ABD'nin başını çektiği Batı'nın tamamı Suriye’de ikinci kez hata yapıyor. Birinci hataları, 13 yıl önce İran ve Rusya müdahalesi öncesinde devrilmenin eşiğinde olan Beşşar Esed'in devrilmesi için Suriyelilere yardım etmekten kaçınmalarıydı.
Batı'nın, özellikle de ABD'nin hataları, eski Başkan Barack Obama döneminde başladı. Obama bizzat kendisinin Beşşar Esed için çizdiği, savunmasız Suriyelilere karşı kimyasal silah kullanılmaması yönündeki kırmızı çizgilere saygı göstermedi.
Esed çizgileri umursamadan silahları kullandı ve o dönemde herkes süper gücün başkanının harekete geçeceğini düşündü ama Obama buna göz yumdu. Suriye krizini her Amerikan başkanının karşılaştığı krizlerden biri olarak değerlendirdi.
New York Times'a göre o dönemde Obama, Suriyeli devrimcilerin hiçbir şey yapamayacak çiftçiler, doktorlar ve öğretmenler olduğunu söylemiş ve General Petraeus'un devrimcileri destekleme fikrini reddetmişti. Esed'in Suriye devrimine karşı işlediği suçları “iç savaş” olarak tanımlayan da Obama’nın kendisiydi.
ABD ve Batı, Suriyelilerin acılarını görmezden gelmekle hata yaptı. Esed'in rehabilitasyonunun önüne geçen, ancak cezaevlerini denetleme veya tutukluları serbest bırakma koşullarını dayatmayan Sezar Yasası dışında kayda değer hiçbir şey yapmadı ve bugün tüm dünya Suriye'deki felaketin boyutunu görüyor.
Washington, 2011 devriminden sonra Suriyelilerin acılarını hafifletmekten çok İsrail'in güvenliğiyle ilgileniyordu. Birçok Arap ve yabancı yetkiliden bunu duydum ve Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da geçen çarşamba Al-Hadath kanalına verdiği röportajında bunu doğruladı.
Bakan Fidan, 7 yıl önce Joe Biden'ın başkan yardımcısı olarak Türkiye'ye gelip Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüğünde, “Esed'in gitmesini istemiyoruz" dediğini söyledi ve ekledi: “Bunun kendisinin değil İsrail'in görüşü olduğunu biliyoruz, çünkü İsrail Esed'in gitmesini hiç istemedi.”
Şunu da ekledi: “Evet, Esed’in İranlılara verdiği ortamdan mutsuzdu İsrail ama Esed’in genel manada kendisi için faydalı bir aktör olduğunu biliyordu. Son güne kadar, Amerikalıların bize söylediği, harekât başladıktan sonra da İsrail, Beşşar'ın gitmesini istemiyor.”
Washington'un kaygısı Suriye'deki trajedinin boyutu ya da jeopolitik tehlike değil, İsrail'in güvenliğiydi. Bu durum, Washington'un, bölge pahasına da olsa Tahran ile nükleer dosya konusunda anlaşmayı tamamlama arzusuyla da örtüşüyor.
Yeni Suriye'ye karşı sürekli ve haksız saldırganlığına rağmen, bugün Washington ve Batı, çabalarının çoğunu yine İsrail'in güvenliğini temin etmeye adayarak aynı hatayı bir kez daha tekrarlıyor. Batı'nın Suriye'de yeni yönetime şartlar koştuğu doğru, bunda da haklı ama odak noktası her zaman İsrail'dir.
Ahmed el-Şara ile röportaj yapan tüm Batılı medya kuruluşlarının en önemli sorusu İsrail'in güvenliği ve yeni Suriye'nin bu konudaki tutumuyla ilgiliydi. Aynı durum Batılı yetkililerin, yaralarını sarmak isteyen Suriye halkına yönelik açık bir provokasyon niteliğindeki açıklamaları için de geçerli.
Batı ayrıca İsrail'in güvenliğine odaklanarak ve Suriyelilere acil yardım kaygısı taşımadan, İsrail'i Suriye'ye yönelik saldırganlığını durdurmaya zorlamadan, Esed'i işlediği suçlardan dolayı adalet önüne çıkarmak için gerçek bir uluslararası çaba göstermeden Suriye'den, Esed'in 24 yıldır uygulamadığını, bir haftada uygulamasını talep ediyor.
Bu nedenle Batı'nın Suriye'de ikinci kez hata yaptığını söylüyorum.