Hasan Ebu Talib
TT

Biden'ın uyarıları ve eksik etkinlik

Bölgemiz Ortadoğu’da dikkatler geçen pazar sabahı beş saat süren İran operasyonuna, ABD ve Batı destekli İsrail'in vereceği yanıta odaklanmış durumda. Tahran operasyonunu, savunma amaçlı ve İsrail'in 1 Nisan'da Şam'daki konsolosluğuna düzenlediği ve çok sayıda önde gelen İran Devrim Muhafızı liderinin öldürüldüğü saldırıya yanıt olarak tanımladı.

ABD ise operasyondan önce, yanıtının belirli sınırların dışına çıkıp bölge için cehennemin kapılarını açmaması için Tahran'a mesajlar içeren, keza İsrail’in güvenliğinin savunulması olarak tanımladığı şeye desteğini vurgulayan birkaç yol izledi.

İran saldırısından önce Washington'un hedefinin, İran'ın yanıtının sembolik nitelikte kalması ve İsrail'i, ABD’yi de feci sonuçlarının nasıl olacağını kimsenin bilmediği bölgesel bir çatışmaya dahil edebilecek daha güçlü bir yanıt vermeye itmemesi olduğu açıktı. ABD'nin, kendisini şımarık müttefiki İsrail'i korumaya “zorlayacak” müdahale konusundaki endişesi, Biden'ın şımarık müttefike karşı herhangi bir saldırı düzenlememesini, düzenleyecekse de belirli sınırlar dahilinde kalmasını talep ederek İran'a yaptığı uyarısını kısmen açıklıyor: Nitekim İran’ın saldırısı da tam olarak bu şekilde oldu.

İsrail savunmasının yanı sıra Amerikan, Fransız ve İngiliz hava kuvvetlerinin de engellediği İran saldırısı büyük bir hasara yol açmadı. Ancak Netanyahu ve aşırılık yanlısı müttefiklerinin öngörülemeyen sonuçlara yol açacak geniş çaplı bir yanıt verme gayretine girişmeleri ihtimali konusunda ABD hâlâ endişeli. Beyaz Saray, bir yandan şımarık müttefikini sakinleştirip gönlünü yapmaya yönelik bir ön adım olarak G7 tarafından desteklenen diplomatik bir yanıt vermek, diğer yandan işlerin rasyonel hesapların dışına çıkması halinde Tahran'ın Amerikan üslerine saldırı tehdidine karşı dikkatli olmakla daha fazla ilgileniyor gibi görünüyor. Washington'un ciddi olarak hazırlandığı şey de bu, yani üslerine yönelik saldırılar.

Ortadoğu'daki kaosun sonuçlarının ve İran ile müttefiklerine karşı genişletilmiş bir askeri operasyona zorla dahil olma olasılıklarının farkında olan ABD'nin tutumu, Gazze Şeridi'ne yönelik saldırganlığın sona ermesine yol açacak, İran ve müttefiklerinin müdahalelerini sınırlayacak iki devletli çözüm için siyasi ufuklar açacak gerçek bir baskı uygulamadan, hâlâ İsrail savaş hükümetinin davranışlarını kontrol etme süreciyle sınırlı. ABD'nin faaliyetleri İsrail'i sakinleştirmek ve gönlünü yapmak konusunda önemini korusa da durum, daha etkili bir Amerikan rolü için bir önkoşul olarak İsrail'deki aşırılık kontrol edilmediği sürece, bu faaliyetlerin etkinliğinin sınırlı kaldığını kanıtlıyor.

Sınırlı etkinliğin ikinci örneği, Biden'ın Çin'e, Güney Çin Denizi'nde Filipin’in çıkarlarına saldırmaması yönünde yaptığı uyarıda açıkça görülüyor. Başkan Biden'a göre böyle bir şey olursa Washington, 1951'de imzalanmış karşılıklı savunma anlaşmasını devreye sokmak zorunda kalacak. Bu, Washington'un yakın müttefiklerinden herhangi birine yönelik herhangi bir saldırıya yanıt vermekte gecikmeyeceğini vurgulama gayretini yansıtan bir uyarıydı. Söz konusu yakın müttefikler arasında Doğu Asya'da Filipinler’le Japonya, Güney Kore ve Avustralya gibi benzerlerinin yanı sıra Ortadoğu'da İsrail var. Her iki durumda da Washington'un bulunabileceği müdahalenin kapsamı konusunda bir dereceye kadar belirsizlik var. Zira Filipinler'i destekleme durumunda Çin ile olası bir çatışma, İsrail’i desteklemesi durumunda ise İran ve müttefikleriyle, Washington'un istemediği bir potansiyel çatışma söz konusu. Her iki durumda da Washington'un uzun vadeli hedefi, uluslararası sistem üzerindeki hakimiyetini ifade eden kendi kurallarına göre uluslararası sistemdeki liderliğini kanıtlamak. Potansiyel çatışmaların her ikisinin ya da herhangi birinin yaşanması halinde, bunun hem Amerikan çıkarları hem de küresel ekonomi açısından doğrudan sonuçları olacak.

