda yeni bir canlanma olmadı.
Aslında bunun nedeni Hamas modelinin direnişe dayanmasıdır. Her ne kadar direniş araçlarını ve yöntemlerini kabul etmeyenler olsa da durum bundan ibarettir. Direniş özelindeki tartışmadan yönetim modeline, idareye, ideolojik ve siyasi söyleme geçersek anlaşmazlık daha da genişler.
Siyasal İslamcı akımlar ve hareketler için söz konusu olan bir direniş modeli arayışı değil, daha ziyade bir yönetim ve idare modelidir. Çoğu Arap ülkesindeki tartışmalar yönetim, hukukun üstünlüğü, ekonomik kalkınma ve sosyal adalet etrafında dönüyor. İşte tüm bunlar Hamas'ın başarılı olamadığı konulardır. Ayrıca Hamas bunları önemsemedi. Çoğu Arap ülkesi bu zorluklara ve sorunlara çözüm ve cevap beklerken bu konu Hamas’ın öncelikleri arasında yer almadı.
Sürpriz 7 Ekim operasyonu, Hamas'ın askeri hamlesinin başarısı ve İsrail'e karşı büyük stratejik aldatmaca, siyasal İslamcı akımların ötesine geçerek Araplardan geniş bir kesimin desteğini kazandı. Pek çok kişi bunu işgal çerçevesinde işlenenlere bir yanıt olarak değerlendirse de Gazze'de yaşananların bedelini, çoğu sivil olan yaklaşık 28 bin Filistinli canıyla ödedi. Bu da Hamas hareketinin ideolojik yapısından, Arap ve İslam dünyasındaki çoğu siyasal İslamcı akımdan bağımsız bir şekilde insani gerekçeler ve insan hakları saikiyle dünya kamuoyunda Filistin halkına karşı bir sempati uyanmasına sebep oldu.
Hamas, siyasal İslamcı akımları canlandıramayacaktır. Çünkü Hamas’ın göz önündeki yönleri Arap dünyasında ihtiyaç duyulan şeyler değildir. Bu yüzden Hamas, siyasi projelerinin yapısında, yönetimde ve idari kabiliyetlerinde yapısal sorunlar yaşayan siyasal İslamcı akımların gücünü artırmayacaktır.
Yine de Hamas’ın siyasal İslamcı akımları etkileyebileceği bir alan var ki bu da Hamas'la ilgili değildir. Bu daha ziyade bizim Hamas okumamızla ilgilidir. Bu okuma aynı zamanda siyasal İslamcı akımlar ya da aşırılık yanlısı gruplar için geçerli olabilir. Birçok Arap entelektüelinin inancına göre Hamas, Gazze Şeridi'ne gökten düşmüş şeytani bir bitki değildir. Aksine, adaletsiz, baskıcı ve aşağılayıcı işgalin meydana getirdiği sosyal ve siyasi bağlamın bir ürünüdür. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri'nin de söylediği gibi, 7 Ekim operasyonu onlarca yıldır devam eden birçok şeyin sonucudur.
Arap dünyası ve uluslararası çevrelerden gelen yazıların çoğunda Hamas’ın işgal denen hastalığın bir sonucu olduğu önermesinden yola çıkılıyor. Hamas'ın ortadan kalkmasıyla başka yeni bir Hamas ya da muhafazakâr Hamas gibi olmayan başka siyasi-dini bir akım ortaya çıkabilir. İsrail'de aşırı dinci partilerin yayılmasına dair örnek önümüzde duruyor. Bu durum, siyasi ve demokratik oyunun bir parçasıdır. Dünya bunu eleştirse bile kabul ediyor.
Gazze savaşıyla ilgili küresel tartışma, direniş gruplarını bir grup katil ve terörist olarak gören İsrail ve müttefiklerinin vizyonu arasında gidip geliyor. İsrail ve müttefikleri, Hamas’lı direnişçileri şeytani dini motiflerle hareket eden, direniş sebepleri göz önünde bulundurulmaksızın ortadan kaldırılması ve öldürülmesi gereken unsurlar olarak görüyor. Çünkü İsrail ve müttefikleri, mevcut şiddetin varoluş nedenleri, birçok Filistinli gencin direniş gruplarına katılımı ve ülkelerini özgürleştirmek için hayatlarını feda etmeleriyle ilgili sorulardan kaçıyor.
Hamas muhalifleri de dahil olmak üzere Arap dünyası ve uluslararası çevreler, Hamas ve siyasal İslamcı akımların ideolojik bir bileşenin ve aynı zamanda -ya da öncelikle- adaletsizlik ve baskının gölgelediği acı bir siyasi gerçekliğin ürünü olduğunu düşünüyor. Dünyanın ‘yeni Hamas’a’ tanıklık edebilmesi için işgalin sona ermesi gerekiyor. Bu belki de birçok Arap'ın İsrail'in iddialarına karşı benimsediği en önemli mesajdır. Çünkü İsrail, Hamas'ı Arap-İslam kültürünün ve Filistin halkının sahip olduğu köklü şiddet kültürünün bir ürünü olarak görüyor.
Gazze savaşı, aşırılık, şiddet ve siyasal İslamcı akımlarla başa çıkmada daha sosyal ve daha siyasi bir yaklaşımın önemini gösterdi. Birçok küresel deneyimden de yola çıkarak şu soruyu sormalıyız: Aşırılık neden ortaya çıktı? Nedenleri nelerdir? Aşırılıkla yüzleşmeye ve onu ortadan kaldırmaya başlamadan önce bu soruları sormalıyız. İsrail Başbakanı’nın Hamas ile savaşırken söylediği gibi, kendisi ve yönetimi Hamas’ı ortadan kaldıramayacaktır. Bu noktada yapılması arzulanan, aşırılığı meydana getiren siyasi, sosyal ve kültürel koşulları değiştirmektir. Ayrıca yok olma ya da ortadan kaldırmadan değil, zayıflatma ya da ötekileştirmeden bahsedebiliriz.