Gazze savaşına ciddi bir çözüm bulma ihtimali bir kez daha yıkıldı ya da yıkılmak üzere. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Hamas lideri Yahya Sinvar, her kavşakta savaş sonrasına ilişkin gerçekçi bir vizyona sahip olmadıklarını teyit ediyorlar. Makul bir ateşkesi bile reddetmeleri, kısa vadeli bir siyasi girdaba sıkışıp kaldıklarını yansıtıyor.
İsrail ile Hamas arasında ateşkes sağlanması için aylarca yoğun çalışmalar yapan ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin bile Ortadoğu'daki gerilimin nedenlerine çözüm bulma konusunda gerçek bir vizyonu yok. Washington'un şu anda amaçladığı tek şey, savaş dosyasını ABD'deki başkanlık seçimi mücadelesi bağlamından çıkarmak ve Demokrat Parti için ölümcül olan bir zamanda bölgede daha geniş çaplı bir savaşa karışmamaktan başka bir şey değil.
Zaman geçtikçe, İsrail'deki siyasi ve askeri kurumlar arasındaki bölünmenin yoğunlaşması ve halk protestolarının artmasıyla Netanyahu'nun herhangi bir anlaşmayı engelleyen koşulları kasıtlı olarak biriktirdiği açıkça ortaya çıkıyor. Öte yandan Hamas, sahadaki yıkım, öldürme ve yerinden etme temelindeki korkunç gerçekleri kabul ederek taviz verme konusunda herhangi bir isteklilik göstermiyor. Sinvar gerçeklikten oldukça kopuk görünüyor ve direnişi sürdürmeye, onu diğer cephelere genişletmeye daha fazla odaklanılması çağrısında bulunuyor. Gazze savaşının başlangıcından bu yana ilk kez Ürdün ile Batı Şeria arasındaki Allenby geçiş noktası yakınında üç İsraillinin vurularak öldürülmesi, kanıtlarına olan inancını güçlendiriyor olabilir.
Bunun öncesinde, devam eden savaş ile ilgili garip ironilerden biri yaşandı; o da Hamas tarafından yakın zamanda altı rehinenin infaz edilmesinin, her konuda fikir ayrılığı içinde olup savaşı sürdürmekte mutabık iki tarafa çifte hizmet sunmasıdır.
Netanyahu ve Sinvar, sıfır toplamlı bir oyunun tuzağına düşmüş durumdalar. Bu oyunda çatışmanın sona ermesi siyasi meşruiyetlerinin zayıflamasına yol açacak, devamı ise her iki tarafın da iktidarlarını korumasına olanak tanıyıp siyasi olarak hayatta kalmalarını sağlayacak. İsrail'in askeri üstünlüğüne rağmen Netanyahu, Hamas'ı bir daha ayağa kalkamayacak şekilde ezmeyi başaramadı; çatışma ise İsrail toplumu içindeki bölünmeyi daha da artırdı. Gazze'den çekilme konusunu müzakere etmeyi reddetmesine gelince, Netanyahu savaşın bitiminden sonra, ister Gazze'de ister Batı Şeria'da olsun, Filistinlilerle ilişkiler konusunda ciddi bir makul siyasi vizyona sahip değil. Özellikle Sinvar'a gelince, şimdi herhangi bir gerçekçi ateşkes direniş söylemini ortadan kaldıracak, Hamas'ın siyasi sermayesini silecek ve Filistinliler arasındaki konumunu önemli ölçüde zayıflatacak. Sinvar'ın Gazze'yi nasıl yeniden inşa edeceğine, sakinlerinin ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağına veya şiddet döngüsünden nasıl kurtulacağına dair herhangi bir stratejisi yok; bu da onun liderliğini saf direniş anlatısıyla yakından bağlantılı kılıyor. Bu ise Gazze’de bir tür normalliğin yeniden tesis edilmesine yol açacak bir anlaşmaya varmak için gerekli olan siyasi pragmatizmin tüm marjlarını yok ediyor.
Buna ek olarak İsrail'in, askeri operasyonlar ve üst düzey Hizbullah yetkililerini tasfiye etmeyi amaçlayan benzeri görülmemiş güvenlik operasyonları da dahil olmak üzere Lübnan cephesine ilişkin yeni fikirleri uygulamaya hazır olduğuna dair artan göstergeler var. Netanyahu, orduya kuzey cephesindeki durumu değiştirme talimatı vererek, Hizbullah'ı “İran'ın güçlü kolu” olarak tanımladı ve mevcut durumun sürdürülmesinin imkansız olduğunu vurguladı. Eşzamanlı olarak İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, ordunun halihazırda Lübnan'da yürüteceği saldırı operasyonlarına hazırlandığını duyurdu. Aynı dönemde Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Lübnan'a karşı etkilerinden kurtulması onlarca yıl alacak “ölümcül bir darbe” ile eşdeğer kısa bir savaşa girişilmesi çağrısında bulundu.
Ancak en ciddi başarısızlık, ABD'nin Ortadoğu'daki gerilimin kaynaklarını, özellikle de İran'ın tüm bu çöküş sahnesinin sponsoru olarak oynadığı rolü dikkate alan bir çözüm tasavvur edememesi olmaya devam ediyor. Artık yeniden seçilme kampanyasının kısıtlamalarından kurtulmuş olan Başkan Biden, ABD’deki seçimler için uygun bir an yaratmayı amaçlayan yeni barış anlaşmaları dilemek yerine tarihi bir sorumluluk üstlenebilir ve masaya güvenli, bütünleşmiş bir Ortadoğu için stratejik bir öneri getirebilirdi.
Biden yönetiminin politikaları, bölgede devam eden krizlere yönelik yarım yamalak çözümler ve ciddi olmayan girişimlerle Washington'un liderlik kredisini tüketiyor. Bilhassa Tahran'ın ister silahlı milisleri destekleme ister komşu ülkelerin içişlerine karışma yoluyla oluşturduğu tehditlere karşı tutarlı bir politika formüle edememesi liderliğine kan kaybettiriyor.
Esasında İsrail tarafının çözümleri engellemesini kasıtlı bir politika sayan, Netanyahu’nun bu politika ile Cumhuriyetçi aday Donald Trump'a bir hizmette bulunmayı istediğini düşünen siyasi tasavvurların gölgesinde, bütün bunlar Biden'ın görev süresi dolmadan ateşkese varılması ihtimaline dair şüpheleri artırıyor.
Dolayısıyla Gazze'deki çatışmanın çözümüne yönelik ufuklar hâlâ karanlık ve Ortadoğu'nun güvenliği Sinvar ve Netanyahu'nun hesapları ile Amerikan liderliğinin çatışmayı körükleyen temel sorunların karmaşıklığıyla başa çıkma konusundaki başarısızlığının esiri durumda. En büyük bedeliyse Gazze, halkı ve belki de Lübnan ödeyecek!