Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Arap projesine giden yol?

İki hafta önce bu köşede “Bir Arap Projesi Arayışı” başlıklı bir makale yayınladım. Makalede İsrail, Türkiye ve İran'dan Ortadoğu coğrafyasını bir yandan bu ülkelerin çıkarlarına, diğer yandan beşinci Gazze savaşının ortaya çıkardığı koşullar ve sonuçlar nedeniyle, kaybedilmiş gördükleri fırsatlara uygun şekilde yeniden inşa etmeye yönelik çok sayıda proje geldiğini belirtmiştim. Şimdi ise Donald Trump'ın Atlas Okyanusu’ndan Güney Amerika'ya uzanan ve kuzeyde Kanada’nın yer aldığı Amerikan coğrafyasında, yeni bir “emperyalist” -yani yayılmacı- projeler paketi ile Beyaz Saray'a yerleşmesine sayılı günler kala mesele daha da karmaşık bir hal alıyor. Trump'ın Amerikan sınırları içine çekilme ve içindeki beyaz unsur ile ilgili izolasyonculuğu hakkında yaygın olarak bilinenlere rağmen, son dönemdeki eğilimleri bazen İbrahim Barış Anlaşmalarını yaymak, bazen de yeni İsrail yayılmacılığını garantilemek için, Ortadoğu'ya müdahaleyi dışlamıyor. Arap dünyası böylece bir kıskacın pençesine düşmüş oldu. Kıskacın bir tarafında çevre ülkeler var. Diğerinde ise Avrupa ve Amerikan sağına uzanan küresel bir güç yer alıyor. İsrail'in son dönemde “direniş ve karşı durma ekseni” milislerine karşı elde ettiği zafer ve bununla birlikte İran'ın Suriye'den çekilmesi de yeni kötü koşullar yarattı. Bir yandan İsrail'in Arap topraklarını yerleşim veya silahlı güç yoluyla ilhak etme vahşeti arttı. Diğer yandan Suriye'de Baas rejimini deviren yeni “Suriye devrimi” Türkiye için bir ivme yarattı.

Arap ülkeleri, ekonomik ve sosyal koşulların kötüleşmesiyle Suriye arenasını boş bırakmadılar, kardeş Arap halkına yardım ulaştırmak için güçlü köprüler kurdular.

Benzer bir durum daha önce Filistin ve özellikle Gazze'de de yaşandı, ancak bölgede hakim olan bulutlu ve sisli ortamda, Arap “jeopolitik” ve “jeostratejik” ortamındaki olumsuz yönde değişen gerçekliği de göz ardı etmemek gerekir. Gerçek şu ki, sözde “Arap Baharı”ndan itibaren Arap dünyası da değişti. İçinde bulunduğumuz yüzyılın ikinci on yılına kadar ve öncesinde var olan her şey, artık içinde yaşadığımız çağın gereklerine uygun değil. Arap Baharı Arap ülkelerinde şiddete dayalı koşullar yaratmış olsa da, önemli sayıda Arap ülkesi, modern çağa uygun olmayan, ideolojik olarak çarpık koşulları düzeltmek için cesur girişimlerde bulunarak, kötüleşen Arap koşullarının temeline indi. Yeni doğan Arap reform projesi, devletin azgın bir azınlık veya baskıcı bir çoğunluğun değil, öncelikle tüm vatandaşların devleti olmasını sağlayacak ulusal bir kimliğe sahip olma zorunluluğuna dayanır. O siyaset ve silah meşruiyetini tekeline almış bir devlettir. İkincisi, modernlik, ülkenin henüz değerlendirilmemiş kaynaklarının seferber edilmesine dayanan dev projelerle, modern iletişim ve ulaşım araçlarıyla ülke topraklarına nüfuz etmeyi gerektirir. Bu proje şu anda, altı Körfez ülkesine ek olarak Ürdün, Mısır ve Fas'ın da aralarında bulunduğu dokuz Arap ülkesini bir araya getiriyor. Bu yolda ilerleyen iki ülke daha var; kimliği saf Tunus ve mirası derin, petrolü bol Irak. Bu grup, projesinin devleti her türlü toplumsal ve siyasal örgütlenmenin üstünde tutmasını, siyasi otoritenin, 21. yüzyılın gereklerine uygun olarak inşa etme, geliştirme ve başarma meşruiyetine sahip olmasını istiyor.

Ancak modern tarihimizde bu proje ancak iki soruna çözüm bulunması halinde başarılı olabilir: Filistin davası ve İsrail sorunu. Bunlarla mevcut bölgesel ve küresel koşullara göre tek bir Arap ülkesinin baş etmesi mümkün değil. İkinci Dünya Savaşı ve Avrupa coğrafyasında yaşanan yıkımın ardından altı Avrupa ülkesi, bölünmüş ve birleşmiş Almanya'yı da bünyelerine katarak bir Avrupa coğrafyası inşa etme sürecini başlattılar. Bu süreçte kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu gelişerek 27 ülkeden oluşan bir Avrupa Birliği’ne evrildi. Avrupa bu konudaki tek örnek değil; Vietnam Savaşı'ndan sonra başlayan Asya örneği, üretim ve tüketim açısından dünyanın en hızlı büyüyen bölgelerinden birini ortaya çıkardı. Arap Barış Girişimi'nin, İsrail'e şu seçeneği sunmayı garantileyen bir derinleşmeye ihtiyacı var; bölgesel güvenliğin belirli bir sistemi içinde siyasetin silahtan ayrılmadığı, modern bir ulusal Filistin devleti karşılığında İbrani Yahudilerinin mirasının var olduğu ve tüm kutsal kitapların bulunduğu bir bölgeye entegre olmak. Yahut durumun aynı şekilde devam etmesi, yani İsrail her yıl veya iki yılda bir savaşla karşı karşıya kalırken, Batı ülkelerinde de Yahudilerin her yıl tırmanan Yahudi düşmanlığından muzdarip olması. Arap Projesi, bölgeyi çeşitliliğe, ötekini kabul etmeye ve ona karşı hoşgörüye dayalı modern ve çağdaş temeller üzerinde yeniden inşa etme projesidir.