2012 yılında Jamaika, uluslararası piyasalardan izole edilmiş, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) açık ihmaliyle karşı karşıya kalmış bir ülkeydi ve o dönemde devlet borcu GSYH’sinin yüzde 144'üne ulaşmıştı. O zamanlar "Karayiplerin Yunanistanı" olarak adlandırılmıştı. Yaklaşık 10 yıl sonra Jamaika borçlarını yarıdan biraz daha fazla bir orana, yüzde 70'e kadar indirmeyi başardı ki İzlanda ve İrlanda dışında başka hiçbir ülke benzer bir başarı kaydedemedi. Jamaika bunu hem de pandemi veya enflasyon ile mücadele, artan enerji fiyatları veya birçok ülkede yüksek devlet borcunu yaygın hale getiren diğer gerekçelerle hükümetlerin borçlarının katlandığı bir dönemde başarabildi. Peki, Jamaika borcunu nasıl yarıya indirebildi?
Jamaika'nın aldığı önlemlere bakmadan önce, borcunu azaltma işini zorlaştıran bazı özelliklerini bilmek önemli. Birincisi, bu ülkenin nüfusunun 3 milyonu geçmeyecek kadar az olması.İkincisi, devletin gelir kaynaklarının turizm ve alüminyum oksit ihracatında yoğunlaşması, üçüncüsü ise Jamaika’nın sel, kuraklık, deprem, kasırga ve toprak kayması gibi felaketlere karşı dünyanın en savunmasız üçüncü ülkesi olarak sınıflandırılması. Son olarak, esas olarak turizme bağımlı olması nedeniyle pandeminin ülke üzerinde çifte etkisi oldu.
Jamaika'nın bu başarısının iki temel nedeni var; birincisi, ülkenin 2010 yılında çıkardığı bir maliye kanunu ile oluşturduğu ve Maliye Bakanı'nı 2016 yılına kadar açıksız bir bütçe oluşturmakla yükümlü kılan, kamu sektörü maaşlarına GSYİH'nın yüzde 9'unu geçmeyecek bir oranda üst sınır getiren bir yol haritası. Ama bu yasa katı da değildi; aksine doğal afet veya ekonomik kriz gibi istisnalar gerektiren ve korona salgını sırasında yardımcı olan bir dizi senaryoyu da hesaba katıyordu. 2014 yılında bu çerçeveye, borcun GSYİH'ye oranını 2026 yılına kadar yüzde 60'a düşürmek için çok yıllı bir mali süreç belirleme de eklendi. Bu bağlamda IMF'nin Jamaika'nın 2024 yılı sonunda hedeflediği orana ulaşmasını beklediğini belirtmekte fayda var.
İkinci neden, ulusal hedeflere ulaşmak için siyasi şiddetin azaltılması amacıyla konsensüs oluşturmayı amaçlayan bir iş birliği olan Ulusal Ortaklık Konseyi'nin rolüdür. Konseye hükümet, parlamentodaki muhalefet ve sosyal ortaklar, mali reform dahil birçok alanda uzlaşmacı politikalara varmak amacıyla katıldılar. Ulusal Ortaklık Konseyi, Jamaikalıların uzun yıllar boyunca biriken ve kalkınmayı engelleyen devlet borçları yükünden kurtulmanın önemi konusundaki görüşünü pekiştirdi. Daha da önemlisi Konsey, bu girişimin sahibinin bizzat Jamaikalılar olduğunu ve ABD ya da IMF tarafından dayatılmadığını teyit etti.
Jamaika vakası, IMF Direktörü Kristalina Georgieva'nın diğer ülkelerde de uygulanabilirliğine ilişkin sorular yöneltmesine yol açtı. Geçen ay yayınlanan bir makalesinde şu öneride bulundu; ilk seçenek yani mali reform, diğer ülkelerde de uygulanabilir. Ancak ikinci seçenek ülkeden ülkeye farklılık gösterdiğinden ve Jamaika devletinin yapısına uygun olarak tasarlandığından hiçbir şekilde diğer ülkelerde uygulanmak için uygun değildir. Jamaika, mali reformunda, tarihlerle hedeflenen kamu borç oranlarının temsil ettiği basitleştirilmiş hedefler benimsedi. Maliye Bakanı, borç oranının bir orandan diğerine nasıl intikal ettiğini detaylandıran çok yıllı bir bütçe taslağı hazırlamakla görevlendirildi. Elbette bu planların hayata geçirilmesi, formüle edilmesi kadar kolay değildi.
Jamaika, bu on yılda sürdürülebilir borç azaltımının gerçek olduğunu ve uygulanabileceğini, açık ve şeffaf bir plana, kamu yararına olan bu hedefe ulaşmak için toplumun tüm kesimlerinin iş birliği yapmasına ihtiyaç olduğunu gösterdi. Ülke bu dönemde iki farklı hükümet tarafından yönetilse de hedefe ulaşma ısrarı değişmedi ve aynı yolda devam etti.