Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Suriye’deki realite ve varsayım

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, ülkesini tehdit eden tehlikeli krizi yatıştırmak için attığı adımlarda başarılı oldu. Eş-Şera, çarpıcı bir şekilde birkaç gün içinde bunu başardı. Suriye’nin kıyı kesiminde yaşanan olayların önemsiz gibi görünen kıvılcımı, şiddetli bir kışkırtma ve yanlış bilgilendirme rüzgârıyla desteklendi.

Kan, cinayet ve intikam eylemleri, yüz ya da yüzlerce kişiyi değil bir kişiyi hedef alsa bile hafife alınamaz. İster sivil ister güvenlik görevlisi olsun, kan dökülmesini önlemek her şeyden önce gelir. Mezhepçiliği reddetmek de her devletin görevidir.

Eş-Şera krizi yatıştırdı ve Suriyeli destekçilerinin beklentilerini aşan önemli tedbirler aldı. Bu akılcı tedbirleri, kendisine yakın olsalar bile hata yapanların hesap vereceklerini belirterek özetledi. Eş-Şera, bu çabalarını bilgelikle taçlandırdı ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile bir anlaşmaya vardı.

Bu, Ahmed eş-Şera'nın tüm bilgeliğiyle, önemli bir zamanda ülkenin coğrafi olarak üçte birini geri aldığı anlamına geliyor. Eş-Şera, kendisini Kürtlerle çatışmaya çağıran pek çok sese rağmen, bilgeliği ve müzakereleri tercih etti. Sorun şu ki tüm bunlar Suriye'nin krizlerden kurtulduğu anlamına gelmiyor.

Çünkü Suriye'de bir gerçeklik var; ülkedeki olayları çevreleyen sanal bir dünya var. Bu hikâye sosyal medya hikâyesi değil, çok daha büyük bir şey. Suriye’nin kıyı kesimindeki olayların patlak vermesinden bu yana iletişim kurduğum herkesin dilinde tek bir soru buldum.

Soru şu: “Suriye'de olup bitenlerin arka planındaki asıl gerçek nedir?” Durumu açıkladığınızda ise karşılık aynı: “Şimdi anlıyorum.” Bu soru Suudiler, Suriyeliler, Lübnanlılar, Mısırlılar ve Batılılar tarafından soruluyor. Okuyucu şunu sorabilir: “Doğru cevabın sizde olduğunu kim söylüyor?”

Bu önemli bir soru. Çünkü Suriye hakkındaki yanlış bilgiler çok yaygın. Bu, Arap Baharı olarak bilinen dönemde tanık olduğumuz yanlış bilgilendirmenin bir devamı. Gerçekten de yanlış bilgilendirme mekanizmaları evrim geçirdi. Arap Baharı’ndan bu yana, Suriye hakkındaki yanlış bilgilendirme eski ABD Başkanı Obama'nın Suriye’de olup bitenleri bir iç savaş olarak adlandırmasıyla başladı.

Suriyeliler silahlanmamış olsalar da talepleri meşruydu. Ta ki Beşşar Esed'in baskısı başlayana, ardından İran, Hizbullah ve Rusya'nın müdahalesi gelene kadar. Hikâyenin geri kalanı gayet iyi biliniyor. O zamandan beri Suriye hakkındaki yanlış bilgilendirmenin ardı arkası kesilmedi.

Bazıları, siyasal İslam'la ilgili her şey dahil olmak üzere bölge için birleşik bir katalog olduğuna inandığında kartlar karıştı. Bunun kanıtı, İslamcıların Gazzelilerin yerlerinden edilmesi hikâyesine öfkelenirken Suriye'deki İsrail müdahalelerine nasıl sessiz kaldıklarını kimsenin fark etmemiş olmasıdır!

Dolayısıyla bugün Suriye'de görmezden gelinen bir gerçeklik ve dolaşıma sokulan sanal bir dünya var. Bunun pek çok örneği var. Yeni Suriye'nin attığı tüm olumlu adımlara rağmen, her şeyde sistematik bir şüphecilikle karşılaşıyoruz.

Esed'in kalıntıları, Hizbullah ve İran'ın yardımıyla ve medya da dahil olmak üzere her şekilde silahlı olarak ortaya çıkıyor. Yüksek sesle katliam ve mezhepçilikten bahsediliyor. Sosyal medyada sahte görüntüler dolaşıyor ve dış müdahale çağrıları yapılıyor.

Uzun zamandır bizi vatandaşlık ve devletin restorasyonu konularıyla meşgul eden kişilerden yaptırımların genişletilmesi ve arttırılması yönünde çağrılar geliyor. Geçmişte, özellikle Irak ve Lübnan'da onları destekledik. Ancak mezhepsel temelde ve azınlığı koruma kisvesi altında hareket ettikleri açıkça ortaya çıktı.

Dolayısıyla bugün Suriye için yapabileceğimiz en iyi şey, onu bazı komşu ülkelerin müdahalesinden koruyarak desteklemektir. Bu da yeni Suriye'nin dostlarının samimi bir duruş sergilemesini gerektirmektedir.