Dünkü makale sanki Amerikan toplumu insanlığın tek şiddet yanlısı toplumuymuş gibi bir izlenim yarattı. Peki ya Sibirya'sıyla Rus toplumu, Kültür Devrimi'yle Çin toplumu, katliamlar silsilesiyle Hint toplumu, sürekli savaş takıntısıyla Alman toplumu... Lübnan, Cezayir, Irak, Myanmar ve diğer ülkelerdeki korkunç cinayetler?
Ancak yönlendirilen kitleler başka bir şeydir, şiddetin evanjelistleri ve kışkırtıcıları başka bir şey. Salı sabahı Bernie Sanders, New York Times'da yayınlanan bir köşe yazısında, yaşlanmasına rağmen Joe Biden'a oy vereceğini, çünkü rakibinin eksikliklerinin ABD için tehlikeli olduğunu açıkladı: Demagoji, patolojik yalanlar, şiddet ve iç savaş tehditleri. Biden'ın destekçileri Trump'ın pervasızlığıyla baş başa kaldılar ama adam nakavtla kazandı... Bildiği tek dil: Rakibi ringe düşene kadar boks yapmak ve bu noktada zafer kazanmış bir el ile kalabalığa bakarak kendisiyle birlikte tezahürat yapmalarını istemek.
Sanders'ın okuması, artık var olmayan ve kabul görmeyen değerlerin bir hatırlatıcısıdır. Seçimi bunlara dayanarak kaybetti, çünkü insanlar çalkantılı zamanlarda değerlere önem vermiyor. Bir aday ne kadar ahlaklı olursa, o kadar zayıf ve cansız görünür. Ünlü Fransız psikolog Le Bon'un dediği gibi, kitleler gürültüyü ve gücü takip eder... Yıkımı alkışlar, toz ve moloz kokusuyla sarhoş olurlar.
Hiroşima'ya atom bombası atıldıktan sonra Amerikalılar, Tokyo'daki Japonların doğan güneşin tanrısı imparatoru aramaya çıktıklarını gördüler ve ondan teslim olmasını istediklerini düşündüler. Aslında onun, Japonya'yı öldürmeye devam etmesini istiyorlardı.
Bernie Sanders'ı kim dinleyecek? Cevap: Aday adayı olduğu dönemde onu dinleyen azınlık. Amerikan siyaset dilinde ‘senatörlerin dekanı’ olarak bilinen Sanders gibilere ‘topal ördek’ denir. Yani herhangi bir yarışta işe yaramazlar.
Bay Sanders ve destekçisi Bay Biden topal ördektir. Trump ise bir girişimden önce, sonra ve diğer girişim arasında öten bir horoz...