Mustafa Özcan
TT

Cezayirli Bozkurt ile Karaoğlan

Garp ocaklarının önemli duraklarından birisi olan Cezayir ile Türkiye ikiz ülkelerden birisidir.  Fransızlar tarafından Osmanlı’dan koparılan ilk ülke olma vasfına haizdir. İlk halkadır.  Tunus ile Libya’da aynı kuşaktadır ve özellikle Tunus Türkiye’nin simetrilerinden birisidir. Burgiba bilinen en Kemalist liderlerden birisi idi.  Kemalistlere yol yordam öğretmeye de kalkışmıştır. İslami konulara yaklaşım biçimi açısından ret mesleği yerine tevil mesleğinin benimsenmesini istemiştir.  Bunu halka pazarlamanın daha kolay ve rahat olacağını düşünmüş olmalıdır. Hasan Hanefi bu usule  ‘Batı’yı içeriden yerli kalıplarla yeniden üretmek’ şeklinde ifade eder.  Coşkun Kırca 1965 yılında Türkiye’ye gelen ve Meclis’te konuşan Burgiba’nın bu tevilci yaklaşımını tehlikeli görmüştür.  En azından Kemaizmi aşındıran bir model olarak telakki etmiştir. Bunun ülkeyi yeniden dinciliğin kucağına itebileceğini, kalıplarına ve cenderesine sokabileceğini düşünmüştür.  Bu hususta İsmet İnönü kadar evhamlıdır. Buna mukabil İslami referansın tamamen iptalini istemiştir. Reddi mirasçı bir tutum takınmış ve tavır benimsemiştir. Osmanlı’yı fikren de devri sabık ilan etmiştir. Böylece ümmetin sonunun başlangıcına lanet etmesi geleneğini bir kez daha canlandırmıştır.  Ahmet Taner Kışlalı da Tunus’u Türkiye’ye en fazla benzeyen ülke kategorisini sokmuştur.

Nitekim bir defasında Tunus Savunma Bakanı Habib Bin Yahya 1990’lı yıllarda olmalı bir ziyaretinde Atina sokaklarını turlarken bayrak benzerliği dolayısıyla kitlelerin hışmına uğramıştır. Aracına musallat olan Yunanlılar yumurta ve moloz yağmuruna tutmuştur.  Sonra çare olarak aracından bayrak kaldırılmıştır.  Atina bar veya pavyonlarında Türk kahvesi isteyen Arap müşteriler de uzun dönem neye terslendiklerini anlayamamışlardır. Yunanlılarla benzerlikler galiba husumet atmosferini de körüklüyor.  En şiddetli kavga yakınlar arasında cereyan edermiş.  Peş peşe Anadolu topraklarını yurt edinmemize rağmen yine de tam olarak kaynaşamamışız. Veya aramıza milliyetçilik dalgaları ve çağı girmiştir.  

Ahmet Taner Kışlalı da garp ocakları arasında bize en çok benzeyen ülkenin Tunus olduğun dair vaktiyle Cumhuriyet gazetesinde bir tefrika kaleme almıştır.

Bahse konu Cezayirli zat ise frankofon yani frenkmeşrep hem de Kemalist olarak anılan eski bir general. Halit Nizar’dan söz ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız bir biçimde dünyasını değiştirdi.  Zoraki ve uzun bir sürgün döneminde memleket topraklarına giremedi lakin yine de ülkesi topraklarına defnedildi.  Kanlı karnaval yıllarında çare olarak (1991-1998) hep Kemalizmi aradı.   Ona tutunmak istiyordu. Çözümü orada görüyordu.   Ülkesine de çöreklenen ‘Dincileri’ kökten kazımanın en iyi ilacının Mustafa Kemal formülü olduğuna inanıyordu. O da kendisine göre yerli bir Kemalist çığır arıyordu. Cezayir’de  ‘dinciliğin’ önünün ancak böyle kesilebileceğini umuyordu.  ‘Bu memleketin tek eksiği bir Mustafa Kemal çıkaramaması olmuştur’ demiştir.

Bu da onu  ‘Cezayirli bozkurt’ kalıbına sokmuştur.  Amerikalı yazar H. C. Armstrong'un 1932 yılında kaleme aldığı Atatürk biyografisi Gray Wolf ülkede dinmeyen tartışmalara neden olmuş ve Türkiye’de sansüre uğramıştır. Atatürk'ün insani yönlerini ön plana çıkaran ve oldukça sert bir üslûpla kaleme alınmış olan kitabın uzunca bir süre Türkiye'ye sokulması yasaklanmıştır. Yasaklı kitap 1955'ten başlayarak birkaç kez Türkçeye çevrilmiştir. Türkçe basımlarının bazılarında ‘Kemal Atatürk'ün Yaşamı’ alt başlığı kullanılmıştır. Kimi baskılarında kitabın bazı bölümleri sansürlenmiştir, sansürün gerekçesi de kitap kapaklarında belirtilmiştir. Bazı İngilizce baskılarında "Gray Wolf: The Life of Kemal Ataturk" (Bozkurt: Kemal Atatürk'ün Yaşamı) uzun adı, bazı İngilizce baskılarında da "An Intimate Study of a Dictator" (Bir Diktatörün Samimi Portresi) alt başlığı taşımaktadır.

Cezayirli General Nizar da bozkurt olmaya özenmiştir. Bu dünyada tam yargılanma aşamasındayken yeryüzü adaletinden yakasını kurtarmıştır.  Hesap defteri açık gitmiştir. Öbür dünyada ise hasımlar Allah’ın huzurunda buluşacaklar ve hesaplaşacaklardır.  Yarım kalan hesaplar orada görülecektir.

Türkiye ufuklarında ismi yankılan bir başka Cezayirli isim ise Bin Bella’nın halefi Huvari Bumedyen’dir. Abdulkadir Geylani ile İbni Arabi ekollerini birleştiren ve kendinde cem eden Ebu Medyen el Medeni onun isim babasıdır. Daha doğrusu büyükleri ona bu ismi efsanevi Cezayirli sufiden mülhem olarak takmışlardır. O da Bülent Ecevit ile birlikte aynı lakabı taşımaktadır. Cezayir halkı Cemiyetü’l ulema’il Müslimin Başkanı Bin Badis gibi ülke topraklarını karış karış gezen Bumedyen’e  ‘Le Brun’ yani Karaoğlan lakabını takmıştır.

Terk-i diyar etsek de reddi miras etsek de tarih yakamızı bırakmıyor. Zira geride bıraktıklarımız bir parçamız.  Bu arada Bumedyen Ecevit gibi Karaoğlan lakabıyla anılıyorsa Ecevit ismi de Arap sokaklarında yankılanıyor. Ecevit veya Acavit Arapların da kullandığı ortak isimler arasındadır. Ecevit Arapça bir isim olarak biliniyor anlamı ise kerem sahibi ve cömert insan demektir.  Ecevit isminin Türkçe karşılığı ise şu şekilde verilmektedir; 1. Çevik, çalışkan, açık fikirli. 2. Açıkgöz. 3. Sinirli.

Hangisi diğerinden doğdu acaba?

Cumhuriyetin ilk yıllarında Eskişehir Mebusu olan Yusuf Ziya Hoca bir karşılaşmalarında Ali Fuad Başgil’e bir teorisini anlatır. Buna göre Arapça Türkçeden türemiştir ve mesela Firavun kelimesi burun kelimesinden gelmektedir. Ali Fuad Başgil bu çılgınlığa ya da çıkarıma bir anlam veremez.  Acaba Ecevit ismi orijinal olarak hangi dile ait? Kim kimden kopyaladı veya devşirdi?