Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Dahil olmak, dahil edilmek ve çıkış yolunun yokluğu

İsrail'in Gazze'deki cinayetlerini durdurmadan veya bitirmeden bilhassa Lübnan'a yönelen harekâtının ardından, herhangi birimiz dikkatimizi devam eden katliamdan nasıl başka bir yöne çevirebiliriz? Lübnan ve Gazze'de her gün yüzlerce ölüm yaşanıyor.

Hamas'ın eylemini savaşa dahil olmak olarak adlandırıyorum, çünkü İsrail'in gücü hakkındaki gerçekleri bilmeye diğerlerinden daha yakındı. Bu bilgi sadece yakınlık ve sık etkileşimden kaynaklanmıyor; Hamas 2007 yılında Filistin Otoritesi’nden ayrıldığından bu yana İsrail'e karşı binlerce can kayıpları verdiği küçüklü büyüklü savaşlar verdi ve her iki tarafın da yetenekleri ve potansiyeli hakkındaki bilgisi açık. Dolayısıyla dahil olmanın nedeni açısından geriye sadece iki ihtimal kalıyor. Birinci ihtimal, İsrail ile ilişkilerde bir açılım yaşanması ve İsrailli yetkililerin ve güvenlik güçlerinin bu açılıma güvenmesi sebebiyle Gazze Şeridi'ni çevreleyen yerleşim yerlerindeki dikkatsizlikten yararlanılmak istenmesidir. 2014 veya 2015'ten beri Gazze’deki Hamaslılar, Katar'ın arabuluculuğu ile İsrail(!) üzerinden ve onun bilgisi dahilinde Katar'dan yüklü miktarda paralar aldılar. Netanyahu buna izin vererek bir taşla birkaç kuş vurmayı amaçlıyordu; meşru Filistin Otoritesi’ne karşı Hamas'ı güçlendirmek, Hamas’ın mali açıdan İsrail ile bağlantılı hale gelmesini ve tamamen İran'a bağlı kalmamasını sağlamak, İsrail’i taciz etmeyi bırakmaya yönlendirmek. Gelgelelim İsrail tarafındaki bu olası dikkatsizlik, cazip bir fırsat olsa da Hamas’ın saldırıyı düzenlemesi için yeterli bir sebep değil, çünkü bunun sonuçları en azından önceki tüm savaşlarda olduğu gibi vahim olacaktı. Dolayısıyla bu ihtimal ve Hamas'ın birkaç yılda bir İsrail'e kendisinin hâlâ İslami bir devrimci savaş örgütü olduğunu hatırlatmak istediği ihtimali varlığını sürdürse de ben, Aksa Tufanı saldırısının yaşanmasında İran faktörünün belirleyici olduğuna ihtimal veriyorum.

Zira 2023 yılı başından itibaren İran'a bağlı İslami Cihat örgütü Batı Şeria'da, özellikle Cenin'de eylemlerde bulunmaya başladı ve medya şunu sormaya başladı: Neden sadece İslami Cihat? Dahası Hamas'ın onun Gazze'den operasyon yapmasına izin vermediği de söylendi. Hizbullah lideri ise sanki kendisi başı çekecekmiş ve direniş ekseni içindeki tüm milis grupların savaşa girmesini teşvik ediyormuş gibi, çeşitli vesilelerle “savaş arenalarının birliğinden" söz ediyordu. Dolayısıyla Hamas, İslami Cihat yetkilileri ile İranlı yetkililerin (eski dışişleri bakanı, Devrim Muhafızları Komutanı ve Kudüs Gücü Komutanı) sık sık Nasrallah ile istişarelerde bulunmak için Beyrut’u ziyaret etmelerinin kanıtladığı bir çatışma vardı.

Peki ya Hizbullah hakkında ne denilebilir? İran, ABD ve filolarının tehditleri karşısında savaşın ilk günlerinden itibaren Hamas'ın planları hakkında hiçbir şey bilmediğini ve sorumlu olmadığını söylemeye devam etti. Arenalar birliğini öneren Nasrallah ise Gazze'ye destek savaşı ya da sınırlı bir savaşla yetindi. Böylece daha fazla zararın önüne geçeceğini, İsrail'in iki cephede birden savaşmayacağını, bu sayede kendisine bağlanan ümitleri de boşuna çıkarmamış olacağını düşündü. Peki, Hizbullah lideri İsrail'in üstünlüğünü bilmiyor muydu? Biliyordu ama Hamas'ın bildiği kadar değil, buna rağmen Hamas ile aynı ölçüde olmasa da savaşa dahil oldu. Ancak savaş iki taraf olmadan savaşa dönüşmez. İsrail'in yanıtı konusunda Hamas ve Hizbullah’ın ne düşündüğünü tam olarak bilmiyoruz. Ama her halükârda İsrail, her iki tarafa da büyük yanıtlar verdi.

Eski Arapça “Kralların Öğütleri” kitaplarında; düşmanla savaşmaktan kaçının, çünkü sonuçlarını bilemezsiniz, bu yüzden onunla karşı karşıya kaldığınızda sağlam durun denir. Böylece Hizbullah sınırlı destek savaşını başlattı ama genişletmeyeceğini ve İsrail Gazze savaşını durdurana kadar durmayacağını söyledi. İsrailliler de aynı şekilde yanıt verdi ve hepimiz bunun ABD baskısı nedeniyle olduğunu düşündük. Gerçekte ise İsrail ordusu iki ya da üç cephede savaşmak istedi.  Nitekim Hamas'ın Gazze'deki direniş ateşi yatışınca, Hamas'ı vurduğu gibi onu da vurmak için İsrail’in kuzeyinde yaşayan yerleşimcilerin evlerine geri dönmesi bahanesiyle, Hizbullah ile büyük bir gerginliği kışkırtmaya karar verdi. Saldırılar artıyor, İran ve Hizbullah ise İsrail ile savaş istemediklerini söylüyorlar. Hizbullah'ın Lübnan'daki müttefiki Nebih Berri, İsrail'in Hizbullah’ı kapsamlı bir savaşa sürüklemek istediğini ama onun sürüklenmeyeceğini söyledi.

Yaklaşık bir yıl önce İranlılar savaşta ne istiyordu? Kimse kesin olarak bilmiyor. Ne var ki artık bunun durmasını istiyorlar ama bunu yapmanın hiçbir yolu yok. Tek taraflı dururlarsa yenilecekler. Ama onlar Filistin ve ABD bahanesiyle Arap çevrelerini yok etmeye, ülkelerini bölmeye çalıştıkları 40 yıldan fazla bir sürenin ardından yenildiklerini duyurmaya katlanamıyorlar.

İran'ın her zaman kendi adına savaşan vekilleri var ve bunun siyasi, stratejik ve hatta maddi sonuçlarından kendisi yararlanıyor. Ancak bu kez kayıplar o kadar büyük ki, ABD’nin tavizleri yoluyla da kolayca telafi edilemeyecek. Lübnan ve Filistin'de Hizbullah ve Hamas'ın bu savaşa dahil ettikleri kişilere gelince, onların felaketinin sona ermesi için onlarca yıl yetersiz kalabilir.