Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Washington'un Halep'teki pozisyonunun arkasında ne var?

ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin Suriye'deki son gelişmelere ve Heyet Tahrir el-Şam (El Nusra Cephesi) liderliğindeki radikal milislerin Halep üzerindeki kontrolüne ilişkin pozisyonu, yaşanan kaosa karşı kayıtsızlıktan öte bir şey gibi görünüyor.

Şu ana kadar yaşanan gelişmelerden asıl faydalananın, silahlı grupların Halep'e saldırmasına örtülü olarak izin verdiğine dair gerçeğe yakın kanıya göre, Türkiye olduğu doğrudur. Ancak Washington da jeopolitiğin en incelikli ve tehlikeli manevralarından birine karışmış gibi görünüyor. “Tüm taraflara” gerilimi azaltma çağrısında bulunmak sanki hesaplı bir stratejiyi ya da ABD Başkanı seçilen Donald Trump yönetimine tuzak kurmak ve Ukrayna savaşı sebebiyle yorgun Kremlin'i daha da bunaltmak amacıyla olaylara oynanan bilinçli bir bahsi yansıtıyor gibi.

ABD'nin “ebedi savaşlarını” bitirme sözü veren Trump için Suriye, tabanı nezdindeki güvenilirliğini tehdit eden bir mayın tarlasını temsil ediyor. ABD'nin Suriye'de istikrarsızlığın körüklenmesi konusundaki kayıtsızlığı üzerinden Biden yönetiminin Trump'ın Ortadoğu'dan çekilme stratejisini sabote etmek, Trump’ın savaşları sona erdirme kudretine ilişkin iddialarının boş iddialar ve haksız siyasi açıklamalar olduğunu göstermek istediğinin işaretleri görülüyor. Zira Trump sık sık Biden ve Demokratları hedef alarak iddialarının boş olduğunu söylemişti.

Aslına bakılırsa Suriye'de koşulların ciddi şekilde bozulması Trump'ı iki maliyetli siyasi seçenek arasında tercih yapmaya zorlayabilir; ya çekilmeye söz verdiği bölgenin meselelerine yeniden dahil olmak ya da her şeyin kaosa sürüklenmesine izin vermek. Bu ise onu eleştirenler tarafından, bir tür vazgeçme ve Beyaz Saray'a geldiğinde her zaman daha iyi olacağını iddia ettiği küresel güvenliği umursamama olarak yorumlanacak.

Washington'da siyasi eylemin en önemli kurallarından birinin söylediği gibi, her ne kadar tüm politikalar yerel olsa da, görünüşe göre Demokratların oynadığı tehlikeli bir oyunla karşı karşıyayız. Trump'ın savaşları sona erdirme vaadinin Ortadoğu'da devam eden çatışmalardan bitkin düşen Amerikalı seçmenlerde karşılık bulduğunun farkındalar. Trump bölgedeki karmaşa ile başa çıkabilir ve askeri müdahaleden kaçınmayı başarabilirse, Biden da dahil seleflerinin başaramadığı şeyi başardığını vurgulayarak bunu kendisi için bir avantaja çevirecek. Böyle bir senaryo, Trump'ın güçlü ve kendilerini uzun yıllar iktidardan uzak tutmaya hazır bir geri dönüşüyle ​​karşı karşıya olan Demokratlar için bir kabustan başka bir şey değil.

Trump'ın Halep tuzağına düşüşünü, dış politika vaatlerinin çöküşünü ve bunun Amerikalılar üzerinde yaratacağı olumsuz ekonomik sonuçları ise Demokratlar bir başkan olarak beceriksizliğinin kanıtı olarak gösterecekler. Kamuoyunu iki yıl sonra yapılacak ara seçimlerde, dört yıl sonra yapılacak başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçileri zayıflatacak, kendilerinin de Beyaz Saray dışında kalma sürelerini kısaltacak bir anlatının arkasında toplamak için bir neden olarak kullanacaklar.

Biden yönetiminin oynadığı bu bahis bir kuş daha vuruyor, o da Halep'teki gelişmelerin riskleri kendisi için daha az önemli olmayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’dir. Ukrayna savaşına derin bir şekilde dalmış olduğu göz önüne alındığında Putin'in isteyeceği son şey, Suriye'de yeni bir büyük gerilim ile başa çıkmak, rejimi korumak için Ukrayna'dan Suriye'ye büyük kaynaklar aktarmak zorunda kalmaktır. Zira bu Kiev'in önünü açacak ve Putin'in aşırı yüklü savaş makinesindeki çatırdamaları derinleştirecektir. Gerçek şu ki Biden yönetimi için hiçbir şey, Rusya'nın gücünün sınırlılığını ifşa eden, Demokrat Parti'nin daha önce de kendisine bahis oynadığı İslamcı radikalleri güçlendirme pahasına bile olsa, Putin'in jeopolitik manevralarının güvenilirliğini azaltan bir Ortadoğu gelişmesinden daha iyi olamaz.

Biden yönetimi, Rusya'nın doğu ve güney Ukrayna'daki başlıca cephelerde ilerlediğinin ve şehirlere yönelik hava saldırılarının yoğunluğunun artması, Trump'ın ABD başkanlığına seçilmesinin bir sonucu olarak Batı'nın Kiev hükümetine verdiği destekte görülebilecek tökezleme ile birlikte Ukrayna’nın durumunun daha da zorlaştığının farkında. Bu nedenle Biden yönetimi, Halep'teki gelişmelerin Rusya'nın yükünü artırmasını ve Putin'e iki krizle karşı karşıya kalması durumunda nüfuzunun garanti olmadığını hatırlatmasını umuyor.

ABD'nin Suriye'ye yönelik muğlak tutumu bir tür stratejik beceriyi yansıtıyor olabilir, ancak bu dar görüşlü ve son derece tehlikeli bir politika. ABD'nin bölgedeki daha geniş stratejik çıkarlarını baltalamakla tehdit etmiyor, aksine tüm bölgenin istikrarını tehdit ediyor. Suriye'de durumu sakinleştirmeye çalışmaya ve bundan yararlanarak tüm tarafları istikrarlı ve uzun vadeli düzenlemelere teşvik etmeye yönelik Arap seferberliğinin nedeni de budur. Araplar bu düzenlemelerin geçmiş yıllarda hakim olandan farklı bir istikrarın yeniden tesis edilmesine olanak tanımasını, ilgili tarafların bölgesel nüfuz haritasının yanı sıra otoritenin geri dönüşüne de kapıyı aralamasını istiyor.

Yenilenen İslami projenin Heyet Tahrir el-Şam gibi temsilcilerinin Suriye'de daha fazla nüfuz kazanmasına izin vermekse, basitçe Ortadoğu'da ulus-devletin istikrarına yönelik varoluşsal bir tehdit oluşturuyor. Mezhep çatışmalarını teşvik eden, bölgesel dengeleri sarsan ve sosyal bölünmeleri derinleştiren aşırı ideolojik oluşumlar lehine merkezi otoriteyi çökertiyor ve ulusal kurumları zayıflatıyor.

Bu zorlukla yüzleşmek, kurumlardan geride kalanları koruyarak ulus-devletin gücünü pekiştirmeye yönelik stratejileri aşan daha önemli bir şey gerektiriyor; Suriye'de toplumsal uzlaşmayı sağlamak, anayasayı, devleti, otoriteyi yeniden oluşturmak.