Ortadoğu çatışması kontrol dışına çıkarsa ve Tel Aviv'de iktidardaki İsrail sağının temenni ettiği gibi ABD bu çatışmanın merkezinde yer alırsa, küresel petrol piyasasında ne olacağını veya Körfez'de, Arap Denizi'nde, Kızıldeniz'de deniz ulaşım altyapısının göreceği zararın ya da bunun tüm dünyaya olumsuz ekonomik ve ticari yansımalarının boyutunu kimse garanti edemez. Ne kadar hayali de olsa herhangi bir analizin, çizilen çok bağlamlı senaryoların en muğlak tarafı olan, bölgenin bütününde güç dengelerinde yaşanacak olası değişimden ise bahsetmiyoruz bile. Gerçekleşmesi halinde İsrail saldırganlığının eşlik edeceği Amerikan müdahalesinin boyutunun karşısında, İran'ın müttefiklerinin müdahalelerinin eşlik ettiği sert ve olası yanıt unsuru duruyor. Nitekim BM Güvenlik Konseyi'ne gönderilen bir mesaj ile de bu resmi olarak teyit edildi. Her iki tarafta da bölge büyük patlamalara sahne olacak.

Çin'e karşı herhangi bir potansiyel Filipin-Amerikan çatışması da çok tehlikeli yansımalar içeriyor. Tehlikeli yansımaların boyutunun, bunların bölgesel ve küresel düzeyde ne kadar yayılacağının sahadaki fiili çatışmanın boyutuna bağlı olduğu doğru. Ama büyüklüğü ne olursa olsun, ABD’nin katıldığı askeri bir sürtüşmenin sadece yaşanması dahi, Güney Çin Denizi'nin tamamında küresel ticaretin seyrine doğrudan etkilere yol açacaktır. Zira küresel ticaretin 3 trilyon dolarlık kısmı buradan geçiyor, dolayısıyla herhangi bir askeri sürtüşme, tedarik zincirlerini uzun bir süre tamamen yerle bir edebilir. Çin'in ihracatını engelleyebilir ve Tayvan'daki endüstrileri, özellikle de bu önemli emtiaya yönelik küresel ihtiyacın yaklaşık yüzde 70'ini karşılayan elektronik çip endüstrisini sekteye uğratabilir. Güney Çin Denizi ülkeleri ile ASEAN örgütü (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) arasındaki tüm etkileşimleri kapsayabilir. Sonuç olarak, istikrarın ve barışın uzun süre kaybedileceği yeni bir ittifak haritası ortaya çıkacak.

Bu kompleks çıkarımlardan bazıları, Başkan Biden'ın uyarılarını ve özellikle de Çin’e yönelik ikazlarını şekillendiren stratejik zihniyette gizli olabilir. Başkan Biden’ın uyarıları, Japonya Başbakanı ve Filipin Başbakanı ile yaptığı üçlü toplantıdan önce geldi. Toplantıdan sonra, Washington'un bu iki müttefiki savunma taahhüdüne ilişkin güvencelerin verildiği, onlarla savunma ortaklıklarının geliştirileceği ve Güney Çin Denizi'nde Filipinler'in münhasır ekonomik bölgesinde ortak tatbikatların yapılacağı duyuruldu. ABD'nin Çin'e yönelik bir adımı daha vardı; o da Amerikan hamlelerinin önceki taahhütlere dayanan ve başka hiçbir tarafı hedef almayan savunmacı bir doğaya sahip olduğunu vurgulamak için Pekin ile temasa geçmekti.

Çin'in Washington'un kendisini stratejik olarak çevrelemekten, hatta Rusya’yı Ukrayna’da yorma ve tüketme savaşının bir başka versiyonu ile kendisini gücünü tüketecek bir savaşa sürüklemekten vazgeçmediğine dair kesin kanaatinin gölgesinde, mantıklı hiç kimse böyle bir Amerikan mesajının Çin'i, kendi özel mülkü olarak gördüğü Güney Çin Denizi'ndeki politikasından vazgeçmeye ikna etmesini bekleyemez.