Roy Mottahedeh'in ‘The Mantle of the Prophet: Religion and Politics in Iran’ (1986) (Peygamberin Hırkası: İran’da Din ve Politika) adlı kitabı, İranlı din adamı figürü, din adamının gücü, otoritesinin kökleri ve bunun İran'ın derin ruhuyla ilişkisi üzerine yapılmış en derin çalışma olarak kabul edilmektedir. Ancak 2002 yılında kitabın Arapça çevirisine önsözü kaleme aldığında, İran'ın devrimden sonra alacağı yöne ilişkin ilk çıkarımlarına oldukça şüpheyle yaklaşıyordu. Kitap, İran-Irak savaşının ortasında yazılmıştı. İran asıllı ve ABD doğumlu Mottahedeh, Humeyni İran'ının doğal müttefiklerinin komşu Araplar ve uluslararası alanda ABD’liler olacağına inanıyordu. Kitabın yayınlanmasından yaklaşık 20 yıl sonra Mottahedeh, İslami rejimin politikalarının, Rusya Federasyonu ile gerçek bir yakınlaşma olmaksızın, komşu Araplar ve ABD’lileri başlıca düşman haline getirdiğini gösteriyor. Mottahedeh'nin anlamadığı ve hakkında varsayımlarda bulunduğu bir başka mesele daha var: İran ve İsrail arasındaki düşmanca çatışmalar. Bunun nedeni İran'ın Filistin dosyasını tekeline almak istemesi mi, yoksa Filistin meselesinin çağdaş İslam meselelerinin ana başlığı ya da manşeti olması nedeniyle İran ve Araplar arasında İslam üzerine yaşanan çatışmanın bir parçası mı? Başka bir deyişle: İslami İran Soğuk Savaş sonrası yeni stratejik alanı nasıl anlıyor?
Kasım Süleymani'nin bir ABD saldırısında öldürülmesiyle dehşete düşen Mottahedeh, İsrail'in iki gün önce aralarında Muhammed Rıza Zahidi'nin de bulunduğu üst düzey Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanlarına yönelik suikastlarıyla da dehşete düştü. İranlıların çok gururlu olduğunu ve bu haysiyet yaralarını bir süre sonra bile unutmayacaklarını düşünüyordu. Bu nedenle son görüşmemizde aşırı karamsarlık gösterdi ve tüm bölgenin etkileneceği uzun vadeli bir çatışma öngördü!
2023'ün başından beri tartışıyoruz ya da diyalog halindeyiz. ABD-İran ilişkilerinin yanı sıra İran-Arap ilişkilerinin de geliştiğini görüyorum. Öte yandan, esir değişimine ve alıkonulan fonların bir kısmını elde etmesine rağmen İran, Lübnanlı ve Filistinli milisleri aracılığı ile İsrail’le savaşa doğru ilerliyor. Beyrut'ta Lübnanlı, Filistinli ve İranlı yetkililer bir araya geliyorlar ve arenaların birliği, çatışmanın tırmanması ve 7 Ekim 2023 ve sonrasındaki süreç hakkında konuşuyorlar. Mottahedeh diyor ki: “Ancak İsrail -ve arkasında ABD- inisiyatifi ele aldı ve tüm arenaların güçlerini söndürmek ya da en azından tehlike ve tehditleri gelecek yıllara ertelemek istiyor.” Ancak Mottahedeh ve ABD'deki diğer İranlılar halen şunu merak ediyor: Çatışma neden bu yöne gitti? Hangi taraf savaş için daha çok bastırıyor ve neden?!
ABD’liler de İranlılar da çatışmanın büyümesini istemediklerini söylüyorlar ama savaş sanki savaşanların iradesinden bağımsız mekanizmalara sahipmiş gibi hızla ilerliyor! Netanyahu ve aşırı sağcı hükümetinin, barışın kendi siyasi kaderleri üzerinde yaratacağı sonuçlardan korktukları için savaşı sürdürdüklerini söyleyenler var. Aksi takdirde ABD neden İsrail'e bu kadar çok sayıda gelişmiş uçak ve silah göndersin ki?
Savaşın nedenlerinden ya da gerekçelerinden birinin İran'ın Araplar ve İsrail arasındaki ilişkilerin gelişmesini engellemek istemesi olduğu söyleniyor. Mottahedeh, Arapların bir kez cepheden geri adım attığını, İran'la ilişkilerini geliştirdiğini ve şu anda ABD’lilerle ilişkilerinde yanlış bir şey olmadığını, hatta bundan zarar görmelerine rağmen Kızıldeniz ve Umman Denizi'ndeki Husi saldırılarını bastırmayı amaçlayan deniz savaşına katılmadıklarını düşünüyor. Dolayısıyla İranlıların ABD ve İsrail ile karşı karşıya geldiği iki doğrudan cephe var. İran, Kızıldeniz ve Suriye'de ABD ile; Gazze, Suriye ve Güney Lübnan'da İsrail ile karşı karşıya geliyor. İsrail, Şam'a yönelik son saldırısında, İran toprakları olarak kabul edilen bölgeyi vurdu. İranlılar karşılık vermekle tehdit ettiler ama şimdiye kadar bir şey yapmadılar.
