Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Dün ve bugün halk efsaneleri

Aslında efsane ve yanılsama birçok durumda gerçek ve bilimden daha fazlasını yapar. Zira önemli olan bilimsel güvenilirlik değil, “etki”dir.

Meselenin anahtarı olan "etki" sözcüğüne dikkat edin ve eğer bu durum internetin ve sosyal medyanın varlığından önce geçerliyse, bugün ve gelecekte daha da geçerli ve daha büyük etkiye sahip olacaktır.

TikTok gibi platformlar bugün elbette gerçeklerin yanı sıra bilginin kaynağı ve efsanelerin de yayıldığı platformlardır. Ama bu platformlarda en popüler olanlar, tuhaflıklar ve garipliklerin yanı sıra halkın bilinen yemeği söylentiler ve uydurma dedikodulardır.

“Kaldırılmadan önce izleyin”... Bu cümle, takipçinin dikkatini çekmek için kullanılan en meşhur pazarlama ve ilgi çekme cümlelerinden biri. İçerik ne kadar şaşırtıcı ve hayret verici olursa o kadar çok yayılıyor ve şu veya bu içerik üreticisinin “etkisi” de o kadar büyük oluyor.

Geçmişe ve efsanelerine geri dönersek; 1638 yılında Osmanlı Sultanı Dördüncü Murat İran Safevi Şahı Abbas'ın ordusunu kovmak için Bağdat'ı kuşattı ve bunu başardı. Osmanlı Padişahı, Bağdat ve Irak'ı yönetecek bir idare ve Bağdat kuşatmasında kullandığı toplardan bir kısmını bırakarak buradan ayrıldı. Bu makalenin yazılmasının nedeni olan bu toplardan birisi Bağdat halkı arasında çok meşhur oldu. Halk arasında kendisine Ebu Huzama’nın topu denen bu topun hikayesini bu köşede daha önce anlatmıştık.

Bugün konuyu tekrar gündeme getirmemizin sebebi, Suudi Arabistanlı araştırmacı ve yazar Nasır el-Hazimi'nin, geçmişte Bağdat halkının bu topun mucizeleri, kerametleri ve rüyaları hakkındaki inançlarına ilişkin yorumudur. Bu inanç öyle bir noktaya varmış ki, Irak'ın en meşhur reformist alimlerinden Mahmud Şükrü el-Alusi, “Top Ziyaretlerini Önlemeye Dair En Faydalı Sözler” başlıklı bir risale yazmış.

Iraklı alim Peder Anastas el-Karmali’nin de 1914 yılında “Luğatul Arab” dergisinde yayınlanmış ve Bağdat halkının kadim zamanlardan kalma en ünlü efsanelerini, masallarını ve inançlarını içeren “Bağdat Halkının Efsaneleri” başlıklı güzel ve hoş bir araştırması vardır.

Nasır Hazimi'nin yorumu ise şöyle: “Bu tür olaylarda beni şaşırtan husus, halkın anlatılan efsaneyi eksiksiz ve kapsamlı, hikayenin veya efsanenin konusunu tamamlayan birçok soruya cevap verecek şekilde üretme becerisidir. İşte bu yüzden avamın veya sıradan insanların kişiliklerinde yaratıcı yönler olduğuna, bunları incelememiz ve üzerinde düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Avam, sıradan insanlar, halk kaotik olduğu gibi, bu kaos aracılığıyla şiir, bilge sözler, öykü ve diğer görsel, resimsel veya işitsel sanat ürünleri üretirler. Hepsi insan sanatına hizmet ederler.”

Profesör Nasır'a katılıyorum. Örneğin Arap Yarımadası'ndaki efsane mirasımızı analiz edip anlamamız gerekiyor. Bu efsanelerin kesinlikle bir kökleri, içinde doğdukları bir hayat var ve zamanla efsaneler ve hikâyeler kapsüllere dönüştüler. Dahası halk efsaneleri, çeşitli bilinçli sansürcülerin kontrolünden kaçmış ve sadece birinin onu deşifre edip kapsülün içindeki tohumları çıkarıp yeniden serpmesini beklediği bir kayıt olabilir.