Çinli askeri lider ve filozof Sun Tzu: “Akıllı kişi savaştan kaçınandır” der. Çünkü savaş bilinmeyen ve tehlikeli sonuçlar içerir. Savaşta zafer genellikle daha büyük bir savaşın tohumudur, çünkü ne mağlup olanlar ne de onlarla müttefik olanlar yenilgiyi kabul etmeyecektir. Başkan Putin'in sözde kısa bir özel operasyon olarak tanımladığı Rusya-Ukrayna savaşı, bir savaşa ve daha büyük çıkarların savaşı için açık bir arenaya dönüştü. Devletler adet olduğu üzere, bir tarafın diğerine ağır basmasını sağlamak için savaşa girerler veya iki taraftan birine katılmadan savaştan çıkar sağlarlar. Hindistan Başbakanı Modi'nin Ukrayna ziyareti ile gerçekleştirmek istediği şey de tam olarak buydu; hem Rusların hem de Ukraynalıların dostu olmak. Ancak siyasette hareket özgürlüğünü tarafların büyüklüğü belirler ve Hindistan, büyük bir ekonomiye sahip, gelişmekte olan bir ülke. Dolayısıyla bir tarafa az da olsa meyletmesi, Ukrayna ve Rusya sınırlarını aşan çatışmalarda diğer tarafların tercihini etkileyecektir. Tarafsızlık mantığı her zaman mümkün değildir ve dengelere oynamak risklidir. Hindistan Başbakanı Rusya Devlet Başkanı Putin'i ziyaret ettiğinde onu kucakladı ve gerçek bir dost olarak tanımladı. Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi çağrısında bulunan İsviçre Konferansı bildirisini imzalamayı reddetti. Ülkesinde düzenlenen G20 zirvesinde Rusya'yı kınamayı reddetti ve son zamanlarda Çin'i aşan miktarlarda Rusya'dan petrol almaya devam etti. Bu tutumuyla Modi, ABD'nin tutumunu hesaba katmadan dış politikasının iki ilkeye dayandığını gösterdi; stratejik bağımsızlık ve çoklu ittifak. Ancak stratejik bağımsızlık, sahibine fayda sağladığı kadar başkaları için de kayıplara yol açar ve onlara göre zararlı bir taraflılığa dönüşür. Nitekim ABD'nin Hindistan Büyükelçisi Eric Greste'yi, Hindistan'ın ABD ile ilişkisinin güçlü, derin temellere sahip olduğunu ancak yeterince derin olmadığını söylemeye iten şey de buydu. Büyükelçi “Stratejik bağımsızlık diye bir şey yoktur” diye ekledi ve ABD ile ilişkinin kesin olmadığı, “güvenilen dostların ihtiyaç anında birlikte çalıştığı” sonucuna vardı. Dünyanın en büyük gücünün bu açıklaması, dengelere oynayabileceklerini hayal edenlerin gözlerindeki perdeyi kaldırıyor, çünkü dönüm noktalarında bir duruşunuzun olması gerekir, yoksa iki taraf için de düşmanına gösterdiğiniz hoşgörü sizi onun dostu yapmaz.
Hindistan Başbakanı, başının ABD ile dertte olduğunu anlayınca Ukrayna ziyaretiyle hem Amerikalılara hem Ruslara bir mesaj göndererek hasarı mümkün olduğu kadar azaltılmaya karar verdi. İlk olarak Başkan Putin'e ve yine stratejik bağımsızlık kavramından yola çıkan “Son nefese kadar sizin müttefikiniz değilim” mesajını verdi. Bunun için Ukrayna'dan onun toprak bütünlüğünü desteklediğini açıkladı. Bu ise Putin'in doğu ve güney Ukrayna'dan toprak ilhak etme kararını açıkça reddettiği anlamına geliyor. İkinci mesaj, Amerikalılaraydı ve ben düşündüğünüz gibi değilim şeklindeydi. ABD’yi memnun etmeye yönelik bu gayret, öncelikle Rusya'nın Ukrayna savaşında tökezlediğinin farkına varmasından kaynaklanıyor. İkinci sebep, Rusya’nın Hindistan'ın düşmanı Çin ile yakınlaşması ve yine Hindistan'ın düşmanı Pakistan ile flört etmesi. Üçüncüsü, Hindistan'ın Batı ile çıkarlarının genişlemesi ve artması, ABD'den silah alımlarının 2008'de sıfır iken şimdi 25 milyar dolara ulaşması. Modi ayrıca ülkesinin ABD ile güvenlik ve ekonomik çıkarlarının daha büyük olduğunun farkında ve bu nedenle Çin'i kuşatan Amerikan QUAD Anlaşmasına, Hindistan'ı Körfez bölgesi üzerinden Avrupa'ya bağlayan ve Çin İpek Yolu ile rekabet eden deniz ticaret hattına katıldı. Hindistan, Çin'den çekilen Amerikan şirketleri için alternatif olmak istiyor. Modi, basit bir hesapla Putin'den biraz uzaklaşabileceğini ve bunun Rusya’da kendisine yönelik yansımaları olmayacağını düşünüyor. Çünkü Rusya-Hindistan ilişkilerinin tarihi olduğunu, Rusya'nın seçeneklerinin sınırlı olduğunu, petrolü kendisine indirimli fiyatlarla satmak zorunda olduğunu, Hindistan ile ticari ilişkiye Hindistan’ın Rusya ile ticari ilişkiye duyduğundan daha fazla ihtiyaç duyduğunu biliyor. En önemlisi Modi, Putin'in Çin'e bağımlı hale gelmemek için kendisine ihtiyacı olduğunu biliyor. Kaldı ki Putin kendisini Çin sepetinde bulmak için NATO’ya karşı savaşmıyor.
Bu düşünceyle Hindistan Başbakanı Modi ziyaretiyle üç hedefe ulaşmak istedi; birincisi, kendisini bir barış yapıcı olarak göstermek, ikincisi ABD'ye güvenilir bir dost olduğunu göstermek. Üçüncüsü, Başkan Putin'e barışın bazı taleplerini düşük maliyetle karşılayabileceğini, alternatifinin ise üçüncü yılına giren savaş bitmediği sürece uzun vadeli bir yıpratma savaşı olduğunu söylemek. Her ne kadar Putin'in inatçı bir adam olduğunu ve onun inisiyatifini kabul etmeyeceğini bilse de, Modi, Ukrayna'ya yaptığı ziyareti, onun toprak bütünlüğünü destekleyen tutumlarını ve insani yardımlarını Rusya’nın dostluğunu kaybetmeden ABD ile gerginliği yatıştırmak için bir fırsat olarak gördü. Ama soru şu; bunu gerçekten yapabilecek mi?!
Ölümcül savaşlarda büyük güçler orta çözümleri kabul etmezler ve ya bizimlesin ya da bize karşısındır derler. Bu nedenle, stratejik bağımsızlık ve çoklu ittifak politikası, büyük çatışmalarda ilk gerçek sınavda çöker. Çin ile ABD arasındaki rekabet göz önüne alındığında, çoklu ittifak ve stratejik bağımsızlık fikri, sahibini bir kez kazansa bile daha sonra büyük kayıplara sürükleyebilecek bir kumardan başka bir şey değil. Sayın Modi de belki çok geç olmadan bunu fark etti.