Hem keskin hem de iç içe geçmiş bu sorular on yıllardır devam eden çatışmanın yönünü değiştirmedi. İran, Araplar ve İsrailliler tarafındaki hedefine karar verdi. İsrail'in ve ABD'nin buna vereceği yanıt nihayet gelişti!
Çatışmanın gelişiminde belirleyici bir unsur var mı? Hizbullah diyor ki; “Gazze'deki savaş durursa çatışma duracak.” Durumu yatıştırmaya çalışan ABD’liler ve Araplara gelince, onlar, uzun ateşkesin Filistin devletiyle ilgili düzenlemelerin devamına, İsraillilerin şimdiye kadar karşı çıktığı fikir ve uygulamalara bağlı olduğunu düşünüyorlar. Oslo'nun başarısız olduğuna ve barış sürecinde gerçek bir ortağın olmamasına işaret ediyorlar. Peki, savaş alternatiflerini düşünmeden önce, ABD'nin bir devlet fikrini empoze etme ve barış sürecini yaratma kabiliyeti hakkındaki gerçekler nelerdir? O halde, İsrail'i barışçıl bir ortağın varlığı ve ABD'nin İsrail'in güvenliğini savaş olmadan garanti altına alması konusuna güvenmeye ikna etmeye başlamak için Hamas'ı ortadan kaldırmak gerçekten mümkün olabilir mi?!
Nispeten yeni bir dosya var. Kuşkusuz bu dosya, çatışmaya dair gelişmelerde önemli bir rol oynayacak. İsrail'in zulmü nedeniyle Hamas'la dayanışma dalgasının yükselmesinin ardından Arap ılımlılığının zorluklarına ilişkin ince ve yüksek sesli konuşmalar geri döndü. Yükselen İsrail sağının aksine radikal İslam yeniden şekilleniyor. Radikal İslam, bu kez İran tarafından destekleniyor. Aldığı darbelerden sonra artık güvende değilken barış çağrısı yapmak ve haddini aşmak İran'ın işine gelmiyor. 2000 yılından sonra Hizbullah her zaman silahlarının caydırıcılıktaki öneminden bahsetti. 2006 yılında da bu kanıtlandı. Ancak iki cephedeki savaşın son haftaları caydırıcılığın sınırlı olduğunu gösterdi. Bu da İsrail'i sabotaj ve katliamlarına devam etme konusunda cesaretlendirdi. Böylesine patlayıcı bir durumun ortasında, halk arasında ılımlılık için geriye ne kaldı? Son gelişmelerden sonra İran'ın çatışmaları yatıştırmak ya da durdurmaktaki çıkarı ne?
Avrupalılar, özellikle de Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, ateşkesin ana paydaşları olarak Arapları görüyor. Araplar Filistin dosyasının onarılmasıyla, halk arasında radikalizmin büyümesini durdurmak ve belki de çatışmanın yönünü değiştirmekle ilgileniyorlar. Arapların İran ile ilişkileri düzeldi. ABD ile ilişkileri de artık iyi durumda. İsraillilerin izolasyondan kurtulmak için bölgede bir tarafa ihtiyacı var. Dolayısıyla İsrail, ABD ve İran çatışmanın içine çekildi. Geriye kalan tek şey, stratejik çıkarları tarafından yönlendirilmesi gereken Arap tarafıdır. Filistin ve Arap iş birliğine dayalı ortak güvenlik vaat eden bir çıkış yolu geliştirmek için tüm fikir ve girişimlerin üzerine inşa edilerek sağlanacak deniz güvenliği ve çevre ülkelerdeki istikrar da bu stratejik çıkarlar arasındadır.
Şu anda İran’ı ve iktidardaki mollaların ruhunu incelemeye dönmek faydalı olmayabilir. Ancak İsrailliler, güvende olmak için etraflarındaki herkesi öldürmek isteyen dehşete düşmüş bir azınlık gibi davranıyor. Arapların yirmi yıl ve daha uzun süredir çektiği acılar, çatışan çıkarların sınırlarından bir çıkışa yol açtı. Herkes için çok geç olmadan Araplar da bu sürece katılmalı.