Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Arap reform süreci deneniyor mu?

Reform sürecinin başlangıcı, her ne kadar gençler arasındaki kaotik, büyükler  arasındaki siyasal İslam kisvesi altında aşırı gerici bileşenleri ne kadar yanlış yönlendirilmiş olsa da, Arap Baharı olarak adlandırılan süreçti. Zira Arap devletine içten ve dıştan hakiki bir “gözden geçirme”yi dayattı. İçeride, çağdaş dünyanın gerisinde kaldığımız artık anlaşıldı. Birçok devrime ve derin muhafazakârlığa rağmen, ilerlemeye yönelik devrimci sloganlar ile her zaman aynı kalma gelenekleri altında, devletin ekonomik, sosyal ve fikri anlamda kamusal hayata ağır müdahalesi, bugün ve gelecek açısından daha tehlikeli bir durgunluk hali yarattı. Kimi zaman doğal kaynaklara dayanan zenginliklere rağmen gelişmiş ülkeler listesine girmek zordu.

Bu noktada kimlik içinde gelişim ve değişim için bir referans arama yoluyla doğru yolu bulmaya yönelik bir gözden geçirme gerçekleşti. Artık çok genişlemiş ama yatırım ve inşaat açısından fakir olan devlet bölgesine nüfuz edildi. Gençlerin temsil ettiği büyük zenginliğin ve dünyanın sunduğu, ağır ilerleyen zamanı hızlandıran teknolojinin öneminin farkına varıldı. Bu ikisi dünyayı daha önce tahmin edilenden daha iyi tanıyan yeni nesillere katılım biçimleri sunuyor. Böylelikle reform “yapıcı bir kaos” biçimini almadı, aksine yaratıcılık ve yenilikçilik, yenilik arayışında olma ve dev projeleri kabul etme için ortam yaratan benzeri görülmemiş bir inşa sürecine doğrudan giriş yaptı. Bunun sonuçları altı Körfez ülkesinde açıkça görüldü ve Mısır, Ürdün ve Fas da onlara katıldı. Bu sadece inşa ve imar biçiminde dahili bir durum olarak kalmadı, aynı zamanda dışarıda da, sürecin önünde engel teşkil eden tüm anlaşmazlık ve çatışmaların sona erdirilmesi çağrısı yapan 4 Ocak 2021 tarihli “el-Ula Deklarasyonu” ile somutlaştı.

Bölgesel barışa ihtiyaç acil ve zorunluydu ve kısa sürede Katar ile iç Arap uzlaşısı, İran ve Türkiye ile de dış uzlaşı gerçekleşti. Arap ülkelerinin devletin çöküşü ve iç savaş sürecine girmemeleri için Suriye’nin geri kazanılmasına, Irak’ın temel politikalarla desteklenmesine çalışıldı.

Tarih tartışmaları her zaman kurnazca olmuş, iç istikrarın bir uzantısı olan bölgesel istikrara duyulan ihtiyacın en acil olduğu zamanlarda, acı dolu dönüşlerle insanları ve ülkeleri şaşırtmıştır. Hem iç istikrar hem de bölgesel istikrar, reformun, ilerlemenin ve 21. yüzyılın ikinci on yılının ortalarında başlayan ve artık yatırım yapan, statü ve etkinlik güneşinin doğuşu için üçüncü on yılın sonu olan 2030'u bekleyen sürecin olmazsa olmaz koşullarıdır.

Tarihin kurnazlığı, gözden geçirme ışığının altından geçmeyenler, ihanet edilen Arap Baharı’ndan önce oldukları gibi kalanlar ile somutlaştı. Bunlar ister devlet içinde hem devrimci hem de gerici , ister kendisine bağlı ve Suriye, Lübnan, Yemen, Sudan ve Libya'da devletleri ortadan kaldıran Arap milis gruplar içinde dalgın ve pervasız olan bir durgunluk hali içinde kaldılar. Aksa Tufanı tüm bu süreci durdurmak ve iç kazanımlar dengesine birbiriyle bağlantılı barış ve bölgesel istikrarın eklenmesini engellemek için tasarlanmıştı. Çünkü “Tufan” bir kurtuluş stratejisi değil, bir tür intikamdı. Çok geçmeden de Filistin halkının bağımsızlık ve devlet umutlarını yok etme fırsatını yakalayan acımasız bir düşman karşısında bir “direniş”e dönüştü. Hikayenin tamamı, ayrıca nasıl kurtarılmış bir yerin yeniden işgal edilmesi ve asil bir Arap halkının zorlu bir çileye maruz kalması ile sonuçlandığı biliniyor.

Arap reform ülkelerinin sergilediği davranış akıllıcaydı. “Araplar neredesiniz?” sloganın, fitilini ne bunda hakkı ne de çıkarı olanların ateşlediği bölgesel bir savaşa onları sürüklemesine izin vermediler. Mısır'daki barış zirvesinin ardından 27 Ekim 2023'te dokuz Arap ülkesi tarafından yapılan açıklamada, her iki tarafın sivillere yönelik saldırıları kınandı. Savaşı durdurmak ve Filistinlilere yardım sağlamak için bir yol belirlendi. Önceki dönemde uzun zamandır beklenen iki devletli çözüme dayalı gerçek bir barış sürecinin başlatılması çağrısında bulunuldu.

ABD'nin de benimsediği açıklamanın hedeflerini, Biden liderliğindeki bir Amerikan girişimi ile hayata geçirme çabalarına paralel olarak, İsrail'in ve aynı zamanda Hamas’ın koyduğu engellere rağmen yardım ve destek konvoyları tüm gücüyle yola çıktı. Şimdi süreç, bu kez Washington'dan kaynaklanan bir başka dönüm noktasıyla karşı karşıya; ABD yönetimi Filistinlileri yerinden etme ve Filistin halkından kurtulmaya dayalı bir demografik çözüm isteyen en fanatik İsrailli grubun arzularına teslim olma gibi bir dizi sürpriz yapıyor. Aksa Tufanı dönemeci ile Washington Tufanı dönemeci iç içe geçti, ama Arap ülkeleri bir yandan Filistin davasına destek olmayı, diğer yandan da kapsamlı ve adil bir barış yolunun, Filistinlilerin ulusal kimliğini görmezden gelen, “Filistin sorununu” ve hatta “İsrail sorununu” bir gayrimenkul sorunu olarak gören yollardan daha kısa olduğunu Washington’a iletmeyi başardılar. Arap tutumunun açıkça duyurulmasındaki bu başarının ardından, bir sonraki aşama en üst düzeyde koordinasyon ve ortak Arap eylemi gerektiriyor.  Devam edeceğiz…