Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

İki yasak zafer arasında Gazze

Dünyanın beklemediği ve hesaba katmadığı en büyük sürpriz, Gazze'deki savaşın ne zaman sona ereceğine dair herhangi bir gösterge olmadan aylarca devam etmesiydi. Doğrudan tarafları olan İsrail ve Hamas bile, Hamas'ın Gazze'de iktidarı ele geçirmesinden bu yana aralarında meydana gelen savaşlardan biri gibi kendisine sadece periyodik bir savaş olarak hazırlanmışlardı.

Hamas hareketi Aksa Tufanı saldırısının şaşırtıcı ve akıl almaz sonuçlarını beklemiyordu, İsrail de Gazze'ye yönelik savaşının uzun sürmesini ve karşılaştığı inatçı direniş nedeniyle uğradığı kayıplara yol açmasını beklemiyordu. Her iki tarafta da olanları öngöremediği için, her ikisi de başlangıçta kendisine maksimum düzeyde hedefler belirledi.

Kendi açısından Hamas başarılı bir operasyon olan Aksa Tufanı'nı kaçınılmaz zafere giden stratejik bir dönüm noktası olarak sundu.

İsrail, temellerini sarsan depremi, devasa askeri cephaneliğini cezalandırıcı bir misilleme operasyonunda kullanarak, birkaç gün içinde Gazze'deki bina ve tesislerin büyük bir bölümünü yok etme kabiliyetine sahip olduğunu gösteren önceki örneklere dayanarak başa çıkabileceği bir "ihmal ve gaflet anı" olarak gördü. Bu sefer saldırısının dozunu artırmasının meseleyi hızlı bir şekilde çözeceğini tahmin etti. Bu durum Netanyahu'yu her zaman “mutlak zafer” olarak tanımladığı yüksek çıtalı hedefler belirlemeye yöneltti.

Savaşın ilk günlerinden günümüze kadar olan seyri, önceden hesaplanmayan gelişmeler üretti; örneğin bölge, NATO üyesi 3 Avrupa ülkesini kendisini engelleme bahanesi ile müdahil olmaya zorlayan bölgesel bir savaşın eşiğine geldi. Burada söz konusu ülkelerin İran’ın İsrail'e gönderdiği insansız hava araçları ve füzeleri engelleyip düşürmesini kastediyoruz. Bir diğer beklenmedik gelişme, ABD ve Batı tarafından korunan İbrani devletinin Uluslararası Adalet Divanı huzuruna çıkması ve aynı zamanda ABD’nin, Güvenlik Konseyi savaşlarını müttefiklerinin desteği olmadan yürütmek ve bu nedenle de 4 kez “veto” hakkını kullanmak zorunda kalmasıydı.

Aynı şekilde savaş ve özellikle İsrail zulmünün sahneleri dünyada her eve ulaştı ve bu da, tarihte ilk kez İsrail’e karşı küresel halk ayaklanmalarına yol açtı. Bu konudaki en son gelişme ABD'deki öğrenci gösterileri oldu.

Bütün bunlar ki dedikleri gibi bunlar sadece buzdağının görünen kısmı, Netanyahu'nun kendi tanımlarına ve koşullarına göre mutlak zaferini imkânsız hale getirdi, çünkü bunun uluslararası alanda yasak bir zafer olduğu açıkça görüldü. Yasak olmasının nedeni, sahibinin kendisine ve savaşına yönelik kapsamlı kınama selinde boğulması, dolayısıyla Gazze’yi bütünüyle işgal etmesinin ve çok zor olsa da rehineleri kurtarmasının bile artık mutlak ve hatta göreceli bir zaferi temsil etmemesidir. Ne var ki bu savaşın ortaya çıkardığı ve Netanyahu için en büyük meydan okumayı temsil eden husus, Ortadoğu'daki çatışmanın ve bunun bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrara yönelik tehlikeli alevlerinin ancak bir Filistin devletinin kurulmasıyla sona erdirilebileceği konusunda tüm dünyanın bir fikir birliğine varmasıdır.

Bu nedenle, Gazze'de ve İsrail askeri makinesinin ulaştığı diğer yerlerde meydana gelen ölüm ve yıkım alanlarıyla değil, stratejik sonuçlar ile ölçüldüğünde, keskin nesnel, gözlemsel ve maddi kanıtlarla mutlak zafer artık neredeyse imkânsızdır.

Nasıl ki mutlak zafer artık mümkün değilse, Hamas'ın vaat ettiği kaçınılmaz zafer de bölgesel ve uluslararası düzeyde yasaktır. Direniş anlatısında İsrail'i Gazze, Batı Şeria ve Kudüs'e yönelik emellerinden caydırmakla yetinmeyip, güçlü darbeler altında çökmesi ve içten parçalanması kaçınılmaz olduğu için ona karşı zafere dönüşen "gerçek vaat" perspektifinden bakıldığında da, kaçınılmaz zafer yasaktır. Bu zafer artık sadece yasak değil, onun hakkında konuşmaya devam etmek de mümkün değil, çünkü onun hakkındaki konuşmalar artık İsrail'i tanımanın koşulları ve şekli hakkındaki konuşmalara geçiş yaptı.

Gerçek şu ki, sahadaki gelişmelerin yanı sıra bölgesel ve uluslararası gelişmeler, iki devletli çözüme doğru yeniden ilerlemeyi amaçlayan çözüm olanaklarını keşfetmeye yönelik yeni bir girişim yönünde ilerliyor. Filistin devletinin kuruluş mekanizmalarını belirleyen ikna edici gelişmelere tanık olamayabiliriz, keza ABD ve İsrail’deki seçim dönemleri bu ivmeyi zayıflatacak ölçüde olumsuz etkiler yaratabilir. Ancak kesin olan şu ki, bir tarafta mutlak zafer, diğer tarafta da kaçınılmaz zafer vaat edenlerin önerileri artık geride kalmıştır. Gelgelelim yeni bir çözüm girişimine yönelmek, tüm Filistinliler dahil tüm dünyanın tercihi olsa bile bunun başarılı olacağının kesinlikle garantisi yok.

Hareketli kumları ve beklenmedik sürprizleri ile Ortadoğu bu durumdadır. Dünyanın ikiz coğrafyaları Avrupa ve Ortadoğu'da eş zamanlı iki büyük savaşa girmiş dünyanın durumu da budur.

Açıklanan seçenekler açısından tablo net ama uzlaşılar açısından durum böyle değil.