Mustafa Fahs
TT

ABD’nin geri çekilmesinin ertesi gününde Irak- 4

Farz edelim ki Washington yönetiminin Irak’taki son Amerikan askerinin tahliye edildiğini duyurduğu ABD Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısının sonunda üst düzey bir ABD’li yetkili basın açıklaması yapıyor. Yetkili, Irak'ın komşu ülkelerinden bazılarının Irak'ın güvenliği, siyasi istikrarındaki rolü ve içişlerine müdahale biçimlerine değinmiyor. Öyle ki bu durum bir ülkeden diğerine büyük farklılıklar gösterebilir. Ancak ABD'nin Irak’tan çıkışı bu komşu yönetimlerden bazılarına sınır ve etnik hesaplar bahanesiyle daha doğrudan müdahale etme fırsatı verecektir. ABD’li yetkilinin konuşmasını dinleyen Kürt birey için ABD'nin çekilmesi, Washington yönetiminin Irak içindeki tüm dış aktörlere dayattığı dengenin sonu anlamına geliyor. Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar ya da ne kadar etkili olurlarsa olsunlar, ABD'nin kırmızı çizgilerinin hepsini değil ama bazılarını aşmaları genel olarak yasaktır. Washington yönetimi, varsayımsal çıkışından önce ve sonra, kendisini stratejik olarak etkilemediği sürece Irak’a komşu ülkelerin yaptıkları ihlalleri genellikle görmezden geldi.

Tahran ve Ankara ikilisi, Irak gibi zayıf bir komşuyla ilişki kurarken ülkelerinin üstün çıkarları doğrultusunda hareket etmekte, Irak’ın öz kaynaklarını ve coğrafi konumunu kullanmaktadır. İran, kuzeydoğusunda ve kuzeybatısında gerginliğin sürmesine katkıda bulunan gerilim yataklarını, kendi iç krizlerini buralara ihraç etmek ya da buraları bölgesel ve uluslararası hesaplaşmaların arenası haline getirmek için kullanıyor. Ankara yönetimi, ulusal güvenliğini etkilediğini düşündüğü risklerle mücadele ederken Tahran yönetiminden farklı davranmıyor. Tahran yönetimi, sınırları dışında Suriye, Irak ve Pakistan'da doğrudan, Yemen'de ise dolaylı olarak hedefleri vurdu. Ankara yönetimi ise Suriye, Irak ve dolaylı olarak Ermenistan'da güvenliğini etkileyen hedefleri vurdu. Ancak bu ikilinin (İran - Türkiye) Irak içinde gerçekleştirdikleri saldırılarındaki ortak payda, yaklaşık bir asır önce modern devletlerinin kuruluşundan bu yana kendilerini rahatsız eden Kürt takıntısı oldu ve olmaya devam ediyor.

Ankara ve Tahran yönetimleri arasındaki çıkar ilişkisinin temelinde yer alan Kürt meselesine dair kaygılar değişmiyor ve güncelliğini korumaya devam ediyor. Bir Mossad merkezini hedef alma bahanesiyle Erbil'i birden fazla kez bombalayan ve masum insanları öldüren Tahran yönetimi, dış ilişkilerini sınırlandırmak için Erbil yönetimine içeriden mesajlar verdi. Erbil yönetimini, Merkezi Hükümet’e ve Bağdat'taki Federal Mahkeme'ye daha fazla boyun eğdirmeye çalışan Tahran yönetimi, buna ilave olarak, içinde İsrail'in elinde olduğuna dair veriler bulunan hayati merkezlerin hedef alınmasını durdurmadaki güvenlik başarısızlığının ardından iç gerilimi azaltmak için Erbil'i seçti. Süleymaniye kenti yakınlarındaki birçok hedefi vuran ve terörist olarak sınıflandırdığı PKK milislerine karşı sınır bölgelerinde doğrudan askeri faaliyetlerini sürdüren Ankara yönetiminin Kuzey Irak'taki askeri üsleri de aktif ve açık bir şekilde faaliyet göstermeye devam etti.

Türkiye'nin hesaplamalarına göre Süleymaniye, Tahran'a daha yakın görünüyor. Ankara yönetiminin gözünde İran, PKK'nın Suriye ve Irak'ta kendisinin ve özellikle Suriye'deki müttefiklerinin çıkarlarına karşı faaliyet göstermesinin önünü açtı. Süleymaniye üzerindeki baskı ve Kandil Dağı bölgesinde geniş çaplı bir askeri operasyon tehdidi, öncelikle Türkiye'deki genel seçimlerle ve iktidar partisinin içeride- dışarıda Kürt meselesine son derece duyarlı olan milliyetçi hareketi kazanma eğilimiyle ilgilidir. Bu, aynı zamanda Ankara yönetiminin bölgedeki iki kanat arasında denge kurma çabalarının da bir parçasıdır. Çünkü İran ve Bağdat tarafından kuşatılan Erbil yönetimiyle Ankara yönetiminin ilişkileri istikrarlı ve iyinin ötesindedir. Dolayısıyla Ankara yönetimi, ABD'nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nde (IKBY) bir boşluk yaratması halinde bu boşluğu doldurmayı sadece Tahran'a bırakamaz. Bu nedenle Tahran'a yakın ve silahlı gruplarla müttefik olan Süleymaniye üzerindeki baskı, sınırlı da olsa IKBY’deki dengelerin yeniden kurulmasının bir parçası olacaktır.

Ankara'dan Bağdat'a giden bir Türk hükümeti heyeti, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önümüzdeki Nisan ayında Bağdat'a yapacağı ve öncesinde bu kez ABD'nin tepkisini çekebilecek geniş çaplı bir askeri harekât tehdidinde bulunacağı ziyarete hazırlık yapmak üzere yola çıktı. Türkiye, kendisini Irak üzerinden Körfez Arap ülkelerine ve oradan da Avrupa'ya bağlayan Kalkınma Yolu’nu güvence altına almak istiyor. Bu durum Ankara'nın, güvenlik ve çıkarlarını korumak için sahip olduğu kritik baskı kartlarına ilave olarak, su karşılığı petrol denkleminin ortaya çıkardığı Ankara, Bağdat ve Erbil arasındaki önemli ticari-ekonomik çıkarlarla bağlantılıdır.