Hazım Sağıye
TT

Beyaz adam hakkında!

Bugün akılları yutan bir yangın, İsrail'in Gazze topraklarında tutuşturduğu ve sakinlerinin yaşam gereksinimlerini yakıp yıkan diğer yangınla yarışarak, gelişip büyüyor. Bu yangın, mevcut savaştan yıllar önce başladı, ancak felaketler her zaman felaketlerden beslendiği için amacını bu savaşta buldu.

Kastettiğimiz yangının başlıklarından biri de beyaz adamdır.

Gerçek şu ki, grupları ve halkları renklerine göre tanımlamanın, toplum tarafından aşağılanmayan ve modernleşmeyle evcilleştirilmeyen doğayla bir bağlantısı vardır. Bu bize Tarzan’ın dünyasını hatırlatıyor ve aynı zamanda bizi çocukları eğlendirecek bir tekerleme uydurmaya teşvik ediyor: Beyaz adam kırmızı adama karşı soykırım işledi, siyah adamı ezdi ve sarı adamı kuşattı… Tekerleme bu şekilde devam edebilir.

Bu, bazı Lübnanlı medya kuruluşlarının Suriyeli, Filistinli, Amerikalı, Fransız ve İranlı ifadelerini kullanarak milyonları tek bir kişide, ülkenin yöneticisinde veya liderinde  toplama yöntemine benziyor.

Burada ne kişiliği, ne çabası, ne de düşüncesi ile bir birey yoktur, bunların hepsi kendi renginin veya sahibinin sıkı sıkıya bağlı olduğu bir kimliğin önünde aşağılanarak eğilirler.

Beyaz adama gelince, her zaman kötü olan çok kötü bir adam olduğu için hayatında, zorla elde ettiği, yağma ve kibirle biriktirdiği kazanım ve ayrıcalıkları elde etmek dışında bir şeye tanık olmamıştır.

Bu anlatıya göre, beyaz adam, tarihi boyunca Sanayi Devrimi dönemini dolduran ya da  totaliter rejimlerin, savaşlarının, Sovyet Gulagı’nın, Nazi fırınlarının neden oldukları gibi acılar yaşamamıştır. Hırsızlık ve zorbalık dışında hiçbir şey inşa etmemiştir; ne okul, ne üniversite, ne hastane, ne köprü, ne su kanalı inşa etmemiş, ilaç üretmemiş, sinemayı icat etmemiş, uçak ya da gemi inşa etmemiş, insanlara yararlı herhangi bir teknoloji geliştirmemiştir.

Beyaz adamın Gazze savaşında değerlere aykırı davranacak ve ilkelere ihanet edecek şekilde İsrail'in yanında yer aldığı doğru. Ancak bu sözün kendisi, beyaz adamın, değer ve ilkelere sahip olduğunu ispatlıyor. Oysa ilke ve değerlerin esasen gündemde olmadığı Rusya, Çin veya diğerleri gibi ülkeleri bunlara ihanet etmekle suçlamak zordur. Daha da önemlisi, Batı'nın ne Gazze'deki iğrenç tutumu ne de başka herhangi bir iğrenç siyasi tutumu, ciddiyetine rağmen, gerçeklikte ve tarihteki diğer tüm kanıtları özetleyen mutlak bir kanıt olmak için yeterli değildir.

Her ne kadar bazı insanlar bu renkle tanımlama dilini sola atfetmeye çalışsalar da, kendisi oldukça özcü ve sağcıdır. Gerçek şu ki, solun gerilemesi ve ardından enternasyonalizm çağrısının gerilemesi, solun genellikle renk ve cinsiyet çelişkilerini bizzat renk ve cinsiyetin ötesine geçen toplumsal nedenlere atfetmesine karşı çıkan bu kimliksel kötüleşmenin sebepleri arasındaydı. Aynı şekilde Avrupa'daki sol partilerde görülen kimlik çatışması, beyaz emek sektörlerinin sağ partilere kaymasına katkıda bulundu.

