Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

İran ve korkunç talepler

İran Dini Lideri Ali Hamaney, Washington'un Tahran'dan uranyum zenginleştirmeden vazgeçmesi yönündeki taleplerinin “aşırı, korkunç” ve “aşırı küstah” olduğunu söyledi. “ABD ile nükleer görüşmelerin sonuç vereceğini sanmıyorum... Ne olacağını bilmiyorum” diye ekledi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın İran'ın “hızlı hareket etmesi gerektiği, aksi takdirde kötü bir şey olacağı” uyarısı ortasında, İran Dini Lideri, ülkesinin nükleer dosyasıyla ilgili beklenen beşinci müzakere turu öncesinde Washington'a “korkunç” taleplerde bulunmaktan vazgeçmesi çağrısında bulundu.

Amerikan talepleri gerçekten “küstah”, “aşırı ve korkunç” mu? “Küstah” tanımı üzerinde durmayacağız, çünkü bu müzakerelerde görülen türden bir sözlü atışmadır; ancak gerçekten “korkunç” olan, uranyum zenginleştirmemek değil, savaşlar ve sonuçlarıdır.

Korkutucu olan, ABD Temsilcisi Witkoff'un “yüzde 1'lik zenginleştirmeye bile izin veremeyiz, çünkü bu nükleer silah üretme kabiliyeti kazandırır ve biz buraya bir bombanın ulaşmasına izin vermeyeceğiz” diyerek Washington'un net kırmızı çizgisini belirtmesi değil.

Asıl korkunç olan, İran'ı ve bölgeyi gerçek bir savaştan kurtarabilecek müzakere fırsatının kaçırılmasıdır. Söz konusu savaşın Tahran'da bazılarının hayal ettiği gibi konvansiyonel bir savaş olması gerekmese de yıkıcı bir savaş ve bu savaş çoktan başladı.

Savaşın henüz başlamadığını düşünenler yanılıyor. Başkan Trump, İran ile diplomatik çözümü tercih ettiğini ne kadar söylese de İsrailliler aslında Tahran'a karşı savaşlarını yıllar önce başlattılar. Aynı durum ilk döneminde Kasım Süleymani'nin öldürülmesi emrini veren Başkan Trump için de geçerli.

Tahran bugün Washington ile pazarlık yaparken, Başkan Trump da coğrafi kapsamı içinde İran'a karşı yıkıcı bir savaş başlatmak, bu kez İsrail silahlarıyla değil, Amerikan silahlarıyla nükleer tesislerini hedef almak isteyen Netanyahu'yu dizginlemeye çalışıyor.

Başkan Trump ile Netanyahu arasında gerçek bir anlaşmazlık veya aralarında Tahran'a karşı bir rol paylaşımı olması önemli değil. Aksine, eğer Washington ile Tel Aviv arasında gerçek bir anlaşmazlık varsa, Dini Lider'in bu açıklamaları anlaşmazlığı giderebilir ve Trump'ı Netanyahu'ya yakınlaştırabilir.

Savaş aslında benim kanaatimce, Lübnan'dan Gazze'ye kadar bölgede Tahran'ın kollarını kıran, Esed’in devrilmesini kolaylaştıran İsrail ile İran arasında, fiilen ve alışılmadık bir şekilde başladı. İran’ın kolları arasında yer alan Husilerin durumu da daha iyi değil, aksine hâlâ kaçınılmaz kaderiyle karşı karşıya.

Tahran bugün bölgede ABD'ye veya İsrail'e tehdit oluşturabilecek hiçbir silahlı kolu olmadan Washington ile müzakere ediyor. Irak'ta kalan milis grupların durumu da Hizbullah'tan daha iyi değil ve Irak'ta ülkeyi silahlı çatışmaya sürükleme fikrine karşı gerçek bir karşı duruş var.

Yani burada korkunç olan, İran Dini Liderinin söylediği gibi uranyum zenginleştirememek değil, Netanyahu'ya İran'a karşı yıkıcı bir savaş başlatma bahanesi vermektir. Asıl korkutucu olan ciddi müzakere fırsatını kaçırmaktır.

Yine korkunç olan, İran'ın bölgedeki önceki deneyimlerden, özellikle de Saddam Hüseyin'in uzlaşmazlığından, İran'ın, Körfez ülkelerinin barışçıl yatırımlara harcadığından daha fazla milyarca doları Beşşar Esed, Hizbullah ve diğerleri için harcayarak kaybetmesine neden olan uzlaşmazlıktır.

Korkunç olan budur, barış ve savaşlardan kaçınmak değil.