Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Yeniden yeni Amerika mı?

ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'a döneli henüz iki ay bile olmamışken, ABD yeni ve daha önce bilinmeyen bir dünyanın eşiğine geldi. Öyle ki, Trump’ın kendisinden sayıca üstün Rusya Federasyonu karşısında gösterdiği kararlılık nedeniyle ABD Kongresi tarafından günümüzün Churchill’ı olarak nitelendirilen Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüşmesi sırasında yaşananlar enteresandı. Söz konusu görüşme, 79 ABD başkanlık kararnamesinin federal hükümet ve Amerikan toplumunda yol açtığı değişiklikler ve Avrupa ile Kuzey Amerika'daki müttefik ve dost ülkelerin hükümetlerini etkilemek ve baskı altına almak için gümrükleri bir araç olarak kullanma serisi kadar açıklayıcıydı. Başkan Trump'ın ülkesini ‘yeniden büyük’ yapma yolunda ilerlediği iddiası doğru olsun ya da olmasın, dünyayı Washington'daki yeni gerçeklere yeniden uyum sağlamaya zorlayan bir siyasi ve ekonomik deprem ortamı yarattığı kesin. Dört yıl önce Başkan Joe Biden çeşitli Amerikan forumlarında yaptığı konuşmalara ‘Amerika geri döndü’ cümlesiyle başlamıştı. Bunun anlamı, ABD'nin dünyaya müdahaleden geri çekilmesi gerektiğini düşünen Cumhuriyetçi Donald Trump'ın iktidarı sırasında Amerika'nın yokluğuydu. Bunun da ötesinde Trump, özellikle demokrasi, liberalizm ve insan hakları değerleri açısından ABD'nin dünyada ‘liderlik’ yapması fikrine sıcak bakmıyordu ve bunun Amerika'nın, Amerikan devletine karşı kaçınılmaz olarak düşman olan az gelişmiş dünyayla kaynaşmasının tehlikelerine karşı kör edici olduğunu düşünüyordu.  O dönemde Amerika'nın ‘dönüşü’ sadece Demokratların iktidara dönüşüne bir gönderme değil, aynı zamanda hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi yönetimler de dahil olmak üzere İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana birbirini izleyen ABD yönetimleri tarafından oluşturulan politika ve ilkeler paketine bir dönüştü. Cumhuriyetçi ya da Demokrat bir başkanın dünyayı tek bir pazar haline getirmeye çalışması arasında bir fark yoktu; NATO ya da Amerika, Japonya, Avustralya, Güney Kore ve Yeni Zelanda arasındaki benzer savunma anlaşmaları kapsamına giren başlıca kapitalist ülkeleri içeren Batı ittifakı, kötülük güçlerine karşı direnen dünyadaki iyilik güçlerinin bir araya gelmesini temsil ediyordu.

Biden'ın politikalarının antitezi artık Başkan Ronald Reagan ve neo-muhafazakâr George W. Bush tarafından temsil edilen geleneksel muhafazakâr Cumhuriyetçi hareket değil, ilk döneminde Başkan Donald Trump tarafından temsil edilen ve ‘Trumpizm’ olarak bilinen şeyin temellerini atan farklı bir muhafazakâr hareketti. Trumpizm, Evanjelik kiliselerin fikirleriyle harmanlanmış beyaz milliyetçilerin ideolojisine dayanır; sloganları ve sembolleri genellikle sadece beyazlar ve siyahlar veya beyazlar, Asyalılar ve Latinler arasında değil, aynı zamanda farklı Hıristiyan mezhepleri ve bunların Amerikan eyaletlerindeki etki dereceleri arasında da ayrım yapmak için kullanılır. İlk dönem uygulamadaki Trumpizm, beyaz olmayan azınlıklara, özellikle Güney Amerika'dan göç eden siyahlara, Latinlere ve Başkan Trump ile aile bağlarına rağmen Müslümanlar ve bazen de Yahudiler gibi dini azınlıklara karşı ayrımcılığa bir yenisini daha ekledi.

‘Amerika geri döndü’ sloganı ile ‘Trumpizm’ sloganları arasındaki farkı ortaya koyan büyük soru, Cumhuriyetçi Parti'nin, federal devlete bağlılık yönüyle Amerikan Devrimi'nin değerlerine bağlı olan Abraham Lincoln'ün Cumhuriyetçi Partisi ile artık hiçbir ilgisi kalmayan Trumpçı muhafazakarlığı ne ölçüde temsil ettiğidir. Aksine Trump, ilk ve şimdi de ikinci döneminde partiyi, merkezi hükümeti içeride başkan lehine zayıflatmayı amaçlayan vizyonu ve dışarıda emperyal sömürgeci vizyonu lehine millileştirmeyi başardı. Trump'ın ikinci dönemine kattığı şey, ilk dönemine kıyasla daha organize olması ve önceki dört yılı boşlukta geçirmeyip ideolojisini pekiştiren fikirler üzerinde çalışmış ve ona pek çok diş eklemiş olmasıdır. Zelenskiy ile Beyaz Saray'da yapılan görüşmenin yoğunluğu, bir fotoğraf çekimini, dünyanın en büyük ekonomik anlaşmalarını -bir trilyon dolar- müzakere etmeden imzalamak zorunda kalan bir konuk devlet başkanının yargılanmasına dönüştürdü. Görüşmenin ardından ABD önce Ukrayna'ya yaptığı yardımı dondurdu; ikinci olarak da Birleşmiş Milletler'de (BM) benzeri görülmemiş bir şekilde Rusya Federasyonu'nun yanında yer aldı. Neyse ki, Trump'ın davranışları televizyonda yayınlandı ve kendisiyle muhatap olmak zorunda kalan herkese ders oldu.