Farz edelim ki Washington yönetiminin Irak’taki son Amerikan askerin tahliye edildiğini duyurduğu ABD Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısının sonunda üst düzey bir ABD’li yetkili bir basın açıklaması yapıyor ve bir gazetecinin sorusuna şu cevabı veriyor:
“Ülkem, Irak’taki dostlarını terk etmeyecek. Gerektiğinde onlara yardım etmek için harekete geçecek. Merkezî Komutanlık, güçlerimizin Irak sınırı yakınlarında kalma ihtimali üzerinde çalışıyor. Dostlarımıza yönelik herhangi bir tehdit baş gösterdiğinde, Irak topraklarında bile olsa onların yanında olabileceğimiz başka senaryolar da var.”
Molla Mustafa Barzani’nin yanında Kürt mücadelesine katılmış ve Kürtlerin acılarının büyük kısmını, az sayıdaki sevinçlerinin de bir kısmını yaşamış tecrübeli bir Kürt, basın açıklaması bittikten sonra konuğuna dönerek, memnuniyetsiz bir ifadeyle şunu soruyor:
“Washington’ın dostu var mı ki?”
Sonra İran sınırına nazır Sekran Dağı’ndaki köy evinin balkonundan bakıp şöyle diyor:
“Mahmud Derviş, ‘Kürtün rüzgârdan başka bir şeyi yok’ derken haklıydı. Ama benim tecrübelerime göre Kürtün dağdan başka bir şeyi yok.”
Öyle bir şey olursa şayet, ABD geri çekildiğinde dağ, Kürtler için yeniden güvenli bir yer olacak. Zira Kürtler yükselişlerinin zirvesindeyken içlerinden bazısı, Bağdat’a inmek yerine orada kalmayı tercih etti. Merkezî başkentleri onların gözünde halen güvensiz bir bölgeydi. Başlangıçta zayıf olmasına rağmen başkente ihtiyatla yaklaştılar. Bağdat’ın daha önce gönderdiği gibi bir gün yine tanklarını göndereceği korkusu taşıyorlardı. Ne Erbil, hatta Süleymaniye’deki liderler ne de Bağdat’taki Şii liderler onların güvenini kazanabildi. İlişkileri, ulusal değil, çıkara dayalı ittifaklar düzeyinin ötesine geçmedi. Nitekim Bağdat onları, değişimin ilk on yılındaki zayıflığını, siyaset ve güvenlik alanındaki kafa karışıklığını kullanarak, pek çok kazanım elde etmekle suçluyor. Kürt seçkinlerin bir kısmı ise Bağdat’ın gücünün artması ve bazı siyasi liderlerinin ABD’nin çıkışından sonra kuzeye yönelip Kürdistan’a bir isyan bölgesi olarak yaklaşmaları halinde Kürdistan’ın ödeyebileceği bedel konusunda erken uyarıda bulundu.
ABD askerî olarak çekilse de çekilmese de Kürt siyasetçiler ile Şii siyasetçiler arasındaki güvensizlik, iki başkent arasındaki ilişkinin giderek bozulmasına yol açtı. Erbil’in İran Devrim Muhafızları ve hükümetle müttefik Iraklı örgütler tarafından maruz kaldığı iç ve dış saldırılar karşısında Bağdat’ın sessiz kalması da sadece askerleri öldüğünde harekete geçen Washington konusunda büyük bir hayal kırıklığına sebep oldu. Aslında Washington görevinden çoktan istifa etmiş ve hareketleri, Kürtlerin bölgenin geleceğine ilişkin endişelerini artırmaya başlamıştı. Bu endişe, Bağdat’ta Washington’ın gözleri önünde işleyen merkezî siyasi aklın doğasını akıllara getiren son Federal Mahkeme kararlarının yansımalarının sonucudur.
Bağımsız kimliklerini korumak için daima mücadele veren Kürtler, ölümcül şovenist kimliklerle olan eşitsiz çatışmaların bedelini ödediler. Aynı şekilde Irak’taki boyutuyla Kürt sorunu da gerçekçi olmayan siyasi bahislerin bedelini ödedi. Partileri arasındaki iç anlaşmazlıklar, başta Kürt sorunu korkusu yaşayanlar olmak üzere komşu bölgesel güçlerin, Kürtlerin kaderine hükmetme imkânına sahip olmasına yol açtı. Krallıktan Baasçılığa ve Velayet-i Fakihçiliğe kadar tüm siyasi aşamalarında Bağdat yönetimi de Kürtlerin işlerine müdahale etmekten, onları bölmeye çalışmaktan ve anlaşmazlıklarına yatırım yapmaktan geri durmadı.
Gerçi 1991’den ve 2003’ten sonra büyük fırsatlar ele geçti ve silahlı Kürt-Kürt çatışmasında yeni bir sayfa açıldı. Ancak yeni Kürt-Iraklı tecrübesi, yani özerklik, ABD ve İran tarafından kabul edilen Kürt-Şii ittifakının yükseldiği dönemde bile, gizli bir bağımsızlık arzusu ile Bağdat’a karşı sürekli ihtiyat arasında asılı kaldı. Kürtler halen referandum düzenleme girişimlerinin bedelini ödüyor. Bu referandum, onların Kerkük’ü kaybetmelerine yol açtı ve Washington hiçbir şey yapmadı. Bu darbe, Kürtlerin kaderine hükmeden coğrafya koşullarını sorgulatan tarihî bir an oldu.
Dostların, yani Amerikalıların ihaneti hakkında konuşan bağımsız Kürt aktivist Hiwa Osman, halkının Washington’la olan ilişkisini şöyle tarif ediyor:
“Amerikalılar için Kürtler yok, iyi Iraklılar var.”
Ancak bu ‘iyinin’ ne olduğu da belirsiz. Washington, her ne kadar zıtlaşıyor gibi görünse de Bağdat’tan başka bir alternatif görmüyor. Peki, Erbil nasıl davranacak?
Devamı var…