Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ciddi bir şekilde kopmuş ilişkileri yavaş da olsa kademeli olarak yeniden gözden geçirmesi, Arapları da rahatlatmaya başladı. Erdoğan’ın ülkesine bölgede Osmanlı Devleti ile ilişkilendirilen statüsünü geri kazandıracak temel bir rol kazandırmak arzusunun ve biraz kibrin eşlik ettiği yakın dönem, Arap ülkeleri ile ilişkilerini bozmuştu. Türkiye Cumhurbaşkanı bu emelleri için siyasi ve mezhepçi kartlar kullanmıştı. Ama sonra zamanın çarkları döndü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arzu ettiği rol için ektiklerini biçemedi. Bunun ışığında, kademeli bir gözden geçirme süreci başladı ve zaman zaman düzenledikleri konferansların yanı sıra, medya araçları ve uydu kanalları olan Mısırlı Müslüman Kardeşler liderleri, artık Ankara ve İstanbul'da dört yıldızlı misafirler olarak ağırlanmamaya başladı. Bu adımı, ev sahibi Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad'ın da eşlik ettiği Doha'da Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile Erdoğan arasında yapılan görüşme izledi. Bu görüşme Cumhurbaşkanları Sisi ve Erdoğan'ın karşılıklı ziyaretlerde bulunarak istikrarlı bir ilişki sayfası yazmaya başladıkları ikinci adımın takip ettiği ilk adım oldu.
Şimdi de Türkiye ile Suriye arasında atılması ümit edilen benzer bir adım ile karşı karşıya bulunuyoruz. Öyle görünüyor ki, Cumhurbaşkanları Erdoğan ve Beşşar Esed, ilişkilerde yıllardır süren kopukluğun karanlığını, artık aydınlatmak gerektiğine ikna olmuş durumdalar. Bahsi geçen karanlık döneme zaman zaman ateşli ve bazıları kaderi ve komşuluğu hesaba katma zorunluluğunun ötesine geçen açıklamalar eşlik etmişti. Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 13 yıl önce (16 Eylül 2011 Cuma) Libya'nın başkentine yaptığı ziyarette kalabalığa söylediği "Suriye halkına zulmedenler ayakta kalamazlar" sözünü hatırlatabiliriz. Türkiye-Suriye ilişkileri istikrar ve güven düzeyine ulaştığında ve Erdoğan Türkiye’sinin temel rol oynama arzusu gerilediğinde, bölgedeki mevcut denklem bugünkü kriz durumuna bir daha dönmeyecek ve kimi zaman kapıldığı daha büyük ve kötü şeylerin yaşanması korkusundan kurtulacaktır. Burada daha kötüsüyle, Türkiye'nin Libya'daki siyasi-askeri rolünü karakterize eden müdahalelerin gelişerek, daha önce Suriye'nin Lübnan'da oynadığına benzer bir role dönüşmesini kastediyoruz. Dahası Erdoğan'ın Suriye ile ilişkileri yeniden gözden geçirme girişimi sonuç vermezse, Suriye'nin Türkiye ile durumunun, Lübnan'ın 1970'lerin ikinci yarısında Suriye ile yaşadığı durumu yıllardır yaşayan Libya'nın durumuyla aynı olabileceğini de kastediyoruz.
Yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile birlikte çoğu Arap ülkesiyle ilişkilerinde son derece ciddi bir kriz oluşturan tutumlarını kademeli olarak yeniden gözden geçirmeye başlaması umut edilen İran rolü de aynı derecede önemlidir. İran rejiminin atması umut edilen adımlar arasında Arap kollarının, istikrar yolunda diplomatik normalleşmenin ve diplomatik ziyaretlerin niteliksel bir adım oluşturduğu ilişkinin özüne zarar verecek nitelikte adımlar atmaması ve açıklamalarda bulunmaması da var. Burada tam olarak bilhassa Suudi Arabistan Krallığı’nın Vizyon 2030’un Arap, bölgesel ve uluslararası düzeyde tamamlanmaya doğru ilerlemesi için başlattığı sürecin sonunda, İran ve ardından Suriye ile ilişkilerin gidişatını düzeltmesine işaret etmek istiyoruz. İstikrarı artıran bu düzeltme, ilkesel olmak yerine akıllı ve zeki görünmeye çalışmamayı gerektirir. Yani İran’ın Yemenli, Iraklı, Lübnanlı veya Gazze’deki Hamas ve İslami Cihat kolları Arap ülkelerine karşı saldırgan açıklamalar yaptıklarında, İran’ın bu açıklamaları İranlı bir yetkilinin yapmadığını söyleyerek akıllılık yapmaması gerekiyor.
Sonuç olarak bölge, birçok yörüngesinde kaygılarla boğuşuyor ve uluslararası gelişmelerin gölgesinde, otorite ve karar alma yetkisine sahip kişilerin artık korkuyu, şüpheyi ve müdahaleyi ortadan kaldıracak ilgi ve dikkatlerine ihtiyacı var. Yani her otorite sahibi, dikkatini ve ilgisini sadece yönetim dizginlerini elinde tuttuğu oluşuma ve güvence arayan halkına yöneltmeli. İnsan iyi şeyler düşünürse iyi şeyler olur. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıllar sonra da olsa Mısır'a yönelik attığı iyi niyetli adımların ardından Suriye'ye doğru kademeli olarak benzer iyi niyetli adımlar atarken, onun uzun süreli müdahalelerle değil, iyi niyet ve doğru görüşlerle desteklenmesi gereken Libya'ya yönelik adımlarını da sabırsızlıkla bekliyoruz. Bunun çok uzamamasını umuyoruz. Öte yandan İran Cumhurbaşkanı’nın da Husi, Lübnanlı, Iraklı ve Gazzeli kollarının İran'ın gölgesi olarak kalmaması, sembollerinin ilişkilerde halklara zarar veren yangınları tetikleyen açıklamalar yapmaması için atması gereken adımlar var. Düzeltmek isteyenler hiçbir zaman kaybetmezler.