Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Plan: İnsansız Gazze

İsrail'in halihazırdaki gerilimi tırmandırma hamlesi, Ekim 2023'te başlayan ve bugüne kadar devam eden saldırganlık bağlamına yerleştirilmeden ele alınamaz. Ateşkes anlaşması, bir yandan rehine meselesinin çözümü için saldırganlığın ivmesinin azaltılması, diğer yandan zorla göç ettirme, Gazze'nin boşaltılarak Filistin davası için mücadele eden önceki nesillerin aklına bile gelmeyen başka bir proje için kullanılması teklifi konusunda Gazze halkının nabzını ölçmekten başka bir şey değildi.

Uluslararası medyada bu bir ateşkes anlaşması olarak pazarlansa da aslında ABD Başkanı Donald Trump'ın onayıyla, İsrail'in Gazze halkını her gün binlerce çocuk, kadın ve erkek şehit ile tasfiyesini başka bir şekilde değiştirme planını başlatmaya yönelik bir girişimdi. Bu plan da Gazze halkını zorla göç ettirmek ve İsrail'in uluslararası itibarını zayıflatan, Filistin halkına yönelik saldırganlığı tarihinde ilk kez BM kararlarıyla yüzleşmesine yol açan katliamları durdurmaktır. Ancak Gazze halkının Mısır ve Ürdün'e sürgün edilmesi çağrısı tepkiyle karşılandı. Ürdün ve Mısır, içinde bulundukları zor şartlara rağmen bu daveti reddetmekten kendilerini alamadılar. Arap Birliği toplantısında da Gazze'nin yeniden inşasının gerekliliği konusunda mutabakata varıldı.

Çok az bir zaman geçmiş olsa da İsrail'in Ekim 2023'ten itibaren, Gazze’de direnecek kimsenin kalmaması için Gazze'yi ortadan kaldırma ve yok etme kararı aldığını anlıyoruz. Gazze halkını tükettikten ve orada çok sayıda kişiyi öldürdükten, Filistin davasının destek kaynaklarını kurutup Ortadoğu bölgesini farklı bir jeopolitik için hazır hale getirdikten sonra sürgün kararı, öldürme ve tasfiye planının sürdürülmesine bir alternatifti.

Reddedilmesinin ardından İsrail tasfiye planına geri döndü. Bu dönüşün bir ön hazırlığı olarak, taktiksel açıdan Hamas'a baskı yapmak ve onu zayıflatmak, rehine kartı ile tehdidini zayıflatmak ve böylece İsrail’in Hamas ile müzakerelere ihtiyacı kalmamasını sağlamak yönünde ilerliyor.

Gazze şu anda en kötü zamanını yaşıyor; İsrail'in saldırıları artıyor. Arap ülkelerinin ellerinden reddetmekten başka bir şey gelmiyor ki, bu da hem kolay değil hem de maliyetli. Dünyadaki çatışmalar ve yeni ittifaklar için Gazze sorunu bir öncelik oluşturmuyor. Gazze'de ölen çocuk ve kadınlara dair görüntülere rağmen, binlerce insanın öldürülmesine dünya sadece sözlerle karşılık verirken ABD'ye güvenen İsrail'in, Gazze halkına yönelik soykırım planını sürdürmesine hiçbir şey engel olamaz. İtidalli olmasını sağlayamaz.

Evet, ABD’nin açıklamalarında tekrarlanan “Tel Aviv’e itidal çağrısı” ifadesi artık hiç yer almıyor. Silindi ve yerine İsrail'e ve savaşın devamına sessiz ve açık destek geldi.

Yaşananlar çok tehlikeli. Saldırganlığın ve savaşın aşırı acımasızlığı nedeniyle günlük olaylara, işkence ve öldürme sahnelerine odaklanıldı; öyle ki, planın özünü ve hedeflerini gözden kaçırdık. Oysa İsrail'in Ekim 2023'ten bu yana Gazze ve Ortadoğu'da yaptıkları, Filistin davası denilen şeyi bitirme planıdır. Filistin davasının gücü, demografik yapıdan ve Filistinlilerin kararlılığı ve direnişinden kaynaklandığı için İsrail'in görüşüne göre, bu gerçeği zayıflatmak için acımasızca öldürmek, insansız bir Gazze için geniş çapta çocukları ve kadınları hedef almak gerekiyordu.

Soru şu: İsrail amacına ne ölçüde ulaşabilecek?

Bu soru, ABD'nin iradesi ve ABD'nin veto yetkisini kullanması ya da Trump göreve geldiğinden beri yaptığı gibi, dikkat çekici bir güçle baskı uygulaması durumunda gerekli caydırıcı güce sahip olmayan uluslararası örgütlerin pasifliğiyle ilişkili hale gelmiştir.

Diğer soru ise şu: Arap dünyası Filistin davasını desteklemek için kullandığı müzakere ve baskı araçlarının tamamını kaybetti mi?

Bu soruyu soruyoruz; çünkü İsrail'in davası ve halkıyla Filistin'i ortadan kaldırma isteği eski, gerçekleşmesi, İsrail'in Filistin halkının topraklarını ele geçirme hayalinin gerçekleşmesine bağladığı bir istektir. Dahası ABD’nin gözdesi olmasına rağmen, her zaman “kendini dizginlemesi” istenirken şimdi istenmiyor.

İsrail'in kendisini dizginleme ve itidal döneminden istediğini yapmakta “özgür” ve tam bir kayıtsızlık dönemine geçtiği açık ve net.

Özetle; İsrail'in kontrol altında tutulması veya istediğini yapmakta serbest bırakılması her zaman ABD'nin elinde olmuştur ve ABD, İsrail için tüm dünyayı temsil etmektedir. Bu nedenle ABD'de İsrail'in gözleri, sesleri ve elleri olduğunu görüyoruz; lobiler Beyaz Saray'ı şansa bırakmadılar.