Şimdi de beyaz adama karşı savaş çığlığı, sahiplerinin Arapları, Müslümanları, Afrikalıları veya Latinleri kitleleştirmeyi amaçlayan çığlıkların yeniden atılmasına yol açtı.  Bunun itici gücü olan felsefe her zaman şu olmuştu; dünyanın koşulları değişmez, onu ilk anından son anına kadar tanımlayacak olursak, dünyanın beyazlar ve beyaz olmayanlar arasında açık bir savaş alanı olduğunu söyleriz. Bu, özellikle renklerin değiştirilmesi zor olduğundan durdurulamayan veya değiştirilemeyen bir savaştır.

Ancak bu ırkçı terimi sadece tartışma amacıyla kullanıyor olsak da şunu sorabiliriz: Peki ya Afganistan ve diğer birçok ülkede kadınların göğsüne çökmüş, aynı zamanda iç savaşları ateşleyen ve alevlendiren, insanları yerinden eden ve etmeye devam eden, etnik ve dini azınlıklara zulmeden ve zulmetmeye devam eden, en önemli özellikleri hapishaneler ve işkence olan kölelere yakışmayan rejimler kuran, bağımsızlık ve ulusal kurtuluş fikirlerini her türlü olumlu içerikten arındıran “esmer adama” ne demeli?

Durum şu ki, beyaz adama yönelik kınamalara, atalarımızın tarihleri boyunca bir yerleri işgal ettiklerinde, fethettiklerinde yaptıklarına ve geniş ölçekli bir köle ticareti yürüttüklerine dikkat çeken bu tür bir özeleştiri eşlik etseydi daha ciddiye alınırlardı. Renkler dilinin tüm bunlardan yoksun olması ise, beyaz adamın tarihteki tek aktif özne olduğu, biz de dahil olmak üzere diğerlerinin kuklalar ve sanat eserleri olduğu şeklindeki yanıltıcı da olsa tehlikeli bir kabulü akla getirebilir. Bu sayede “Avrupa merkezciliğin” ateşli eleştirmenleri yalnızca Avrupa tarihinin tek önemli ve etkili tarih olduğunu deklare etmiş oluyorlar.

Nüfusun büyük bir kesiminin kalplerinde ve davranışlarında hâlâ mevcutken ve devam ederken, beyaz, esmer veya sarı olsun ırkçılığın zalimce ve son derece adaletsiz, tarihinin son derece korkunç  olduğu söylendiğinde yeni bir şey söylenmiş olmuyor. Rengin sunduğu ayrıcalıklara gelince, bunlar hâlâ sınıf farklılıklarının, yer yer görülen tecrit ve ayrımcılık eylemlerinin kaynağıdır. Kanıtlanması zor olmayan kişisel önyargılardan bahsetmeye ise gerek bile yok. Özellikle ABD, Ku Klux Klan öncesinden George Floyd'un korkunç bir şekilde öldürülmesine kadar ten rengine dayalı ırkçılığın sahnelerinden biri olmuştur. Ancak ırkçılık yalnızca "beyaz adamın" ülkelerinde tartışılıyor ve onunla mücadele için yasalar çıkarılıyor. Burada göç ve iltica politikaları geniş çapta benimseniyor, kültürel ve etnik açıdan çoğulcu toplumlar inşa etmeye yönelik projeler ortaya atılıyor. Yalnızca orada tarih aşağı yukarı hareket ediyor. ABD'de altmışlı yıllarda sivil haklar hareketinin ortaya çıkışı, sonra siyah bir orta sınıfın doğuşu ya da devlet ve toplumun sosyal piramidinin tepesinde beyaz olmayan isimlerin görülmesi gibi dönüşümler orada meydana geliyor.

Belki daha ilerici sosyal politikalar böyle bir eğilimi hızlandırabilir, aksaklıkları ve bocalamaları azaltabilir. Ama böyle bir iş çeyrek saatte tamamlanamayacağı gibi, yolu da dönemeçlerin olmadığı, dümdüz uzanan geniş otoyollar gibi düzgün ve yukarı doğru değildir.

Her halükarda, tersine çevrilmiş ırkçılık da  ırkçılıktır. Irkçı söylemlerin mağdurlar tarafından dillendirildiğinde ırkçılığını kaybettiği inancına gelince, bu, mağdurun ırkçı söylemleri dillendirmesinin bile bu söylemleri yıkayıp temizleyebileceğini varsaymak kadar kötüdür.