Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Bir çocuk taşıyan kadın asker

2023 yılının Nisan ayında, Amerikan haber kanalı CNN, Suudi Arabistanlı kadın asker Emel el-Avfi'nin, Sudan'daki şiddetli iç savaştan kaçan annesiyle birlikte Cidde Limanına yeni ulaşmış bir çocuğu kucağında taşıdığı fotoğrafını yayınlamıştı. Kanal, fotoğrafa şu başlığı seçmişti: "Emniyet, güven ve şefkat: Suudi Arabistanlı bir kadın asker gönülleri fethediyor." Bu fotoğraf, doğudan batıya dünyayı dolaştı, birçok gazete ve sosyal paylaşım sitesinde yayınlandı ve tüm insanların birbirleri ile ilişkilerinde hakim olmasını arzu ettiği şefkat ve merhameti gösterdiği için milyonlarca okuyucunun sempatisini uyandırdı.

Düşünün ki bu sahneye bizzat tanık oldunuz, askerin bu hareketini iyi yoksa kötü olarak mı değerlendirirsiniz? Peki ya Hıristiyan, Budist, Hindu, pagan ya da ateist biri oradan geçerken bu sahneyi görse hoşlanır mıydı yoksa nefret mi ederdi?

Şimdi de tam aksi bir fotoğrafa bakalım. Düşünün ki bu çocuk bir yabancı, aç, ailesini kaybetmiş ve insanlar yanından geçip gidiyor, onunla ilgilenmiyor, halini sormuyor, tepkiniz ne olurdu? Başka dinden olanların veya dini olmayanların tepkisi nasıl olurdu? Sizce kayıp, aç çocuğun bu durumuna sevinirler miydi, yoksa üzülüp onu gören ama elini tutmayanları eleştirirler miydi?

Şunu da ekleyelim, asker Emel’in taşıdığı çocuğun dinini merak ettiniz mi? Herhangi bir gazetede fotoğrafı görenler bunu merak etti mi yoksa dini, ırkı, ülkesi ne olursa olsun bir insanın insan olarak hak ettiği muamelenin bir ifadesi olduğu için askerin bunu yapmasından mutlu mu oldular?

Peki ya diğer çocuk? Ona bir bardak su vermeden önce dinini sorar mısınız? Diğer dinlerin mensupları bunu sorar mı?

Geçen yazımızda tartıştığımız konunun basitliği netleşsin diye bu iki örneği seçtim. Geçen hafta herhangi bir şeriatin veya yasanın bir parçası olarak değil, insanların birbiriyle olan ilişkisinin bir parçası olarak iyilik yapmaktan bahsetmiştik.

Peki, neden bu konuyu konuşuyor ve üzerinde ısrarla duruyoruz. Bütün dinler iyilik yapmayı emretmiyor mu?

Gerçek şu ki dinler -genel olarak- her insana iyilik yapmayı emreder ve bunu imanın doğasında olan bir özellik olarak görür. Ancak bireylerin davranışlarını düzenleyen detaylara ve uygulamalara geldiğimizde tam tersi yasalar ile karşı karşıya kalırız. Zayıflara iyi davranmanın sonuçları hakkında çokça paylaşılan hikâyelerimiz ve Peygamberimizin bir köpeğe iyi davrandığı için cennete giren bir kadın ile açlıktan ölene kadar bir kediyi hapsettiği için cehenneme giren bir kadın hakkındaki hadisleri var. Bu, genel yönlendirme açısından geçerli, peki ya insanların günlük hayatlarında benimsedikleri fıkhi hükümler için de geçerli mi?

Buraya baktığınızda, fıkıh alimlerinin insanların geneline, farklı bir mezhep veya din mensubuna iyilik ve yardım etmeyi yasaklamayı emreden, bu kişiyi kâfir, bid'atçı veya inançsız olarak sınıflandıran görüşlerinin olduğunu göreceksiniz. Hatta aralarında farklı mezhep ve din mensuplarına selam vermemek, yemeklerini yememek, yüzlerine gülümsememek, yol vermemek, onlarla çalışmamak gerektiği gibi fetvalar veren de bulunuyor.

Bunun bir mezhep ile sınırlı olup diğer mezhepleri kapsamadığı düşünülmemeli. Zira bu ayrıntılara sahip görüşler ve daha fazlası tüm İslam mezheplerinde mevcut. Teori ve yönlendirme düzeyinde Hıristiyanlık, Yahudilik ve diğer dinlerde de buna çok benzer ve daha fazla görüş mevcut. Örneğin ünlü Fransız düşünür Montesquieu'nun (1689-1755) köleliği nasıl gerekçelendirdiğini ele alalım:

“Çok bilge bir Yaratıcının, tamamen kapkara bir bedene iyi bir ruh yerleştirmiş olduğunu akıl kabul edemez. Bu insanların insan olduğunu varsaymamız mümkün değildir, çünkü onların insan olduğunu varsayarsak, Hıristiyan olmadığımıza inanmaya başlarız.” Oysa Hz. İsa Mesih'in öğretilerinin tüm insanları Yaratıcının önünde kardeş gördüğünü biliyoruz.

İnsanların başkalarıyla tartışırken her zaman genel ilkelerden bahsettiklerini fark ediyorum. Ancak günlük uygulamalarda fıkıh alimlerinin fetvalarına güveniyorlar. Genel ilkelerin imanı ifade ettiğini ve Yaratıcıya atfedildiğini, fetvanın ise bir grubun-mezhebin kimliğini ifade ettiğini ve fakihlere veya imamlara atfedildiğini biliyoruz. Bu yüzden şunu söylüyorum; dinden ayrılmış genel iyilik, Yaratıcıya iman ile buluşurken, spesifik (ve bazen yasaklanmış) iyilik ise grubun-mezhebin kimliği ile buluşmaktadır.